ADALETLİ
VE ETKİN BİR ULUSLARARASI TİCARET İÇİN ÜÇÜNCÜ YOL- (Cemaz-ül
evvelini iyi bildiğimiz bir teori (viii)
Mustafa
Durmuş
12
Temmuz 2019
Üretim ve finans kadar, dağıtım ve tüketimin de dev
sermaye şirketlerince kontrol edildiği ve bu çok uluslu şirketlerin yıllık gelirlerinin
birçok küçük devletin gelirlerinden çok daha fazla, bu tekellerin uluslararası
ticaretin kurallarını belirleyebilecek ölçüde güçlü olduğu tekelci finans
kapital çağında, kooperatifler gibi alternatif örgütlenmelerle ve bunlar
aracılığıyla yürütülecek bir uluslararası ticaret ile ne bu şirketlerle, ne de
koruyucusu konumundaki kapitalist devletlerle baş edilebilmesinin imkânsız
olmasa da, çok zor olduğu bir gerçek.
Yani sistemin egemenleriyle tam olarak nasıl mücadele
edilebileceğinin ya da bu yapıların nasıl kuşatılarak etkisiz hale
getirilebileceğinin net bir yanıtı henüz verilebilmiş değil.
Diğer yandan “bir gün sosyalizm kurulduğunda, bu
sorunların kendiliğinden halledileceği” gibi bir beklenti içinde olmanın da kabul
edilebilir bir yanı yok. Sosyalizmin bir sonuçtan ziyade süreç olduğu ve
geleceğin toplumunun bugünden inşa edilmesi gerektiği gerçeğini 20.Yüzyılın
reel sosyalizm deneyiminden öğrenmiş bulunuyoruz.
Kuşkusuz Seneca’nın deyimiyle (1) “gideceği limanı
bilmeyen bir geminin rüzgârı arkasına almasının” da bir anlamı yok. Bu nedenle
de son limanın neresi olduğu az çok bilinerek bu yolda atılmış her adım çok değerlidir.
Bu uzun yolda arkamıza alacağımız her rüzgâr bizi varmak istediğimiz limana bir
adım daha yaklaştırır.
ALTERNATİF
MALİYET VE KULLANIM DEĞERİ ÜZERİNDEN ADALETLİ DEĞİŞİM
Uluslararası düzeyde adaletli ve etkin bir ticaretten
söz edebilmek için değişim (mübadele) koşulları taraflar için eşit olmalı,
tekeller olmamalı (küçük üreticiler ile dev tekeller karşı karşıya gelmemeli)
ve bu koşullar tüm taraflar için geçerli olmalı, yani ayrımcılık yapılmamalı (2).
Bu noktada Alternatif (Fırsat) Maliyet kavramı (bir
malı üretmek için bir başka malı üretmekten vazgeçmenin-onun sağladığı faydadan
vazgeçmek anlamında ortaya çıkan maliyet) uluslararası ticaretin mantığını
anlayabilmek için kullanılabilecek anahtar kavramlardan biri olabilir. Çünkü meta
üretiminde alternatif maliyetlerin birbirinden farklı olduğu ülkeler arasında
yapılacak ticaretin taraflara sağlayacağı önemli etkinlik kazanımı söz
konusudur (3).
Böylece, ülkeler ellerindeki alternatifleri ya da
fırsatları, bunun karşısında ihtiyaç duyup da sahip olmadıkları diğerleriyle kullanım
değerleri üzerinden değiştirebilirler.
Bu konudaki en somut örnek, Küba’nın 17 bin doktor ve
sağlık personelini, binlerce öğretmeni, spor
eğitmenini Venezüella’ya her hangi bir ücret talep etmeksizin halka hizmet
amacıyla göndermesidir. Venezüella ise böyle bir dayanışmayı Küba’ya ücretsiz
petrol vererek sürdürmüştür. (4)
Böylece iki ülke alternatif maliyetlerini (ya da bir
tür karşılaştırmalı avantajlarını)
ticari bir işleme dönüştürmeden, dayanışmacı bir takas yoluyla
sağlayabildiler. Değişim özünde ihtiyaçların karşılanması için yapılacağından,
burada değişimin nasıl olacağı (kaç doktor kaç varil petrol ile değiştirilecek
gibi) emek-saat ölçütünün ya da elde edilen faydaların kıyaslanmasının dikkate
alınıp alınmayacağı gibi konular önemini yitirecektir.
SOSYALİZME
UYGUN ADALETLİ DEĞİŞİMİN ÖLÇÜTÜ?
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB)
ünlü ekonomistlerinden Yevgeny Preobrazhensky sosyalist topluma geçişi “ekonominin
nesnel yasaları ile ekonominin planlanması arasındaki etkileşim olarak” ele almıştı
(5).
Yani kapitalizm ötesi sosyalist topluma geçişte
ekonominin yukarıdaki nesnel yasalarının belirleyiciliği kadar, işçi sınıfı
iktidarının tüm toplum lehine yapacağı iradi müdahaleler de son derece önemli.
Çünkü sosyalizme geçiş sürecinde üretenlerin
yarattıkları değerle orantılı olmayan fiyatlarla karşılaşmaları yaygın bir
durum olarak kalmaya devam edecektir.
Bu durumda adaletli bir değişim nasıl ve hangi
ölçütlere göre yapılacaktır?
EMEK-SAAT
ÖLÇÜTÜ
Bir çözüm, ticaret yapan tarafların yaptıkları
katkılarıyla (değer) orantılı bir değişim yapmak olabilir. Bu katkıyı
belirlemek için başvurulacak yasa kapitalizm sonrası toplumlar için de geçerli
olan Değer Yasasıdır.
Yani değişim değeri (fiyat) her ülkede söz konusu
malların üretimi için harcanan emek- saate göre belirlenebilir. Bu nedenle de adaletli ve etkin ticarette
üretimde harcanan emek- saate göre değişim yapılması esas olabilir. Emmanuel
bunu eşitsiz değişim üzerine yaptığı ünlü çalışmasında çok kapsamlı bir biçimde
ele alır (6).
Ancak (işin başında) göreli olarak azgelişmiş bir
ülkedeki bir çiftçinin daha gelişkin ekonomilerde sadece bir kaç saatte
üretilen bir malı alabilmesi ya da onunla değiştirebilmesi için onun mislince
çalışması gerekebilir. Bu durumda emek-saat üzerinden bir değişim ne kadar
adaletli olacaktır?
Ayrıca işçilerin farklı becerilere ve yoğunluğa sahip
olması durumu (en azından geçiş sürecinde) devam edecektir. Bu nedenle de
metanın değişim değeri belirlenirken bu farklılıklar dikkate alınmak
durumundadır.
FAYDA
ÖLÇÜTÜ
Bir diğer yol her ülkenin katkısına değil, ticaretten
sağladığı faydaya bakılması olabilir. Fiyatın faydayı yansıttığı varsayımı
altında, ticaret yapan iki ülke de asgari düzeyde kabul edebileceği bir değerin
(fiyat) üzerinde bir değer elde ediyorsa (teorik olarak) adaletli ve etkin bir ticaretten
söz edilebilir.
SINIR
ÖTESİ SERMAYE VE EMEK AKIŞI OLUR MU?
Böyle bir model altında (göçler dışında) asgari düzeyde
bir sınır ötesi sermaye ya da emek akışının ortaya çıkması beklenir. Çünkü her
bir ülkede işletmeler asıl olarak demokratik bir biçimde örgütlenmiş kooperatif
işletmeler olmak durumundadır.
Bu işletmelerin sahibi konumundaki işçilerin
işyerlerini yurt dışına taşıması söz konusu olmayacağı gibi, genel olarak sermayenin
de dışarı gitmesi beklenmez. Çünkü bu modelde sermayenin kaynağı vergilemedir
ve bu sermaye bölgelere ya da topluluklara, ihtiyaçlarına göre tahsis edilir. Ülkeye olan yabancı sermaye girişlerinde sadece
küçük çaplı yatırımlara izin verileceğinden, yabancı sermaye de çok düşük çapta
kalır.
SOSYAL KORUMACILIK
Adaletli
ve etkin bir uluslararası ticarette ülkelerin uygulayacağı tek korumacılık
biçimi sosyal korumacılıktır (7).
Sosyal korumacılık şöyle açıklanabilir: İşçilerin ücretleri,
çalışma koşulları, sosyal haklar ve doğanın korunması konusunda ülkeler
arasında büyük farklılıklar olmadığı sürece uluslararası ticarette ciddi sorunlar
doğmaz. Adaletli ve etkin ticaret modelinde üreticilere sadece üretim
maliyetlerini karşılayan değil, yaşanabilir bir gelir de sunan adil bir fiyat
ödenir. Bu asgari geçimlik ücretin üzerinde bir gelirdir. Sağlıklı çalışma koşulları şart koşulur ve
çocuk emeği yasaklanır. İnsan hakları ihlallerine izin verilmez. (8)
Ancak ülkeler arasında çalışma koşulları konusunda
eşitsizlikler varsa, bu ithalat üzerine konulacak sosyal tarifelerle ortadan
kaldırılabilir ya da en aza indirgenebilir. Bu tarifelerin konulmasının amacı
düşük ücretli, kötü çalışma koşullu ya da doğanın yeterince korunmadığı ülkelerde
bu eksiklikleri gidermeye dönük finansman kaynağı yaratmaktır. Bu tarifelerin
sağladığı ek kaynak düşük konumlu ülkelere transfer edilerek, bu amaçla
kullanılır.
ULUSLARARASI
İŞÇİ SINIFI DAYANIŞMASI
Böyle bir sosyal korumacılıktan beklenen (başka
ülkelerin işçilerinin zararına olmak üzere) kendi işçilerini korumak değildir. Tam
tersine dünyadaki tüm insanların refahını artırmayı hedefleyen bir
perspektiften uluslararası işçi sınıfını korurken kendi işçilerini de korumaktır.
Adaletli ve etkin uluslararası ticaret yeni ürün ve
yeni teknolojiler anlamında sağlıklı bir rekabeti de özendirir. Bu nedenle de
ticaret yapan ülkeler arasındaki rekabet,
ülkelerin dibe doğru, en düşük
ücret ya da en kötü çevre düzenlemeleri sunmasıyla sonuçlanan mevcut tahrip
edici kapitalist rekabetten farklıdır ve daha çok kendini dayanışma biçiminde
gösterir. Böyle bir geliştirici rekabetin amacı daha zayıf konumdaki ülkeleri
yoksullaştırmak değil, tersine güçlendirmektir.
Ayrıca göreli olarak daha iyi durumdaki ülkeler
(mevcut TRIPS uygulamalarının tersine), sahip oldukları inovasyon, yenilikler
gibi imkânlarını diğer ülkelere satarak onları sömürmek için değil, bu
ülkelerdeki yoksulluğun ve hastalıkların azaltılması, ekonomik ve sosyal
gelişimin hızlandırılması için kullanmalarına yönelik olarak bu ülkelere ücretsiz
sunarlar, yani gönüllü olarak paylaşırlar.
ADALETLİ
VE ETKİN TİCARET MODELİ KUSURSUZ MU?
Diğer taraftan adaletli ve etkin ticaret kavramının üzerinde
büyük çapta uzlaşılan bir kavram olmadığının altını çizmek gerekir.
Öncelikle adaletli bir uluslararası ticaretten söz
edebilmek için teorik olarak adaletli ve etkin bir dünyanın mevcut olması
gerekir. Eşit koşullara sahip olmayan, hem gelişmişlik-kalkınmışlık düzeyleri,
hem de verimlilik farklılıkları çok fazla ve “neyin, nasıl, nerede, hangi
fiyata” üretileceğine büyük kapitalist işletmelerin karar verdiği bir dünyada
ülkeler arasında adaletli ve etkin bir ticaretin yapılabilmesi mümkün olmaz.
Bu bağlamda kapitalizm ortadan kaldırılmadığı sürece adil
ticaretin “kapitalizmi olmayacak bir şeye dönüştürmeye çalışmaktan öteye
gidemeyeceği” ileri sürülebilir. Adil
ticaret kapitalizmi ıslah etme fikrine dayanır ama kapitalizmin ıslah edilebilmesi
mümkün değildir. Çünkü rekabete dayalı ve kâr amaçlı bir sistemde adil olmak olanaksızdır.
Sermaye sınıfı (kârları azalttığı sürece) adil ticaretin öngördüğü
iyileştirmelere direnir ve sistemin ıslahına yanaşmaz (9).
Kapitalizmin temel özelliği olan üretimin sosyal
karakteri ile mülkiyetin özel karakteri arasındaki uzlaşmaz çelişki ortadan
kaldırılmadığı ve “neyin, nasıl ve neden üretilip”, “nasıl tüketileceğine”
aşağıdan yukarıya olmak üzere örgütlenmiş toplum karar vermediği sürece, yani
bu konularda insanların ayırım gözetilmeksizin söz ve karar hakkı olmadığı bir
dünyada, uluslararası ticarette de adalet sağlanamaz. Adaletli bir ticaret için
adaletli toplumlar olmalı ki bunun adı enternasyonalist dayanışmacı sosyalizmdir.
Sadece
sosyalist bir üretim tarzı altında, dış ticaretin işçilerin ve diğer
emekçilerin demokratik kontrolü altındaki bir iktidarın kontrolüne alınması
toplumun bütünü açısından anlamlı olabilir.
Böylece
piyasalar değil, demokratik bir biçimde seçilmiş olan ve emekçilerin kontrolü
altındaki tabana yayılı, katılımcı-çoğulcu demokratik bir iktidar mal ihracatını
ve ithalatını ve sermaye hareketlerini denetleyebilir, uluslararası adaletli ve
etkin bir ticaret modelini enternasyonalist bir dayanışma altında hayata geçirebilir.
SONUÇ
YERİNE
Türkiye
ekonomisi, özellikle de emperyalist-kapitalist sistemle tam eklemlenme yaşamaya
başladığı son birkaç on yıldan bu yana, sadece bu sistemin ana sürücülerinden
olan uluslararası sermaye hareketleri ve dış krediler (borçlar) yoluyla değil,
aynı zamanda dış ticaret yoluyla da bu sistemin boyunduruğu altında varlığını
sürdürmeye çalışıyor.
Bu
durum (karşılaşılan finansal krizler yüzünden) hem ekonomik büyümesinin
sıklıkla kesintiye uğramasına ve yüksek faiz ödemeleri yoluyla genel olarak
insanımızın yoksullaşmasına, hem de emekçi sınıfların dış ticaret yoluyla ağır
bir sömürüye tabi tutulmasına neden oluyor.
Her
yıl artan ihracat gelirlerine rağmen (uluslararası kuruluşların yerli ortağı
konumundaki büyük dış ticaret şirketleri ve süper zenginler dışında) toplumun
büyük bir kısmı ne artan ihracattan, ne de ithalattan fayda sağlayabiliyor. Tam
tersine dış ticaret hadlerinin aleyhte seyretmesi ve liranın hızlı değer kaybı
ülke ekonomisi büyürken dahi ülkeyi fakirleştiriyor.
Dış
ticaret ise ağırlıklı olarak büyük ölçüde dışa bağımlı, işbirlikçi büyük sermaye tarafından
gerçekleştiriliyor ve devlet mevcut işleyişiyle hem ihracat, hem de ithalat boyutuyla bu işleyişin
kolaylaştırıcısı olarak işlev görüyor. Ayrıca ithalde aldığı KDV ve diğer ithalat
vergileriyle devlet bu konuda ithalatçı sermayenin ortağı konumunu sürdürüyor.
Oysa
bu böyle olmak zorunda değil.
Ülke
ekonomisini demokratikleştirip, katılımcı bir hale getirdiğimizde, “neyin”,
“nasıl” ve “niçin üretileceğine” bir avuç büyük sermayedarın ve onun
siyasetteki temsilcilerinin karar vermeleri yerine, yerelden olmak üzere halkın
ihtiyaçlarını önceleyerek, halkın karar vermesini sağlayabilecek bir üretim
tarzını ve buna uygun bir demokratikleşmeyi gerçekleştirdiğimizde, diğer ülkelerle
adaletli ve etkin bir uluslararası ticaret düzeninin kurulmasının da yolunu
açmış olacağız.
DİP
NOTLAR
(1) https://www.neguzelsozler.com/ozlu-sozler/lucius-annaeus-seneca-sozleri
(1 Temmuz 2019).
(2) David
Miller, “Fair Trade: What Does It Mean and Why Does It Matter?, Fourth Draft, CSSJ Working Papers Series, SJ013 (November
2010).
(3) Robin
Hahnel, The ABC s of political economy,
Pluto Press, 2002, s. 126-127.
(4) Andy
Webb-Vidal and Marc Frank, “Venezuela and Cuba trade oil for doctors”, https://www.ft.com (11 October 2004).
Uluslararası ticaret sadece dayanışmanın değil, cezalandırma gibi tutumların da
bol bol yer aldığı bir politik ilişkidir. Bunun en yeni örnekleri Trump’ın İran
ve Türkiye’ye koyduğu ekonomik yasaklar ve Brezilya’nın ırkçı- faşist Devlet
Başkanı Bolsonaro’nun yıllardır ülkede satılan ünlü Küba purolarının satışını
yasaklamasıdır. Bkz: https://www.telesurenglish.net/news/Brazil-Ban-Cuba-Cohiba-Cigars
(30 June 2019).
(5) Paul
Mason, “Time for postcapitalism”, https://www.socialeurope.eu
(1 July 2019).
(6) A.
Emmanuel, Unequal Exchange: A Study of
the Imperialism of Trade (London: New Left Books, 1972, s. 18.
(7) David
Schweickart, Economic Democracy An
Ethically Desirable Socialism That Is Economically Viable, March 2016.
(8) Carmen
Russell, “What Is the Purpose of Fair Trade?”, https://bizfluent.com ( 26 September 2017).
(9) Shamus
Cooke, “ Alternatives to Free Trade: Fair Trade and Beyond”, https://www.globalresearch.ca (22 June
2008 ).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder