“ELİN TAŞIYLA ELİN KUŞUNU VURMAK”: İŞTE BÜTÜN MARİFET BURADA!
Mustafa
Durmuş
24 Mayıs 2017
IIF’nin 19 Mayıs 2017 tarihli ‘araştırma notu’ (1)
yazımıza tam olarak yukarıdaki başlığı koymamızda esin kaynağı oldu.
Hükümet 2017 yılının hemen başlarında liranın dolar
karşısında en fazla değer kaybeden ulusal para olduğu gerçeği karşında, bu
gidişi durdurabilmek, ekonominin daha da
kötüleşmesini ve yaklaşan referandum için riskli politik sonuçlar doğmasını
önleyebilmek için ekonomide birçok önlem almıştı.
Maliye
politikası: Tarihin en kapsamlısı…
Bunların büyük bir kısmı maliye politikası alanında
oldu ve belki de tarihimizde görülmemiş ölçüde ve hızla, 2011 yılından bu yana
üç kez olmak üzere, vergi ve sigorta prim afları gerçekleştirildi, öyle ki 2016’daki
son düzenleme ile sermaye geliri elde edenlerden 80 milyar liralık vergi
alacağından vazgeçildi.
Bu alınmayan vergilerin, SGK primlerinin ve gümrük
gibi alanlardan alacakların aslının (anapara) 160 milyar lira, (bu toplamın 91
milyar lirası vergi alacaklarından, 68 milyar lirası ise SGK alacaklarından
oluşuyor) ve 150 milyar liralık kısmının, bu alacakların ceza ve gecikme
faizlerinden oluştuğunu ve bunun bir devlet alacağı olarak ortada durduğunu,
dün Hakan Özyıldız bloğunda yazdı, paylaştı (2).
Ayrıca bu yılın başından itibaren Kredi Garanti Fonu’nun
plasman imkanı 250 milyar liraya kadar çıkartılarak, kredi genişlemesi
yaratıldı. Ama bundan asıl fayda sağlayanların kredi pazarını genişleten
bankalar olduğu anlaşıldı. Zira bankalar aracılığıyla şu ana kadar bu fondan
(Hazine garantili olmak üzere) 160 milyar liralık kredi kullanıldığı biliniyor.
Para
politikası: Sessiz ve derinden…
Oysa para politikası alanında olanları, hem bu
işlemlerin teknik olarak daha zor anlaşılır olmasından, hem de bu konuların
medyaya taşınmamasından dolayı yeterince bilemiyoruz. Ama bildiğimiz iki şey
var, artık siyaset kurumunun Merkez
Bankası üzerindeki hâkimiyeti daha da arttı ve Merkez Bankası artık bütünüyle
finans kapitalin yörüngesinde hareket ediyor.
Kârlı
bir takas
Öyle ki 18 Ocak tarihinden itibaren Merkez Bankası,
adına “döviz / lira takası” denilen bir operasyona hız verdi. Bu operasyon ile bankaların Merkez Bankası’ndan
1 hafta vadeli olmak üzere günlük 1,25 milyar dolara kadar, doları ihale ile
satın almaları, bunun karşılığında Merkez Bankası’na lira satmaları imkânı
getirildi. Buradaki önemli nokta bankaların dövizi sadece yüzde 1 faiz ile
satın alırken, Merkez Bankası’na lirayı yüzde
12.25’ten satmaları. Yani 1’e 12.25 oranında bir takas…
Siyasal iktidarın bunu liranın dolar karşısında daha
fazla değer kaybetmesini ve bunun neden olacağı ekonomik ve politik sonuçları
önlemek için yaptığına kuşku yok.
Ancak bu işlem bankalar açısından çok kârlı sonuçlar
doğuruyor. Bankalar deyim yerindeyse havadan para kazanıyorlar. Zira bu takas
işleminde piyasalarda adına ‘arbitraj spreadı’ denilen getiri oldukça yüksek.
Çünkü 1 haftalık offshore lira faizi yüzde 11.25 ve LIBOR (dolar faizi) yüzde 0,96. Bu da ciddi bir
arbitraj kazancı yaratıyor.
Şöyle ki Türk Bankaları ‘offshore’dan daha düşük
faiz oranından lira satın alıyorlar ve bunu Merkez Bankası ile yaptıkları takas
işlemlerinde kullanıyorlar. Bu nedenle de son dönem takas ihalelerinde (özellikle
de 27 Nisan’da Merkez Bankası lira faiz oranını yüzde 12,25’e çıkartıp, dolar
faizini yüzde 1’de tutmaya devam ettiğinde) bir patlama yaşanmış.
Oysa bankaların yeterince yastık olarak
kullanabilecekleri likit dövizleri var ve döviz cinsinden borçlarını çevirme
oranları da yüzde 85 dolayında. Yani bankalar döviz sorunu yaşamıyorlar. Dolayısıyla
da bu operasyonlar onlara büyük kazançlar sağlıyor. Bu da bankaların keyfinin yerinde olduğuna
işaret ediyor.
Model
aynı: Yola devam…
Bu durum tıpkı, daha önce sadece ekilebilir bir
arazi iken ve buradaki ekinden sağlanan geliri sabit iken, büyük bir arazinin
imarlı arsa haline getirilerek ve bunun üzerinde 20-30 katlı kuleler
yapılmasına izin verilmesinin bu arsayı ucuza kapatan inşaat firmalarına sağladığı
büyük çaptaki ranta benziyor.
Ekonomi maalesef artık hızlıca buna dönüşüyor.
Durgunluk derinleştikçe, buna gerçek çözümler üretilmedikçe, finansallaşmaya
hız veriliyor. Bu da finans kapitalin giderek daha fazla olmak üzere ekonomi
politikalarına damgasını vurmasıyla sonuçlanıyor.
Böyle kırılgan, spekülatif ve sürdürülemez üretim
yapısı altında liranın döviz karşısında istikrarını sağlayabilmek ise finans
kapitale daha fazla kâr sağlayan takas operasyonlarıyla, ya da serbest bir
piyasa ekonomisinde hiç yeri olmaması gereken vergisel teşviklerle sermaye
gruplarına aktarılan kaynaklarla mümkün olabiliyor.
Bu ağır faturayı ise daha fazla işsizliğe, daha
fazla enflasyona, daha fazla hayat pahalılığına, daha fazla ekonomik ve politik
krizlere maruz kalarak bizler, en geniş
emekçi yığınlar ödemek zorunda kalıyoruz.
……….
(1) IIF (Institute of International Finance), Turkey
Research Note Swap Auctions Reduced Offshore Volatility, 19 May 2017.
(2) hakanozyildiz.com
/2017/05/sistemin-baz-parcalarnn-bakmadegisime.html.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder