COP30 Belem iklim zirvesi: aldatmaca
sürüyor!
Mustafa Durmuş
17 Kasım 2025
11 gün sürecek olan COP30 zirvesi 10 Kasım’da Belem’de
(Brezilya) başladı. COP30, dünya liderlerinin Paris’te küresel ısınmayı sanayileşme
öncesi seviyelerin 1,5 °C üzerinde sınırlamak için acil önlemler almaya karar
verdikten on yıl sonra düzenleniyor.
Bu süreçte devletler ekonomilerini karbonsuzlaştırma
konusunda başarısız oldular. 2024 yılında, küresel ortalama sıcaklıklar ilk kez
sanayileşme öncesi seviyelerin 1,5 °C üzerine çıktı. Aynı yıl, dünya yüzeyinin
üçte ikisi rekor sıcaklıklar yaşadı ve fosil yakıt emisyonları şimdiye kadarki
en yüksek seviyelere ulaştı. Yakın ve geri dönüşü olmayan bir iklim çöküşüyle
karşı karşıya olduğumuzun kanıtları artık çok açık. Karbon
bütçesi ise neredeyse tükenmek üzere. Mevcut iklim bilimsel verileri mevcut
emisyon oranıyla karbon bütçesinin sadece iki yıl yetebileceğini gösteriyor.
Karbon bütçesinin aşılması ise küresel ısınmanın 1,5 °C'nin üzerine çıkacağı
anlamına geliyor. (1)
Buna rağmen, daha önceki yıllarla kıyaslandığında, COP30
zirvesinin medyada çok daha az yer aldığına tanık oluyoruz. Özellikle de
Türkiye’de görsel medyada konu neredeyse hiç ele alınmıyor: iklim yıkımı ve
doğa tahribatı konuşulmasın isteniyor.
Dünyada küresel sermaye şirketlerinin güdümü altındaki
medya ya konuya hiç değinmiyor ya da konuyu saptırarak veriyor. Öyle ki, BM
Genel Sekreteri A. Guterres'nin “küresel ısınmanın 1,5 °C dereceye ulaştığını”
duyurmasını şöyle manipüle ediyor:
“İnsanlık hedefini ıskaladı. İnsanlık
başarısız oldu.”
Ekolojik yıkımdan insanlığı sorumlu tutan bu açıklama
ilk bakışta tatmin edici gibi görünse de gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bu
açıklamayla bir kez daha insanların, bireylerin, sermayenin ve onun güdümündeki
devletlerin öncülüğünde işlenen iklim suçlarını üstlenmeleri isteniyor. Böylece
sermayenin işlediği suç gizlenmek isteniyor.
Gerçek çok farklı
Ayrıca “insanlık” kavramı, kaynak kullanımının yoğun olduğu
şehirlerde yaşayan, tüketim odaklı yaşam tarzlarına henüz dahil olmamış
milyarlarca insanı da içeriyor. Oysa Brezilya’da ve diğer Güney Amerika
ülkelerinde yaşayan on milyonlarca yerlinin iklim değişikliğine neden
olabilecek herhangi bir faaliyeti söz konusu değil.
Keza insanlık, kendi sağduyuları, özenleri ve
bilgeliği sayesinde sermayenin ve onun güdümündeki ulus devletlerin doğayı
tahrip eden politikalarına aktif olarak direnen milyonlarca doğaseveri de
kapsıyor.
Asıl fail küresel sermaye ve devletler
Kısaca asıl fail insanlık değil, büyük sermayedir,
devasa büyüklükteki çokuluslu sermaye şirketleridir, ultra dolar milyarderleridir,
bunların güdümündeki devletlerdir, iktidarlardır.
Örneğin zengin bireyler, tüketim ve yaşam tarzları
kadar (daha çok da) yatırımlarıyla iklim krizini körüklüyor. Dünya genelinde,
en zengin yüzde 1'lik kesim küresel tüketime dayalı emisyonların yüzde 15'ini yaratırken,
özel sermaye sahipliği ile ilişkili küresel emisyonların yüzde 41'ini
oluşturuyor. (2)
O halde insanlık, her şeyden önce ekolojik yıkımı ve iklim bozulmasını bir 'karbon takas pazarı' olarak, yani sermaye şirketlerinin kârlarını artırma fırsatı olarak gören ve yukarıdan aşağıya doğru körü körüne uygulanan politikaların suçunu neden üstlensin?
Parayı veren düdüğü çalar
COP zirveleri küresel sermaye şirketleri tarafından
yönetiliyor. Maddi kaynaklarsa Bayer gibi kimya şirketlerinden, Cargill gibi
tarım şirketlerinden, IBM gibi bankalardan, Anglo American gibi madencilik
şirketlerinden, Shell gibi fosil yakıt üreticisi çokuluslulardan, Morgan
Stanley gibi büyük bankalar ve yatırım fonlarından geliyor.
Bu nedenle bu tür zirvelerde, fosil yakıt üretimine ve
kullanımına son verilmesi, küreselleşmeye
karşı ekonomilerin yerelleştirilmesi, tüketicilere yönelik mesaj
bombardımanının sınırlandırılarak tüketimin teşvik edilmesine son verilmesi ve
en fazla kirlilik yaratan sanayilerin kontrol altına alınması gibi gerçekçi ve akılcı
çözümlerden hiç söz edilmiyor. Ayrıca müzakereler sırasında, kaynakları tüketen
küresel ekonominin tam kalbinde yer alan gereksiz ticaretten kaynaklanan karbon
emisyonları hiç gündeme getirilmiyor.
COP’lar sermayeyi aklıyor!
Diğer yandan COP'lar milyarlarca doların yanlış ama çok
kârlı alanlara yatırılmasını sağlıyor. Görünüşte karbonu izlemek için, yapay
zekâ ve nesnelerin interneti gibi teknolojiler kullanıma sunuluyor. Oysa
gerçekte bunlar, nadir toprak minerallerine büyük bir talep yaratıyor. Karbon
piyasaları, toprak, su ve biyolojik çeşitliliği metalaştırarak bunları ticarete
konu olacak finansal varlıklara dönüştürüyor.
Dolayısıyla COP30 zirvesi iklimle ilgili bir zirve
değildir. Bu zirveye iklim yıkımını önleyebilecek çözümlerin konuşulduğu,
stratejilerin ve politikaların geliştirildiği bir toplantılar bütünü olarak
bakma yanılgısına düşmemek gerekiyor. Çünkü iletişim araçlarının çoğu doğa
tahribatının nedeni olan çok zenginlerin elinde veya onların etkisi altında.
Ayrıca bu sadece bir iklim krizi değil. Öyle olsaydı belki mevcut teknoloji,
para ve stratejilerle bir ölçüde çözülebilirdi. Bu kapitalist sistemin
yarattığı bir çoklu kriz.
Topyekûn yıkım!
Bu zirve aslında (görmek isteyenler için) kapitalizmin
geleceğinin nereye gittiğini gösteren bir sihirli küre işlevi görüyor: topyekûn
bir yıkımı gösteren bir küre.
Mevcut durum, yangınlar, seller, kuraklıklar ve fırtınalarla,
şimdiden kötüye gidiyor ve daha da kötüsü, eğer gerçek önlemler alınmazsa bu
durum daha da kötüleşecek.
Umut insanlığın vazgeçmemesinde ve
direnişte
Tüm bunlara rağmen, insanlık pes etmiyor. Nitekim COP30
başladığında, direniş de patlak verdi. Brezilya'nın yerli toplulukları, Hangar
Kongre Merkezi'nin içinde ve dışında büyük çaplı protestolar düzenleyerek Belém
tesisinin kapılarını yıktılar. Doğal dünyanın tarihsel koruyucuları olarak,
doğanın metalaştırılmasına ve bunun topluluklarına ve geleceğimize getirdiği
yıkıma son verilmesini talep ettiler. (3)
Ne yapmalı?
O halde COP gibi zirvelerle oyalanmaktan vazgeçip;
fosil yakıt çıkarımına ve kullanımına son vermek, kolektif güvenilir yerel gıda
üretimine yönelmek, ekosistemin yenilenmesini sağlamak, yerel ağlar oluşturmak
ve yerel ekonomileri güçlendirmek gerekiyor.
Bunlar, kuşkusuz, ancak antikapitalist ve
antiemperyalist bir perspektiften çözümlerdir. Yani kapitalizm altında,
özellikle de düzenlenmemiş kapitalizmin somut bir örneği olan neo liberalizm
altında bu çözümleri hayata geçirmek çok zor. Zira küresel sermayenin ve
devletlerin karşı saldırıya geçmesine neden olacaktır.
Kapitalizm doğası gereği “ya büyümeli ya da ölmelidir”:
ekolojik çöküşten kaçınmak için üretim ve tüketimde önemli ölçüde bir küçülme
ve mülkiyet ilişkilerinde köklü değişiklikler yapmamız şart.
Böylece kendimizi gereksiz ve zararlı metalar üretme
zahmetinden kurtarmak, çalışma saatlerini ve iş gününü kısaltmak ve
kapitalizmin vaat ettiği ama asla sunmadığı boş zamanın tadını çıkarmak, daha
az tüketirken aslında daha zengin olan bir yaşam biçimini ifade etmek için
yaşam standardının anlamını yeniden tanımlamak bizi özgürleştirecektir.
Özcesi henüz çok geç değil, eko sosyalist bir
perspektifle bizden sonraki kuşaklara, tüm insanlığa çok daha güzel bir dünya
ve güvenilir bir gezegen bırakabiliriz.
Brezilya, COP 30 İklim
Zirvesi, Ekolojik yıkım, Eko sosyalizm, Küresel sermaye.
Dip notlar:
(1) https://www.equals.ink/p/climate-plunder-part-1(30
Ekim 2025).
(2) https://wid.world/news-article/climate-inequality-report-2025 (29
Ekim 2025).
(3) https://progressive.international/wire/2025-11-15-pi-briefing-no-42-tipping-points
(15 Kasım 2025).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder