3 Haziran 2018 Pazar

YİNE HAZİRAN, YİNE ESNAF, YİNE GENÇLİK!


YİNE HAZİRAN, YİNE ESNAF, YİNE GENÇLİK!

Mustafa Durmuş

2 Haziran 2018
Haziran ayı bizlere ‘Gezi’yi hatırlatır. ‘Gezi’de (Berkin Elvan, Ethem Sarısülük ve diğer gençlerin öldürülmelerinin yanı sıra), hafızalarımıza kazınan en acı, en sarsıcı olayların başında bir kısım esnafın Gezicilere dönük saldırıları gelir.
Bu esnaf sahneye, önce ‘eli palalı’ bir kebapçı ve ardından hemen her protesto eylemine saldıran gruplar biçiminde çıktı. Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek öldürülmesinde polisin yanı sıra bir fırıncının da yer alması bizi dehşete düşürdü.
Sonrasında esnafça gerçekleştirilen diğer bazı olaylar tam anlamıyla şok ediciydi. Özgecan Aslan bir minibüs şoförü tarafından tecavüz edilerek hunharca katledildi. Gazeteci Nuh Köklü dükkânının camına gelen bir kartopu bahane gösterilerek bir dükkân sahibi tarafından öldürüldü.

UBER’E DÖNÜK SALDIRILAR
Aradan 5 yıl geçti ve bu Haziran’da bu kez taksici esnafı, UBER’e dönük saldırılarıyla gündeme geldi. Aslında geçen yıldan bu yana taksicilerin UBER taksicilerine yönelik fiziki saldırıları artarak sürmüştü. Taksici-UBER çatışmasında Hükümet önce kararsız kalmış, ama yaklaşan seçimler nedeniyle siyasi çıkarlar ağır basınca, sayıca kalabalık taksicilerin yanında yer almıştı.
Bu sırada insanlar taksici-UBER kavgasında taraf olmaya zorlanırken, sorunun gerçek çözümü unutturulmaya çalışılmıştı. Bu soruna en verimli, en adil, dolayısıyla da en uygun çözüm, ulaştırmanın ücretsiz (ya da en azından sübvansiyonlu düşük ücretli) olarak kamusal toplu ulaştırma aracılığıyla yapılmasıydı.

SEÇİME GİDERKEN TAKSİCİLER VE ÖZEL HALK OTOBÜSÜ İŞLETMECİLERİ İSTEDİKLERİNİ ŞİMDİLİK ALDILAR
24 Haziran seçimlerine gidilirken açıklanan vergi ve prim afları ve yeni teşviklerle irili-ufaklı mutlu edilmişti. Seçime günler kala bu kez taksici esnafı duymak istediğini duydu. Çünkü devletin zirvesi şu açıklamayı yaptı:
“ UBER işi bitti artık böyle bir iş yok. Bizim taksicilik sistemimiz var. Avrupa'da varmış. Bana ne Avrupa'dan. Taksicilerimizin hakkını birilerine kaptırmayız, yediremeyiz. UBER işi bitti. Kendine göre taksicilik sistemi yok böyle bir şey, kusura bakmasınlar. Trafik bunların üzerine gidecek. Gereğini yapacak. Taksilerimizin, hakkını kaptırmayız, yedirtmeyiz”(1).
Aynı açıklamada bir söz de özel otobüsçülere verildi. Gelecek aydan itibaren özel halk otobüslerine ücretsiz binişlere yapılan ödemelerin yüzde 33 oranında artırılacağı, yolculardan tahsil edilen KDV dâhil hasılatın sadece yüzde 1,5'inin KDV olarak maliyeye ödeneceği müjdelendi (2).
Burjuva hükümetler genelde, düşünce yapısı olarak kapitalizmin ve muhafazakârlığın öğretilerine çok daha yakın olan esnaf kesimine (vergi, prim ve borçlarının defalarca affedilip ertelemesinde olduğu gibi), çok daha yakın davranırlar. Buna karşılık aynı hükümetler işçilerin en temel hakları olan grev haklarını bile kullanmalarına izin vermezler. Bunun somut örneği yakın zamanda “OHAL’in işçi grevlerini yasaklamak için sürdürüldüğünün” açıkça söylenmesidir.
Sınıfsal çıkarlar gibi teorik tartışmaların ötesinde, esnafa verilen desteğin pragmatik bir nedeni olmalı. Bu hükümetlerin her dönem seçim sonuçlarını ağırlıklı olarak esnaftan oluşan seçmen grubunun belirlediğine inanmaları. Bu inançlarını güçlendiren ana akım ekonomi-politik teoriler de mevcut.

ORTANCA SEÇMEN
Bunların başında ‘Ortanca Seçmen Teorisi’ geliyor (3). Merkez kapitalist ülkelerdeki siyaset mekanizmasını ve seçmen davranışını açıklayan bu teoriye göre seçimlerin sonucunu, ülkede yüzde 51’i belirleyecek bir konumda olan seçmen grubu tayin eder. Bunlara “Ortanca Seçmen” denilir. Türkiye’de bu kesimin, köylüleri de kapsayan, ama asıl olarak kentli, kasabalı esnaf grubundan oluştuğu ileri sürülür.
Türkiye’deki esnafa ilişkin istatistiki veriler bunu doğrular nitelikte (4). Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre (2015) Türkiye’de 711 bini Basit Usule ve 1milyon 765 bini Gerçek Usule tabi olmak üzere toplam kayıtlı 2 milyon 476 bin esnaf ve sanatkâr var . Esnaf muafiyetinden yararlanan, yani “kazancı ancak geçimini sağmaya yetecek kadar az olanların”, (gezici olarak perakende ticareti ve zanaat işleriyle uğraşanlar, küçük nakliyeciler, evlerde el işi üretim yapıp satanlar, hurdacılar, Milli Piyango bileti satanlar ya da kapıda satış yapanlar gibi) tam sayısının ne olduğu ise bilinmiyor.
Basit Usule tabi esnaf ve sanatkâr (örneğin minibüs ve taksi şoförleri) yasal olarak, yıllık beyanname vererek vergisini ödüyor, ancak defter tutmuyor, geçici vergi ödemiyor, sattıkları üzerinden KDV tahsilâtı yapmıyor.
Seçim sonucunu belirleyen 10 milyonluk seçmen grubu
Diğer taraftan, Esnaf ve Sanatkârlar örgütlerine göre, TTK kapsamına giren kayıtlı esnaf ve sanatkâr sayısı (31 Ocak 2015 tarihi itibariyle) 1.578.188 ve bunlara ait 1.699.846 işyeri mevcut. Bunlar 3,061 Esnaf Odası’nda örgütlüler. Bu haliyle bu kesim toplam nüfusun yüzde 2’sini, aileleriyle birlikte yüzde 10’undan fazlasını oluşturuyor.
Bu rakamlara kayıt dışılığı da dâhil ettiğimizde, TESK’e göre, bugün itibariyle Türkiye’de 2 milyon civarında küçük esnaf ve sanatkâr var. Esnaf ve sanatkârların aileleri ve yanlarında çalıştırdıklarıyla beraber 10 milyon civarında (yakın etkisi altında olan) bir nüfusu oluşturdukları tahmin ediliyor.

ŞOFÖRLER EN YAYGIN ESNAF GRUBU
Esnaf ve sanatkârların kendi içlerinde meslek gruplarına göre dağılımı açısından ise (2015 yılı) en yaygın meslek grubunun şoförlük esnafı olduğu görülüyor. Nitekim şoförlük mesleği toplamda 406,707 ile yüzde 26’lık bir paya sahip. Yani Türkiye’de her esnaf ve sanatkârdan en az biri şoför esnafı.
Diğer taraftan, tüm kapitalist dünyada olduğu gibi, esnaf ve sanatkârlar, büyük sermaye grupları kadar olmasa da, en az vergi öderken, devlet desteklerinden en fazla yararlanan kesimlerden birini oluşturuyor.
Bir örnek vermek gerekirse, bu kesimin 2012 yılında ödediği gelir vergisi tutarı 1,2 milyar lirayı biraz aşabildi. Bu rakamı işçi ve memurların ödediği gelir vergisi rakamı ile karşılaştırdığımızda esnafın ödediği verginin ne denli yetersiz kaldığı ortaya çıkıyor.
Öyle ki aynı yıl ücret ve maaş geliri elde eden emekçilerin ödediği gelir vergisi tutarı 34 milyar lirayı aştı. Bu haliyle ücretli emekçiler toplam gelir vergisi ödemelerinin yüzde 60’ını öderken, esnaf ve sanatkârın ödediğinden 28 kat daha fazla vergi ödediler.

FIRSATÇI ESNAF
Bir yandan büyük sermaye karşısında giderek yok olmaya yüz tutması, diğer yandan büyük sermayenin sürekli canlı tuttuğu “bir gün büyük sermaye olabilme hayali” ve bunu desteklemeye dönük kapitalist devletin faiz ve vergi politikaları gibi politikaları küçük burjuvazinin bir katmanı olarak esnafın, burjuva demokrasisi yanılsamasına kapılarak kaypak bir tavır almasına, egemen sınıfların ve siyasal iktidarın yanında yer almasına neden oluyor.
Ayrıca İtalya, Almanya ve İspanya’daki faşizm deneyimleri, otoriterleşme-totaliterleşme ve giderek faşist diktatörlüklerin kurulması sırasında küçük esnafı da kapsayan bir kategori olarak küçük burjuvazinin ve lümpen proletaryanın önemli bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Bu deneyim günümüzde giderek tırmanışa geçen faşizm tehlikesi ile bir arada düşünüldüğünde oldukça önemli.

GÖZ ARDI EDİLEN BİR SEÇMEN GRUBU: GENÇLER
Diğer yandan ülkemizde siyasal analizlere yeterince dâhil edilmeyen bir önemli seçmen grubu daha var: Gençler ve özellikle de öğrencisinden, mezununa çok geniş bir yelpazede yer alan milyonlarca üniversiteli genç. Bugün itibariyle bu gençlerin 70 bininin hapiste olduğu ileri sürülüyor.
Son 16 yılda bu gençlerin aşağıda sıralanan sorunlarının neredeyse hiçbirine gerçek anlamda çözüm üretilmediği gibi, geleceklerine ilişkin olarak da (göstermelik milletvekili adaylıkları ve geçmişin şanlı kahramanlık öykülerinin dışında) siyasal iktidarın sunduğu yeni hiçbir şey yok.
Bu gençler arasında bir kesime, özellikle de mesleğim gereği çok yakın temasta olduğum üniversite gençliğine (5) odaklanacağım.

DİPLOMALI İŞSİZLER
Türkiye’de 2016-2017 yılı yüksek öğrenim döneminde 7,2 milyon öğrenci öğrenim gördü. Bunlardan yaklaşık 2,5 milyonu ön lisans, 4 milyonu lisans, 480 bini yüksek lisans ve 91 bini doktora öğrencisiydi. Ayrıca Türkiye’de her yıl 2 milyona yakın genç üniversite yerleştirme sınavına giriyor.
Bu öğrencilerin birçok sosyal, siyasal ve ekonomik sorunu var. Bunların başında işsizlik geliyor. Çünkü TÜİK verilerine göre bile, ülkede her 3 gençten ancak 1’i iş bulabiliyor. Kadınlar arasında bu oran çok daha düşük. İş bulanların yaptıkları işle ilgili memnuniyetleri ise son derece tartışmalı. Bu işsizler arasında en zorda olanlar ise üniversite mezunları zira hem sayıca fazla (yine TÜİK verilerine göre 1 milyon 134 bin üniversiteli resmen işsiz) hem de okulu bitirdiklerinde ailelerinin beklentileri artıyor. İş bulamadıklarında ise bu baskılar onları bunaltıyor.

BORÇLU BİR ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ
Üniversite öğrencilerinin bir diğer ekonomik sorunu borçları. Zira öğrencilik dönemleri boyunca yaşamlarını ve öğrenimlerini sürdürmeye yetecek kadar bir gelirlerinin olmadığından öğrenim kredisi/burs gibi borçlanma yollarına başvuruyorlar.
Mevcut burs sistemi her öğrenciye burs sağlamadığından (geçen yıl sadece 288 öğrenciye karşılıksız devlet bursu verildi) karşılıklı krediler öğrencilerin başvurduğu ilk adres oluyor.
Bir başka anlatımla, öğrencileri borçlanmaya iten sebeplerin başında; katkı payı ve okul araç gereç harcamaları, barınma harcamaları, yiyecek, içecek, giyecek vb. harcamalar, sosyal ve kültürel etkinlik harcamaları ve ulaşım harcamalarının yüksekliği geliyor.
Buna karşılık kredi alabilen öğrencilere (geçen yıl aylık olmak üzere); lisans öğrencileri için 425 lira, yüksek lisans öğrencileri için 850 lira ve doktora öğrencileri için 1,275 lira kredi ödeniyor. Geçen yıl toplamda 1.6 milyonu aşkın öğrenciye öğrenim kredisi ödemesi yapılmışken, öğrenim kredisinden yaklaşık 187 bin, katkı kredisinden ise 88 bin olmak üzere toplam 275 bin borçlunun borcu birer yıllık süre dâhilinde ertelenmiş (6).

VAKIF ÜNİVERSİTELERİ: GELECEĞİ İPOTEK ALTINA ALAN BORÇ TUZAĞI
Yüksek öğretim görmek isteyen öğrencilerin tamamı devlet üniversitelerine yerleşemediklerinden bir kısmı vakıf üniversitelerine yerleşebiliyor. Vakıf üniversitelerinin yıllık ortalama harç ücretleri ise 2017-2018 yılı öğretim yılı itibari ile 25 bin ile 35 bin lira arasında. Bu rakam tıp fakülteleri için 50 bin lira civarında. Bu bedelin ödenebilmesi için öğrenciler ve aileleri bankalara başvuruyor ve ciddi bir borç yükü altına giriyorlar.

ÖĞRENCİ YURTLARI: 12 ÖĞRENCİYE 1 YATAK
Barınma ihtiyacı öğrencilerin temel sorunlarından bir diğeri. Eğitim hayatını şehir dışında sürdürecek öğrenciler için bunun neden olduğu maddi yük ise daha fazla.
Aynı rapora göre, Türkiye genelinde öğrenci yatak kapasitesi 630 bin. Yani yaklaşık 7 milyon 200 bin civarında öğrencinin varlığında her 12 öğrenciye 1 yatak düşüyor. Bunun karşılığında öğrencilerden 168 lira ile 285 lira arasında yurt ücreti ve 224 lira ile 380 lira arasında da güvence bedeli alınıyor. Devlet yurtlarında yer bulamadığı için özel yurtlara gidenler ya da seçenler ise en az 500-600 liralık yurt ücretini gözden çıkarmak zorunda.
Ayrıca, özellikle büyük şehirlerde eğitim gören öğrenciler, okulları ve barındıkları yerler arasındaki mesafenin çok fazla olmasından dolayı, aylık gelirlerinin önemli bir kısmını günlük toplu taşıma ücreti olarak ayırmak zorundalar.

ÖDENEMEYEN KREDİ BORÇLARI
Gençler üniversiteden 2018 yılı itibari ile kişi başı 25-30 bin TL borçlu olarak mezun oluyorlar. Ve bu borçlarını ortalama 2 yıl işe giremedikleri için ödeyemiyorlar.
2017 yılı verilerine göre öğrenim kredisi alan yaklaşık 239 bin öğrenci ödemesi gereken 2 milyar lirayı, katkı kredisi alan 106 bin kişi de toplam 18 milyon lirayı ödeyemedi. Kredi kartı borçları ise cabası.
Bu durum, ülkede parasız olması gereken yüksek öğretimin, devlet bütçesinden üniversitelere aktarılan kamusal kaynaklarla değil, öğrencilerin borçlanması ile finanse edildiğini ortaya koyuyor.
Bunu gören siyasal partilerin en azından bazıları öğrenci borçlarının (yalnız faizlerinin değil) anaparalarının da affedileceğini seçim bildirgelerine koydular, öğrenciler dâhil tüm topluma “borçsuz bir yaşam” vaat ettiler.
Gezi’den bu yana geçen 5 yılda demokrasi, özgürlükler ve ekonomik haklar yönünde (geriye gidiş bir yana) her hangi bir olumlu gelişme olmadı. Siyasal iktidar-esnaf alış verişi eskisi gibi sürüyor (ama esnafın ekonomik kriz nedeniyle sorunları giderek artıyor). Gençler ise bu sürecin en fazla kaybedeni oldu. Sisteme olan yabancılaşmaları hızla arttı. Bunun sonucunda Nihilizme, Deizme kaymakla suçlandılar. Ama bu yabancılaşmanın diğer boyutu olarak sisteme, yönetenlere, yönetilme biçimine olan tepkileri arttı.
Bu değerlendirmelerden yola çıkarak, 24 Haziran seçimlerinin ortanca seçmeninin (sonucu belirleyecek olanın) gençler, özellikle de üniversiteli gençler olacağını ileri sürüyoruz. Bunun bilincinde davranmaları dileği ile…
……….

(1) ) 
http://ilerihaber.org/…/erdogandan-uber-aciklamasi-bitti-oy… 01-06-2018.
(2) Agh.
(3) Mustafa Durmuş, Kamu Ekonomisi, Gazi Kitabevi, 2008. s. 243-247.
(4) Türkiye’de esnafın sınıfsal ve siyasal konumlanışı ve davranışları için şu makaleme bakınız: “Esnaf: Polis mi, karşı devrimci mi, kaypak bir oportünist mi?, 23 Şubat 2015”, Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi, İMGE Kitabevi, Aralık 2017, s. 282-293.
(5) Gençliğe ilişkin veriler yüksek lisans öğrencim Banu Eğilmez’in “Üniversite öğrencileri üzerindeki borç yükünün boyutları ve etkileri, 2018” başlıklı ödevinden alındı.
(6) T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu 2017 Yılı Faaliyet Raporu.


Formun Üstü


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder