İnsan
Hakları Perspektifinden Devlet Bütçesi ve Genel Değerlendirme
2026
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin Analizi (7)
Mustafa Durmuş
21 Aralık 2025
İnsan hakları, uzunca bir
zamandır bir dizi uluslararası anlaşmayla evrensel ve devredilemez olarak
tanımlanmış ve daha sonra dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından
onaylanarak iç hukuka dönüştürülmüş olan haklardır.
Bunlar: (i) yaşam hakkı,
kanun önünde eşitlik ve ifade özgürlüğü gibi medeni ve siyasi haklar (ii)
çalışma, sosyal güvenlik ve eğitim hakkı gibi ekonomik, sosyal ve kültürel
haklar ve (iii) toplumsal gelişme ve toplumların kendi kaderlerini tayin hakkı
gibi müşterek haklardır.
İnsan hakları: Adalet ve
demokrasinin omurgası
İnsan hakları anlaşmaları
(ve bu anlaşmaların onları onaylayan hükümetlere getirdiği yükümlülükler) hem
adalet hem de demokrasi talepleri için bir omurga sağlar. Keza bu anlaşmalar bütçe
politikalarına ve bütçe süreçlerine faydalı bir şekilde uygulanabilir. Ayrıca insan
hakları ile devlet bütçeleri arasındaki bağlantıları ve bütçe perspektifinden
insan hakları taahhütlerini yerine getirme konusunda hükümetlerin
yükümlülüklerinin neler olduğunu açıklamak için dünyada yapılmış birçok çalışma
mevcuttur. (1)
İnsan hakları ile ilgili
olarak, ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin
(ICESCR) 2. maddesi, devletlerin bu hakları garanti altına almak için mevcut
kaynaklarını azami ölçüde kullanmaları gerektiğini belirtir.
Ancak “mevcut kaynakların
azami ölçüde kullanılması” kavramı yoruma açıktır ve pratikte çoğu kez ihlal
edilmektedir. Bu durum özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, kaynakların daha
sınırlı olduğu ve hükümetlerin kamu harcamalarında kesintiye gittiği zamanlarda
yaşanır.
İnsan hakları iktisat ilişkisi
İnsan hakları ve ekonomi,
doğaları gereği birbiriyle ilişkili iki kavramdır. Ekonomik kaynakların bu
hakların yerine getirilmesinde nasıl kullanılacağı çok önemlidir. Ayrıca insan
hakları iktisadi sistem açısından çok önemli bir normatif parametre oluşturur.
Buna karşılık bu ikili
arasındaki zorunlu bağ genelde ihmal edilir. Bu ihmalin özellikle de ekonomik
istikrarsızlıklar ve kemer sıkma uygulamaları söz konusu olduğunda ciddi
negatif sonuçları ortaya çıkar. Egemen iktisat ideolojisi pozitivist bir bakışla
iktisadi etkinliğe takıntılı olduğundan, eşitlik ve adalet gibi konuları temel
alan insan hakları normlarını dikkate almaz. Bu iktisat anlayışını esas alarak
hazırlanan devlet bütçeleri de insan haklarını görmezden gelir.
İktisat ve insan hakları
entegrasyonunun iki yolu mevcuttur. İlki, hakları bir kısıtlama olarak
kabul etmek, ikincisi ve çok daha tavsiye edilebilir olanı ise hakları
oyunun kurallarının bir parçası, hatta daha da ötesi, seçimler ve kararlar
almak için doğal bir ortam olarak kabul etmektir.
“Uyum içinde ve anlayışlı
bir toplum hem iktisat hem de insan hakları için mahkemeler ve piyasalar kadar
önemlidir. Bu nedenle, insan haklarını entegre etme amacıyla, iktisadı belli bireyleri
tatmin etme hedefinden, her bireyi tatmin etme gibi daha kapsayıcı bir hedefe
odaklanmalıdır”. (2)
İnsan hakları bütçe
politikası ilişkisi
Daha önce de sözü edilmiş
olan alternatif ‘Temel İlişki Yaklaşımı’ altında bütçenin en önemli aracı olan bütçe
politikası ile insan hakları arasında iki zorunlu ilişki kurulur: bütçe
politikalarını tasarlarken, uygularken, izlerken ve değerlendirirken bir çatı
olarak insan hakları ilkeleri esas alınmalıdır. İnsan hakları ile bütçe
politikası arasında hiyerarşik bir ilişki olmalıdır. Bu ilişki amaç ve araç
arasındaki hiyerarşidir. Bu nedenle de bütçe politikaları insan hakları
gerekliliklerine uyarlanmalıdır, tersi değil.
Diğer tüm kamu
politikaları gibi bütçe politikaları da uluslararası insan hakları yasasının
ilke ve yükümlülüklerine tabi olmalıdır. Özgün bütçe politikaları oluşturmanın
ötesinde, insan hakları yükümlülükleri ve sözleşmeleri, devletlerin böyle
politikalar oluşturma faaliyetlerine belli sınırlar koyar. Böyle yükümlülükler bütçe
politikalarına uygulanan bir dizi parametre ve rehberliği bütünleştirir.
Bunların içinde; temel özün korunması, hakların ilerletilebilmesi için maksimum
kaynağın kullanılması, elde edilmiş haklardan geriye gidilmesinin önlenmesi,
ayrımcılık yapılmaması, şeffaflık, sosyal katılımcılık ve hesap verilebilirlik yer
alır. (3)
Bütçeler hakların
güçlendirilmesi için kullanılmalı
Ulusal düzlemde bu
bağlantı anayasa ve vergi ve bütçe kurumları arasında kurulmak durumundadır.
Bütçeler hakların önlenmesi ya da sınırlandırılması için değil,
gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar olarak görülmelidir. İlave olarak, bütçe
yönetim ve yasama organlarınca alınan kararların anayasaya uygunluğu açısından toplumsal
çıkarlar arasında bir çatışma alanı olarak yargıda karşı çıkılabilmeye uygun
olmalıdır.
Temel insan haklarının korunmasını
sağlamanın, hükümetler açısından maliyetleri söz konusudur. (4) Çünkü ekonomik,
sosyal ve kültürel hakları gerçekleştirmenin kamu harcamaları üzerinde doğrudan
etkileri var. Sorumluluk sahibi olarak, uluslararası insan hakları hukukuna
göre hükümetler, mümkün olan azami kaynakları tahsis ederek ve ayrımcılık
yapmadan herkes için insan haklarının aşamalı olarak gerçekleştirilmesini teşvik
etmelidir.
‘İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’ ve diğer iki uluslararası sözleşme (medeni ve siyasi haklar ile ekonomik,
sosyal ve kültürel haklara ilişkin) devletlerin temel insan haklarına saygı
duyması, bunları koruması ve yerine getirmesi için yeterli yaşam standardı, yurttaşların
sağlık ve eğitim, insana yakışır iş vb. hakkı da dâhil olmak üzere bir dizi
yükümlülüğün temelini oluşturur.
Bunların hepsinin hem
bütçe politikaları hem de süreçler için çok açık sonuçları vardır. Bu
yükümlülükler, müteakip insan hakları içtihatlarında, tüm imzacı devletlerin
uyması gereken aşağıda sıralanan bazı açık adımları ortaya koymak için
kullanılmaktadır (5):
•
Aşamalı gerçekleştirme: Devletler, makul kısıtlamalar dahilinde, bilinçli,
somut ve hedefe yönelik politikalar yoluyla herkesin insan haklarının yerine
getirilmesini zaman içinde sürekli olarak iyileştirmeye çalışmalıdır.
•
Azami kullanılabilir kaynaklar: Devletler, insan hakları
yükümlülüklerini yerine getirmek için mümkün olduğu kadar çok
kaynağı seferber etmelidir. Bu, yalnızca vergilendirme ve kaynak tahsisiyle
değil, aynı zamanda tahsis edilen kaynakların harcanmadan kalmamasını
sağlamakla ve bütçe açıkları ve finansmanla ilgili seçeneklerle de
bağlantılıdır.
•
Ayrımcılık yapmama ve eşitlik: Devletler insan hakları yükümlülüklerini
yerine
getirirken ırk, etnisite, renk, cinsiyet, dil, din vb. temelinde ayrımcılık
yapmamalıdır. Irk körü olarak nitelendirebilecek bütçe politikaları, statükoyu
ve geçmiş ve devam eden ırkçılığı güçlendirir. Pratikte ana akım kamu maliyesi ve
bütçe anlayışı onlarca yıldır kimliklerle ilgili ayrımcılığa duyarsız biçimde
ilerler. Buna rağmen, kamu maliyesi disiplinin, ırkçılığın yarattığı sorunları
ele almanın yollarını yapıcı bir şekilde analiz eden ve faydalı anlayışlar
sağlayabilecek araçlara ve çerçevelere de sahip olduğu da bilinmelidir. (6)
2026 bütçesinde insan
hakları için ayrılan kaynağın 932,6 milyon TL ile sınırlı olması (toplam
bütçenin yüzde 00005’i) iktidarın insan haklarına nasıl baktığının bir
göstergesidir.
Engelli hakları
Türkiye’de milyonlarca
engelli yurttaşın temel yurttaşlık hakları sistematik biçimde kısıt altındadır.
12
milyonu aşkın temel yurttaşlık hakları daraltılmış engelli yurttaş, evlerine
hapsedilmiş olma ve toplumdan izole edilmiş bir hayatla baş başa bırakılma
gerçeğiyle yaşıyor. Türkiye 2009 yılında imzaladığı BM Engelli
Hakları Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmediği gibi 2005 yılında
yürürlüğe giren 5378 Sayılı Engelliler Hakkında Kanun çerçevesinde öngörülen
erişilebilirlik yükümlülüklerini tam 20 yıldır erteliyor.
Bu erişimsizlik, yalnızca
mekânsal değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yaşamda da derin bir dışlanmayı
beraberinde getirmektedir. TÜİK ve İŞKUR verilerine göre, engellilerin yaklaşık
yüzde 80’i işgücü piyasasının dışında kaldı. Kamu kurumları dahi kanunen
zorunlu olan yüzde 3 engelli istihdam kotasını tam olarak uygulamazken, kamuda
işe alınanların özlük hakları büyük çoğunlukla “yardımcı hizmetler sınıfından”
hesaplanıyor. Bu tablo, iktidarın engellileri “yardım nesnesi” olarak gören sağlamcı anlayışının” doğrudan sonucudur.
Diğer yandan sağlamcı
politikalardan vazgeçilmeden, hiçbir bütçenin sosyal devlet niteliğini taşıyamayacağı
açıktır. Bu nedenle öncelikle, Türkiye’deki
engelli nüfusun yaş, cinsiyet, eğitim, gelir ve il dağılımına göre güncel
veriler mutlaka açıklanmalı; politikalar bu veriler ışığında planlanmalı, 20
yıldır ertelenen Erişilebilirlik Mevzuatının gerekleri yerine getirilmeli;
yollar, binalar, parklar, kurum siteleri ve e-devlet uygulamaları erişilebilir
hale getirilmelidir. Engelli istihdam kotası yüzde 10’a yükseltilmeli ve tüm
işyerlerinde uygulanmalıdır. Kişi geliri asgari ücretin altında kalan tüm
engellilere asgari ücret düzeyinde temel gelir güvencesi sağlanmalıdır. Engelli
ödenekleri enflasyona karşı korunmalıdır. Kamuda işaret dili tercümanlar, diğer
materyaller ve erişilebilir iletişim araçları zorunlu hale getirilmelidir.
Tüm bunların yerine getirilebilmesi
için bütçeden yeterince kaynak ayrılmalıdır. Oysa 2026 bütçesinde engellilerin
toplumsal hayata katılımı ve özel eğitim programı için sadece 250 milyar TL’lik
bir kaynak ayrılmış bulunuyor. Bu toplam bütçenin sadece yüzde 1,3’ünü
oluşturuyor.
Göçmenler ve mülteciler
Uluslararası göçlerin bütçeleme
(vergileme) ile ilişkisi son derece önemlidir. Buna rağmen göçlerin ahlakı
tartışılırken bunun altında yatan mali yapı nadiren hesaba katılır. Oysa vergi
hukuku, neredeyse diğer tüm sistemlerden daha fazla, kimin hayatta kalma
imkânına sahip olduğunu belirlemektedir.
Çünkü gelir toplama hakkı
ve yönetme hakkı bir gelecek hayal etme hakkıdır. Sömürgecilik dönemi sonrası
devletlerin bu hakkını reddetmek, onların bağımsızlığını reddetmenin bir
yoluydu. Bu koşullardan kaçan insanlara sığınma hakkı vermemekse bizlerin suç
ortaklığını reddetmenin bir yoludur. Göçün ırksal politikasıyla dürüstçe yüzleşmek
gerekirse, vergilendirmenin ırksal politikasıyla da yüzleşmek lazımdır. (7) (Türkiye’de
2026 yılında Göç Yönetimi Programı için 25,8 milyar TL kaynak ayrılmış
durumda).
İnsan hakları
perspektifinin zorlukları
•
Öncelikle, insan hakları ilkeleri ve kriterleri, politika seçimleri ve değiş
tokuş konusunda net rehberlik sağlamaz. İnsan hakları yaklaşımlarında
bölünmezlik ve evrensellik üzerine odaklanma, örneğin önce hangi ihtiyaçların
ele alınması gerektiğine veya mübadelenin nasıl değerlendirileceğine ve
kaynakların kıt olduğu ortamlarda önceliklerin nasıl tanımlanacağına karar
vermeyi zorlaştırır (örneğin anne sağlığına veya yol altyapısına yatırım yapmak
arasında seçim).
Bu
anlamda, bütçelemeye yönelik insan hakları yaklaşımı, bütçe kararlarının alınma
sürecini daha demokratik ve katılımcı hale getirme tartışmalarından ayrı
tutulamaz çünkü bu yönler seçimlerin nasıl tartışıldığını ve yapıldığını ve
farklı insan hakları yükümlülüklerinin ne ölçüde karşılanıp karşılanmadığını
belirler.
•
İkinci olarak, insan hakları yükümlülüklerinin kuralcı doğası, politika
seçimleri üzerinde verimli diyalog ve müzakereleri önleyebilir. Demokratik
çoğunluk, örneğin daha fazla otoyolu finanse etmek için sağlık bütçesini
kesmeyi tercih edebilir, hatta sağlık bütçesinin kesilmesinin ilerici
gerçekleştirmeye aykırı olduğu ve temel insan haklarının yerine getirilmesiyle
daha doğrudan çelişki içinde olduğu iddia edilebilir.
İnsan
hakları çerçevesinin nesiller arası eşitlik konularının ele alınmasına nasıl
yardımcı olacağı net olmadığı için, bütçe açıkları ve borçla ilgili kararlar
konusunda da benzer bir zorluk ortaya çıkabilir. Karmaşık kararlarla karşı
karşıya kalındığında, insan hakları standartlarının görünüşte doğrudan
uygulanması, müzakere süreçlerini sınırlayabilir, hatta baltalayabilir.
•
Son olarak, insan hakları yaklaşımını kullanmak hükümetlerle diyaloğu daha da zorlaştırabilir.
İnsan haklarının yükümlülük sahibi olarak devletler için oluşturduğu
yasal yükümlülükler göz önüne alındığında, hükümetler, tüm insan hakları
yükümlülüklerini yerine getirmenin politika esnekliklerini büyük ölçüde
azaltacağını ve mali kısıtlamalar göz önüne alındığında muhtemelen gerçekçi
olmayacağını bilerek, genellikle insan hakları grupları ve aktivistleriyle
diyaloga girme konusunda isteksiz davranırlar.
Genel Değerlendirme
2026 yılı merkezi yönetim
bütçesi önceki bütçelerden farklı değildir. Öz itibariyle İktidar Blokunun
siyasal tercihlerini yansıtan ve onun sırtını dayadığı sosyal sınıflar ve diğer
sosyal kesimlerin ve kimliklerin çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi
hedefleyen bir bütçedir.
Özellikle de 2019
yılından itibaren bu bütçe, devlet planlama örgütü gibi parlamenter rejimin
bürokrasisinden ziyade Cumhurbaşkanlığı’ndaki bir ofis tarafından hazırlandığı
için bütçe hakkını tamamen ortadan kaldırmış bir siyasal-ekonomik belge
görünümündedir.
Bu bütçe ekonomik krizin
bedelini başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun en geniş emekçi kesimlerine,
emeklilere ve yoksullara ödettirmeyi öngören, bu bağlamda da sağlık ve eğitimde
yaşanan sorunlara da işsizlik, enflasyon-hayat pahalılığı, yoksulluk, gelir
dağılımı adaletsizliği gibi diğer ekonomik ve sosyal sorunlara da herhangi bir
gerçekçi çözüm sunmuyor.
Çünkü bu bütçenin
ideolojik arka planında, makroekonomik istikrar ve ekonomik büyümeye odaklanmış
olan bir neo-liberal neo-otoriter kamu maliyesi ve bütçe ideolojisi mevcuttur.
Böyle bir ideoloji yurttaşların ihtiyaçlarına cevap vermede de herkese fayda
sağlayan sosyoekonomik kalkınmayı teşvik etmede de yetersiz kalıyor.
Örneğin Türkiye’de bütçe
açığının yüzde 3,5 gibi düşük bir düzeyde ve kamu borçlanmasının tolere
edilebilir bir düşüklükte olmasına rağmen, siyasi iktidar mali disiplini
korumak gerekçesiyle bu alanı kullanmıyor ve iş alemine asgari ücreti daha
yüksek tutabilecek mali teşvikleri sağlamıyor. Bu da (aşırı kâr hırsının yanı
sıra) asgari ücretin açlık sınırının dahi altında belirlenmesine neden oluyor.
Bu bütçe işçilerin,
emekçilerin, emeklilerin, yoksul köylülerin, kadınların, gençlerin,
engellilerin, ötekileştirilen kimliklerin ve inanç gruplarının ezilmişliklerini
de reddediyor, bu nedenle de bu kesimler için de yeterince kaynak ayırmıyor.
Ayrıca, bütçede yeterince
kaynak ayrılmadığı için kronik derin yoksulluk ve artan gelir eşitsizlikleri
gibi sorunlarla başa çıkamayan iktidar, toplumda güvensizlik ve kaosun
artmasına, bu da (gelişmiş olarak kabul edilen birçok ülkede bile görüldüğü
gibi) aşırı sağcı hareketlerin ve partilerin güçlenmesine neden oluyor.
Yeni paradigma ihtiyacı
Böylece, devlet
bütçeleriyle ilgili olarak artık yeni bir paradigmaya ihtiyacın olduğu açıktır.
Bu paradigma, Neo-liberal Bütçe Yaklaşımının alternatifi olan Demokratik Kamu
Maliyesi ve Bütçe Yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda bütçe politikalarının temel amacı
(örneğin artan oranlı vergilendirme, evrensel temel hizmetlerin sağlanması ve
yoksul, savunmasız ve dezavantajlı gruplara hedefli gelir transferleri ve/veya
“Temel Gelir Güvencesi” uygulaması yoluyla); eşitlik ve adaleti sağlamaktır.
Demokratik bütçe
katılımcı-çoğulcu yerinden demokrasiye ve demokratik ekonomiye uygun bir bütçedir.
Bu bütçe hegemonik bir biçimde yukarıdan aşağıya doğru değil, katılımcı bir
biçimde aşağıdan yukarıya hazırlanır.
Bu yaklaşım altında ilke
olarak, mali disipline duyulan ihtiyaç kabul edilirken, hükümetlerin öncelikli
harcamaları finanse edebilmesi için yeterli “mali alan” sağlanır, kamu
maliyesinin uzun vadeli sürdürülebilirliği gözetilir.
Keza, kamu harcamalarının
temel ihtiyaçların karşılanması ve eşitliğin teşvik edilmesi gibi kilit
sonuçlara ulaşmasını sağlayabilmek için, verimliliğe ve hizmet sunumundaki
etkinliğe de odaklanılır. Bütçeye ilişkin kararların alındığı süreçler ve
kurumlar, daha bilgili diyalog ve müzakereyi kolaylaştırmak için daha
kapsayıcı, demokratik ve katılımcı olacak şekilde yeniden tasarlanır. Diğer bir
deyişle, eşitlik, sürdürülebilirlik, etkinlik ve kapsayıcılıktan oluşan dört
sütun, kamu maliyesi ve hükümet bütçeleri ile ilgili kararların nasıl alınması
gerektiğine dair bir önerinin temelini oluşturur. (8)
İlke olarak böyle bir
bütçe ile sermaye kesiminin, zengin seçkinlerin ya da egemen kimliklerin
çıkarları gözetilmez. Aksine bütçenin kaynakları asıl olarak, demokratik yöntemlerle
belirlenen işçi sınıfının, emekçi halkın ve diğer ezilen kimliklerin toplumsal
ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılır.
Bütçe konularının düzenlenmesinde
böylesine radikal bir değişimi teşvik etmek için gerekli bazı değişikliklere
doğru ilerlemeyi başlatabilmek amacıyla öncelikle, hem neo-liberal kamu
maliyesi ve devlet bütçesine yönelik mevcut yaklaşımların defolarını vurgulamak
hem de farklı aktörlerin etrafında birleşip birlikte çalışabileceği ‘kamu’yu (9)
kamu maliyesinin ve devlet bütçelerinin merkezine koymak” gerekir.
Bir başka anlatımla, böyle
bir bütçenin halkçılığı ve katılımcılığı, toplumun her kesiminin bu sürece
doğrudan ve/veya demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri ve işçi
sendikalarının aktif katılımının sağlanması, bu kesimlerin sözlerinin
dinlenmesi ve bütçe uygulamalarının bu kesimlerce denetlenmesiyle
gerçekleşebilir.
Dip Notlar:
(1) Örnek
olarak bak: A. Nolan et al. (eds), Human Rights and Public Finance: Budgets
and the Promotion of Economic and Social Rights, 2014; OHCHR and IBP, Realizing Human
Rights Through Government Budgets, United Nations, 2017.
(2) Branco,
Manuel Couret, Economics Against Human Rights: The Conflicting Languages of
Economics and Human Rights, Capitalism Nature Socialism, 20(1),
(2009), pp.88-102.
(3) Grazielle
David, Pedro Rossi, Sergio Chaparro, “Human rights and fiscal policy: a
necessary link”, https://www.worldeconomicsassociation.org (8 Eylül
2020).
(4) S.
Holmes and C. R. Sunstein, The Cost of Rights: Why Liberty Depends on Taxes,
W. W. Norton & Company, 1999.
(5) https://www.ohchr.org/en/professionalinterest/pages/cescr.aspx
(15 Aralık 2025).
(6) https://www.brookings.edu/blog/how-we-rise/its-long-overdue-for-public-finance-scholars-to-study-racism-in-the-tax-code
(4 Kasım 2021).
(7) https://www.truthdig.com/articles/sovereignty-for-some-racism-immigration-and-the-global-tax-order (4
Kasım 2025).
(8) https://www.internationalbudget.org/2019/02/fiscal-futures-putting-the-public-back-into-public-finance
(Şubat 2019).
(9) Burada
‘kamu’dan kastedilen verili ülkede yaşayan ‘halk’tır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder