28 Mayıs 2017 Pazar

YENİ UMACILAR: ROBOTLAR


YENİ UMACILAR: ROBOTLAR

Mustafa Durmuş

28 Mayıs 2017

Son yıllarda, “robotların üretimde artan kullanımı”, “dijital sanayi devrimi” ya da “Dördüncü Dijital Sanayi Devrimi” gibi tanımların giderek artan bir sıklıkla kullanıldığına tanık oluyoruz. Nitekim iktidar partisinin son kongresinde de Dördüncü. Sanayi Devrimi vurgusu yapıldı.

Meseleye soldan bakan bir kısım yazarlar, yani meseleye bu gelişmelerin işçi sınıfının geleceği üzerindeki olası etkileri açısından bakanlar,  bu yeni durumun karşımıza yeni bir işçi sınıfı çıkartacağını, bu nedenle de örgütlenme ve mücadele yöntemlerinin buna göre gözden geçirilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.

Zira bu kesimlere göre de robotlar ve Dördüncü Sanayi Devrimi yeni işler, meslekler yaratırken, bazılarını da ortadan kaldıracak, böylece buna paralel bir biçimde işçi sınıfı hem nicelik hem de niteliksel olarak güç kaybına uğrayacak.

Örneğin bir Oxford Üniversitesi çalışmasına göre önümüzdeki 20 yıl içinde ABD’de işçi istihdamının yüzde 47’si ve Avrupa’da yüzde 54’ü makinalar tarafından devralınacak.  Ya da bir başka öngörüye göre metropol ekonomilerde önümüzdeki 5 yıl içinde, artan robot kullanımı nedeniyle, 7 milyonun üzerinde işçi işsiz kalırken, sadece 2 milyon yeni istihdam yaratılabilecek.

Dünyada robotların üretimde kullanıldıkları ve sayılarının giderek arttığı da bir gerçek. Ancak bu durum gerçekten kapitalizmin özellikle de kâr çıkarımı, artı değer sömürüsü, sermaye-servet birikimi ve işçi sınıfının devrimci rolü gibi konularda 1850’lerden bu yana ortaya atılmış olan görüşleri ortadan kaldırabilecek bir niteliğe sahip mi?

Kâr - Toplumsal İhtiyaç Paradoksu

Geçen yüzyılın en çarpıcı gelişmesi olan artan otomasyon ve bu yüzyıla doğru artan robot kullanımı ve dijital devrim olarak nitelenen gelişmeler, olsa olsa kapitalizmin, kâr çıkarımı ve toplumsal ihtiyaçların karşılanması arasındaki çelişkisinin ya da paradoksunun daha da derinleştireceği anlamına gelebilir.

Bu nedenle de, örneğin kapitalizmin sadece aşırılıklarına karşı çıkan bir ekonomist olan Keynes’in, bir zamanlar öngördüğünün aksine, artık kapitalizmin işçilerin geçinilebilir ücretle, haftada sadece bir-iki gün çalışabilecekleri, yani “rahat bir yaşam” sürebilecekleri bir topluma dönüşmesinin bütünüyle hayal haline geldiğini ileri sürmek daha gerçekçi olur.

İşsizliğe yeni bahane

Ancak bugünün ana akım burjuva iktisatçılarının ve aynı ideolojiyi benimsemiş olan politikacıların derdi başka. Onlar, örneğin robot kullanımındaki bu artışı, kapitalizmi işsizlik yarattığı biçimindeki suçlamalar karşısında aklamak için kullanıyorlar. Zira onlara göre küresel çaptaki işsizlik sistemin kendinin yarattığı bir sorun değil, robot kullanımındaki artışın kaçınılmaz bir sonucu ortaya çıkan bir sorundur.

Bir başka anlatımla bu kesimler için işsizliğin nedenlerini, insanların tembel olması, gereğinden faza gelire sahip olmaları, küreselleşme, ekonomik krizler ya da mültecilerin varlığı ile açıklamak yeterli olmuyor, zira işsiz kitleleri yeterince ikna edemiyorlar. Yeni bir umacı bulmak gerekiyor. Bu noktada robotlar imdada yetişmiş gözüküyor.

Diğer yandan, veriler onların savlarını çürütüyor. Öyle ki robot kullanımının en hızlı biçimde gerçekleştiği metropollerden biri olan ABD’de, 2010 yılından bu yana robot kullanımı hızla artmış olmasına rağmen, işsizlik oranı yüzde 10’lardan yüzde 5’in altına kadar geriledi. Yani iki olgu arasında bir korelasyondan söz edebilmek zor.

Robotu sömürmek mümkün mü?

Ayrıca, teorik olarak robotların, insanların (dolayısıyla da emek gücünün) yerini kısmen almalarının mümkün olabileceği ileri sürülebilse de, çok büyük çapta bir yer değiştirme olanaklı gözükmüyor.

Zira tarihteki ilk “ücretli emek sömürüsüne dayalı sistem” olarak tanımlanan kapitalizm, eğer robotlar emeğin yerini alırsa, robotları mı sömürecektir?  Robotlardan artı değer yaratılması, onlardan artı değer elde edilebilmesi mümkün müdür? Ya da sermaye robotları sömürerek mi büyüyecektir?

Bu soruların yanıtı ‘hayır’ olmak durumundadır. Çünkü kapitalizmde değeri sadece emek yaratır ve sermayenin büyüme kaynağı olan artı değer sadece kapitalizme özgü bir şeydir. Sermayenin kendi değer yaratmaz.  Yani robotlar mal ve hizmet üretebilirler.  Ama bunlar kâr ya da artı değer biçiminde bir değer üretmezler. Böyle olunca da sermaye yoğunlaşması nedeniyle robotlar devreye bütünüyle girmeden önce birikim durmuş olur. Böyle bir çelişkili durum kapitalist üretim tarzı altında çözümlenemez.

Bu bağlamda kapitalizm altında asla, insanların haftada sadece bir –iki gün çalışabilecekleri, buna karşılık yeterli ücret elde edebilecekleri ya da tüketim malları fiyatlarının artan robotlaşma ve verimlilik artışı nedeniyle düşeceği için insanların daha ucuza geçimlerini sağlayabilecekleri bir  “rahat toplumu” ya da robot toplumu kurulamaz.  Ekonomik krizler ve sosyal patlamalar bunlardan çok daha önce devreye girer.

Robotlar üzerinden “bir kaşık suda fırtına koparmanın” nedenleri var elbette. Bunlardan en önemlisi işçi sınıfının kendisi için bir sınıf olduğunun bilincine varmasında en önemli etken olan ve yüz elli yılı aşkın bir süredir geçerliliğini sürdüren Marksist emek-değer teorisine ve tüm insanlığın ve gezegenin kurtuluşunun, ancak uluslararası işçi sınıfının kurtuluşu ve öncülüğü ile sağlanabileceğine olan inancın hala çok güçlü bir biçimde varlığıdır.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder