23 Ağustos 2016 Salı

Darbe Notları 6: İnsan hakları ihlalleri yabancı yatırımcıyı caydırır mı?



Darbe Notları 6

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ YABANCI YATIRIMCIYI CAYDIRIR MI?

Mustafa Durmuş

Darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmelerin, ekonomik istikrarın ve büyümenin sürdürülebilirliği anlamında ekonomiye olası etkileri tartışılmaya devam ederken, OHAL uygulamaları ile tekrar gündeme gelen insan hakları ihlalleri yeni bir sorunun sorulmasına neden oluyor: 

“Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları insan hakları ihlallerinden etkilenir mi, etkilenirse bunun ekonomi üzerindeki sonuçları neler olabilir?” 

Türkiye ekonomisinin yapısal bir sorunu olan sermaye ve kaynak temini açısından dışa bağımlılığı ve şu ana kadar gelen sermayenin kısa vadeli ve spekülatif kazanç amaçlayan sıcak para niteliğinin ağır bastığı, buna karşılık yeni yatırımlara dönük sermaye girişlerinin keskin bir şekilde azalarak iyice azaldığı bir dönemde, bu yatırımlar bu kez de insan hakları ihlalleri nedeniyle kesilirse Türkiye % 7-8 civarındaki tasarruf-yatırım açığını nasıl kapatacaktır?

İç tasarruf oranının % 13’e kadar gerilemiş olması orta vadede bu açığın iç kaynaklarla kapanmasını mümkün kılmıyor. T. Varlık Fonu gibi fonların da bu derde çare olamayacağı açık (http://siyasihaber3.org/dokunulmaz-statatusunde-bir-fon-tur…)

Garriga isimli bir bilim kadınının 135 geri bıraktırılmış ülkeden derlediği verilere dayalı olarak yaptığı araştırma insan hakları ihlallerinin doğrudan yabancı sermaye yatırımları üzerindeki etkileri konusundaki kafa karışıklığına yanıt niteliğinde (Ana Carolina Garriga, “Human Right Regimes, Reputation and Foreign Direct Investment”, International Studies Quarterly, 2016 (60), s. 160-172).
Çünkü ilk bakışta, insan hakları ihlallerinin yoğunluğu ile ülkeye gelen yabancı sermaye akımları arasında negatif bir ilişki olduğu göze çarpıyor.  Yani bu tür ihlaller (düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü, kimlik ve inanç özgürlükleri, cinsiyet ayrımcılığının olmaması, LGBTİQ bireylerinin haklarına yönelik vs) arttığında ülkeye gelen yabancı sermaye azalıyor.

Diğer taraftan eğer söz konusu ülke, “insan hakları sözleşmesi ya da rejimini” kabul etmişse durum değişiyor ve yabancı sermayenin hassasiyeti ortadan kalkıyor.

Garriga bunu, “yabancı sermayenin bu tür anlaşmaları/sözleşmeleri ya da taahhütleri kendi itibarını koruyan bir şemsiye olarak gördüğünü, gerçekte ülkede ciddi insan hakları ihlalleri olsa da, eğer ülke görüntüde uluslar arası insan hakları sözleşmesine imza atmışsa ya da bu doğrultuda bir taahhüdü varsa, bu durumun yabancı yatırımcılar açısından yeterli bulunduğu” biçiminde açıklıyor.

Kısaca, 135 ülkenin deneyimlerinin ele alındığı bu araştırmada, yabancı yatırımcılar için, gerçekte olan bitenden ziyade, görüntünün önemli olduğunun, bu tür anlaşmalar varsa bu görüntünün yabancı sermayeyi tatmin ettiği gerçeğinin altı çiziliyor.

Bu araştırma, kapitalist bir sistemde yatırımcıyı harekete geçiren temel etkenin (ekonomik istikrar, güven ve olumlu beklentiler gibi faktörlerin ötesinde); toplumsal ihtiyaçları karşılamaya ya da toplumsal iyiliğe, kamu yararına dönük üretimin değil, asıl olarak kâr, daha fazla kâr ve en fazla kâr elde etmek olduğu şeklindeki  A. Smith, D. Ricardo ve K. Marks’tan bu yana ortaya atılmış olan yüzlerce yıllık tespitin doğru olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Kapitalizm asıl olarak, büyük sermaye şirketleri arasındaki rekabet aracılığıyla işliyor. Ancak günümüzde bu rekabet firmalar arasındaki, ürün fiyatları üzerinden yürütülen bir rekabetten ziyade, emek gücü ve hammadde/kaynak maliyetleri üzerinden yapılıyor. Yani emek gücünü ve hammaddeyi ve doğal kaynağı en ucuza hangi şirketler elde ediyorsa, pazarda onlar avantajlı hale geliyor ve diğerlerini dışarı atıyor ya da ele geçiriyor.

Bu nedenle de özellikle de kapitalizmin krizinin artık kronik bir hal aldığı neo liberal çağda, en ucuz emek gücü ve doğal kaynak (enerji başta olmak üzere) temini için kıyasıya bir rekabet ortaya çıkıyor. Bu durum da her türlü emek karşıtı politikanın (düşük ücret, esnek çalıştırma, sendikasızlaştırma vs), insan hakları ihlallinin ve doğa tahribatının önünü açıyor. 

En fazla kârı yapmak ve bunu koruyabilmek için sistemin egemenleri, doğayı da, demokrasiyi de, insan haklarını da (kapitalistlerin bazıları sübjektif olarak bu niyette olmayabilirler), özellikle de ekonomik durgunluk ya da kriz dönemlerinde,  ortadan kaldırıyor ya da minimuma indiriyorlar. Buna hazır politik rejimlerle uzlaşabiliyor,  hatta bu tür rejimlerin kurulmasına destek verebiliyorlar. Ekonomistler bunun teorisini oluşturabiliyorlar (M. Friedman’ın, 1970’lerde Şili’deki askeri diktatör Pinoche’nin ekonomi danışmanı olarak görev yaptığını ve neo liberal politikaların ilk olarak bu ülkede denendiğini ve sonrasında tüm dünyaya yayıldığını hatırlayalım). 

Özgürlüklerle ilgili sermayenin kırmızı çizgisi ise özel mülkiyetin ve bundan kaynaklanan ‘haklar’ın korunmasıdır.  Sermaye açısından üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet garanti altına alındıkça ve serbestçe kâr çıkarımı yapılabildiği sürece insan hakları, demokrasi gibi şeyler sadece platonik bir ilişki olarak kalabilir.

Bir başka anlatımla, yatırımların temel güdüleyicisi ve nedeni kâr mekanizması olduğu sürece ve bu mekanizma (dolayısıyla da artı değer sömürüsü) ortadan kaldırılmadığı sürece, H. Zinn’in de vurguladığı gibi, insanın, emeğin ve doğanın gerçek anlamda özgürleşmesi mümkün değil.
Bu bağlamda Türkiye’deki yabancı sermaye yatırımcıları açısından insan hakları ihlalleri konusu, kârlı üretim, örgütsüz ve ucuz emek, yeni özelleştirme imkânları, yeni kârlar ve rantlar gibi çıkarlardan sonra gelmektedir. Ekonominin istikrarlı büyüme potansiyeli devam ettiği, “yapısal reformlar” adı altında talep ettikleri emek karşıtı emek gücü piyasa reformları yerine getirildiği, yeni özelleştirmelerle yeni fırsatlar yaratıldığı (www.hurriyet.com.tr/ozellestirme-torbasi-geliyor) ve kendilerine üretim-kâr transferi güvencesi verildiği sürece, aşırı sermaye nedeniyle getirinin küresel çapta düştüğü bir zamanda,  insan hakları sözleşmesine atılmış olan imzanın ya da bu yöndeki taahhütlerin varlığı bu yatırımcılar açısından yeterli olabilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder