Korona
ile mücadele: Tavşana kaç tazıya tut!
Mustafa
Durmuş
4
Ağustos 2020
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki basın toplantılarıyla
yapılması gereken resmi açıklamalar, artık konudan sorumlu bakanların ya da
bürokratların tweetlerinde yer alan bir iki kısa cümle ile yapılıyor.
Böyle bir yöntem belki politikacıların işini
kolaylaştırıyor, ancak halkın ülkede olup bitenle ilgili olarak tam ve doğru
bilgi edinme hakkını da ortadan kaldırıyor.
İki
tweet
Nitekim son bir hafta içinde atılan ve birbiri ile
(en azından görünürde) çelişen iki resmi tweet ülkede hem Korona salgını, hem
de ekonomik kriz ile ilgili olarak kafaları karıştırdı.
İlk tweeti Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak attı. Bakan,
Kurban Bayramı arifesinde, bazı mal ve hizmetlerden alınan KDV oranlarının düşürüldüğünü
açıkladı. (1)
Bu indirimleri “zor durumdaki esnafa bir bayram
müjdesi” olarak sunsa da, hangi mal ve hizmetlerin KDV’sinin düşürüldüğüne
bakıldığında, bu indirimlerin esnaftan ziyade, krizdeki turizm sektörü
patronları için yapıldığı görülüyor.
“Korona
sahile indi, dikkatli olun”
İkinci tweet Sağlık Bakanı Koca’ya ait. Bakan Bayramla
birlikte dolup taşan sahilleri görünce “birinci dalga sahillere indi, dikkatli
olalım” diye kısa bir açıklama yaptı. (2)
Halkımızın ne kadarının twitter kullanıcısı olduğu
bir yana, böyle ciddi bir uyarının bu yolla yapılması da son derece
düşündürücü. Belli ki son günlerde günlük vaka sayısındaki artışı bir türlü
durduramayan, açıkladığı verilerin de gerçek durumu tam olarak yansıtmadığı
yönünde eleştirilen Bakanlık, salgının tekrar patlama yapmasından endişelendiğinden
(düşük profilde de olsa) uyarıda bulunma ihtiyacı duyuyor. Nitekim
dün Bakan yeni bir açıklama ile vakaların ülke genelinde artışa geçmesinden söz
ederek, endişe duyduğunu vurguladı.(3)
Ya
biri ya diğeri
Ancak bu ülkenin yönetiminde görev alan bakanların bir
gerçeğin farkında olmaları gerekiyor: Turizmi destekleyerek ekonomiyi
canlandırma çabaları kaçınılmaz olarak insan hareketliliğini, mobilizasyonu
artırır. Bu durum, salgın sonrasında dünya çapında da kanıtlanmış bir olgu. (4)
Bu hareketlilik de salgını artırır. Yani
“tatile çıkın ama dikkatli olun” demenin toplumda bir karşılığı bulunmuyor.
Lafı eğip bükmenin bir gereği de yok. Bir süredir
izlenmekte olan ‘sürü bağışıklığı stratejisi’nin önemli bir unsuru olan
“sorumluluğu bireylerin kendilerine bırakma” biçimindeki epidemiyolojik
neo-liberalizmin kaçınılmaz sonuçlarını yaşıyoruz.
Kısaca, büyüklerimiz: “normalleşiyoruz ancak kendi
önleminizi kendiniz almalısınız” dediğinde, halkımız bunu bireysel özgürleşme çağrısı
olarak algılıyor, kendini dışarı atıyor ve göstermelik maske takma dışında
önlem de almıyor.
Yabancı
turist gelmeyince
Ancak işin derininde, kusuru “sorumsuz” insanımıza yıkmayı
önleyen önemli zorlayıcı faktörler mevcut. Şöyle ki:
Hatırlayalım; üniversiteye giriş sınavlarının
ertelenmesi; bu sınavların salgın vakalarını artıracağı gerekçesiyle, hem
öğrenciler, hem veliler, hem de sınavda gözetmenlik yapacak olan öğretmenler
tarafından talep edilmişti. Ancak bu talep, turizme zarar vereceği gerekçesiyle
kabul edilmedi ve bu sınavlar ciddi riskler alınarak da olsa yapıldı.
Bununla da kalınmadı, ülkedeki reel faiz oranları
enflasyonun çok altında olmasına rağmen, ısrarla düşürüldü ve bankalar
tarafından insanlara düşük faizli, bol miktarda tatil kredisi verildi.
Ardından turistik konaklama tesisleri açıldı. Ancak
kendilerine “Özal Zenginleri” adı da verilen, çoğunluğu da 1980’lerde devlete
taahhüt işleri yaparak büyümüş, gelişmiş olan inşaatçı sermaye grupları
tarafından, üstelik devletten sağlanan ve maliyetin yüzde 40’ına varan nakit
teşvikleriyle ve üstelik normalden büyük kapasitelerle sahillerimizde kurulan 5
yıldızlı oteller, tatil köyleri ve diğer irili ufaklı konaklama tesislerinden
oluşan turizm sektörü, Korona salgını nedeniyle ciddi bir krize girdi. Çünkü
ülkeye turist gelmedi.
Dünya
Turizm Örgütü uyarmıştı
Zaten, Dünya Turizm Örgütü yıllık 1,5 trilyon
dolarlık gelir kapasitesine sahip küresel turizm sektörünün Korona nedeniyle bu
yılki zararının 300-450 milyar doları bulacağını, yani geçen yılki gelirlerin
üçte birinin yok olacağını ve gelen turist sayısında geçen yıla göre yüzde
20-30’luk bir azalma olacağını (hazırladığı bir raporla (5) dünyaya duyurmuştu.
Bu uyarılara rağmen, siyasal iktidar (biraz da turizm
sezonunda geleceğini düşündüğü dövize güvenerek), Merkez Bankası’nın döviz
rezervlerini eritme pahasına, kura sürekli müdahalelerde bulundu. Ancak bu
hesap tutmadı, döviz fırladı ve ülke 2018’dekinden çok daha derin bir döviz
krizine doğru giderken, sektörde çalışan on binlerce turizm emekçisi işsiz, gelirsiz,
aşsız kaldı.
Salgını
artırma pahasına yerli turistler devreye sokuldu
Bu işletmeleri açabilmek için bu kez yerli turistler
devreye sokuldu. Normalleşme programı ve söylemleri altında alınan önlemlerden
birer birer vazgeçildi ve sonunda Kurban Bayramı tatili ile birlikte yerli
turistler otellere, tatil köylerine, sahillere akın ettiler. Düşük faizli tatil
kredisinin yanı sıra, Bayram öncesinde KDV oranlarının yüzde 1’e düşürülmesi de
bu gelişmede etkili oldu.
Korona salgını sonrasında azalan vergi gelirleri ve
artan kamu harcamaları nedeniyle tarihsel büyüklükte bütçe açıkları vermeye
başlayan Hazine ise (vergi gelirlerinin daha da azalması) bu indirimleri yaptı.
Bakan Albayrak bu indirimleri sosyal medya hesabında şöyle duyurdu:
"Bayram öncesinde başta esnafımız olmak üzere
tüm vatandaşlarımıza müjdemiz var. İş yeri kira stopajını yüzde 20’den yüzde
10’a, yolcu taşımacılığı, düğün, nikâh organizasyonu, konut bakım onarımı,
tamir, kuru temizleme, terzilik gibi esnaf hizmetlerinde KDV’yi yüzde 18’den yüzde
8’e indirdik. Ayrıca; KDV oranı yüzde 8 olan konaklama yeme-içme hizmetlerinde
ve sinema, tiyatro, müze giriş ücreti gibi kültürel faaliyetlerde KDV’yi yüzde
1’e indirdik. Esnafımızı her alanda desteklemek için üzerimize düşeni yapıyoruz.
Bu indirimler esnafımıza ve milletimize hayırlı olsun."(6)
KDV
yüzde 8’den yüzde 1’e düşürüldü
Kısaca, talebin canlandırılması için yılsonuna kadar
geçerli olmak üzere, daha ziyade küçük üretici faaliyetleri olarak
nitelendirilen bazı mal ve hizmetlerin sunumundan alınan KDV yüzde 18’den yüzde
8’e ve turizm ve konaklama ve ilgili faaliyetlerden alınan KDV yüzde 8’den yüzde
1’e düşürüldü.
Yeme-içme ve konaklama gibi faaliyetlerde KDV
oranının yüzde 1’e düşürülmesinin nedeni kuşkusuz turizm sektörünün Korona’dan
dolayı içine girdiği kriz.
Öyle ki Türkiye bir süredir (başta Avrupa ülkeleri tarafından
olmak üzere) seyahat edilmesi riskli ülkeler grubuna dâhil edildi. Salgınla
ilgili bu endişelere bir de ülkenin uluslararası alanda yalnızlaşmasına neden
olan jeopolitik faktörler ve ülkedeki demokrasi kayıpları eklenince, ülke yabancıların
gözünde güvenli bir ülke olmaktan çıktı ve bu yıl yabancı turist potansiyelinin
neredeyse tamamını kaybetti.
Gelen
turist sayısı yüzde 99 azaldı
Öyle ki resmi verilere göre; bu yılın Nisan ayında
ülkeye gelen yabancı turist sayısı (önceki yılın aynı ayına göre) yüzde 99
azalarak 3,3 milyondan 24 bin 238’e geriledi.(7)
Bu yüzden (Bayram vesilesiyle) yapılan KDV
indirimleriyle bu zararın kısmen de olsa yerli turist ile telafi edilmesi
öngörülüyor. Ancak bir yandan iyice derinleşen ekonomik kriz, artan işsizlik ve
belirsizlikler, diğer yandan dünyada
olduğu gibi ülkede de giderek artan Korona vakaları, yerli turistlerin bu yıl
tatil planları yapmasını önemli ölçüde önledi. Nitekim Bayram öncesinde oteller
ve restoranlar neredeyse bomboştu.
Daha önce de vurgulandığı gibi, eve kapanmanın neden
olduğu baskıdan kurtulma isteği, normalleşme programı ve uygulamaları, Korona’nın
bittiğine dair oluşturulan algı, düşük faizli tatil kredileri ve ardından gelen
KDV indirimleri bir kısım tüketicinin Bayram tatilini de fırsat bilerek fikir
değiştirip turistik bölgelerine gelmesiyle sonuçlandı.
Bu da daha önce asker uğurlamaları, düğünler,
taziyeler gibi etkinliklerde yaşanan ve fiziksel mesafelenme ve korunma
kurallarının bütünüyle bir kenara atılmasıyla sonuçlanan durumun tatil
yörelerinde de yaşanmasıyla neticelendi. Bu kalabalık ortamlarda virüsün ne
kadar etkili olduğunu daha sonraki gün ve haftalarda göreceğiz.
Ekonomi
canlanmaz, Salgın artar
Vergi indirimlerinin turizm ve onunla ilişkili alt
sektörleri ne kadar canlandıracağını tam olarak kestirebilmek mümkün değil, çünkü
böyle vergi indirimlerinin tüketiciye yansıtılarak fiyatların düşeceğinin bir
garantisi yok.
İşin aslı bu indirimlerin işe yaramadığını dünya
genelindeki örneklerle kanıtlayan çok sayıda akademik çalışma da mevcut. Yani
bu çalışmalarda yapılan vergi indirimlerinin genelde tüketici fiyatlarına
yansımadığı ortaya konuluyor. Örneğin bir bilimsel çalışma(8) Fransa’da bu
indirimlerden sadece işletmelerin yararlandığını gösteriyor.
Diğer taraftan bu indirimlerin (turizmi teşvik eden
diğer uygulamalarla birlikte) Korona salgınını artıracağına kesin gözüyle
bakabiliriz. Yani Türkiye’yi yöneten büyük sermaye gruplarına ait lüks oteller
ve tatil köyleri başta olmak üzere sektördeki işletmelere verilen bu teşvikler,
talepte ve ekonomide beklendiği gibi bir canlılık sağlamasa da, salgını
artıracak gibi görünüyor (Sağlık Bakanının son açıklamasını bunun bir teyidi
olarak okumak da mümkün).
Esnaf
zaten büyük ölçüde kayıtdışı
İndirimlerin ikinci boyutu esnaf ile ilgili. Hem
işyeri kiralamalarında yapılan KDV stopajı yüzde 20’den yüzde 10’a, hem de yolcu
taşımacılığı, tamirat-tadilat gibi daha ziyade küçük ölçekli hizmet sunumundan
alınan KDV yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülüyor.
Yani düğün-nikâh organizasyonu, oto, motosiklet,
bisiklet, ayakkabı tamirciliği, terzi tadilatları gibi vergileme açısından
önemli ölçüde kayıt dışında kalan faaliyetlerde tahsil edilen KDV oranı
düşürülüyor.
Ancak bu faaliyetlerin en belirgin özelliği büyük
ölçüde kayıtdışı olarak yapılması. Yani alınan hizmet sonucunda tüketiciye (genelde)
fiş ya da fatura verilmediğinden kamu açısından ciddi bir vergi kaybı doğuyor.
Bu yüzden, hali hazırda vergilendirilemeyen bir sektörde
yapılan KDV indiriminin, esnafın işlerini artırarak bu sektörü canlandırmak ya
da kayıt dışılığı önleyerek vergi gelirlerini artırmak biçiminde bir katkısının
olmasını beklemek gerçekçi olmaz.
Vergi
ayrımcılık aracı olarak kullanılır mı?
Turizm- konaklama sektöründe yüzde 1’e düşürülen KDV
ile ilgili bir detayın da altını çizmek gerekiyor.
Gıda ve alkolsüz içkilerde oran yüzde 1’e
düşürülürken, alkollü içkilerde yüzde 18
olarak uygulanmaya devam edilecek. Yani turistik bir otelde yenilen yemeğin
yanında içilen alkollü içeceğin KDV’si hala yüzde 18 olarak ödenmeye devam edilecek.
Siyasal iktidarın alkollü içkiler konusundaki tutumu
sır değil. Devletin vergi gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturmasına rağmen,
bir süredir bu vergiler de alkollü içki kullananları ve bunları üretenleri cezalandırma
politikasının araçlarından biri olarak kullanılıyor.
Rakıdan
alınan toplam vergi 103 lira
Öyle ki KDV’nin dışında bu içeceklerden yüzde 63 oranında
ÖTV alınıyor. Sonuçta 50’lik bir şişe biradan ÖTV ve KDV olarak 6 liranın
üzerinde, 70’lik bir şişe şaraptan 7 liranın üzerinde ve 70’lik bir şişe rakı
ya da viskiden 103 lirayı aşan tutarda bir vergi alınıyor.(9) Böyle olunca da
markette 70’lik bir Yeni Rakının fiyatı 170 lirayı, restoranlarda ise 300-400
lirayı bulabiliyor.
Turizm, tatil ve alkollü içecekler birbirinden
ayrılması zor bir üçlü. Bu nedenle de alkollü içkiden tahsil edilen vergi, bu
denli yüksek olduğunda ve geçici de olsa yapılan indirimlerin dışında
tutulduğunda, bunun turistik tesislere, konaklamalara ve yeme içme mekânlarına
olan talebi artırmayacağı açık.
Sigarada
vergi oranı yüzde 86
Benzer bir durum tütün içeren sigaralar için söz
konusu. Bunlardan tahsil edilen ÖTV ve KDV satış fiyatının yüzde 86’sını
oluşturuyor. Yani en düşük sigara fiyatı olan 14,5 liralık bir paket sigaranın
12,46 lirası bu iki vergiden oluşuyor.(10)
Benzinde ise hem ÖTV, hem de KDV uygulaması
nedeniyle verginin oranı Mart ayındaki düzenlemeler neticesinde yüzde 69’u
aştı. Benzin istasyonuna her gidişimizde KDV haricinde, benzin için sadece ÖTV
olarak 2,65 liraya yakın ve motorin için 1,8 liraya yakın ÖTV ödüyoruz.(11)
Kuşkusuz petrol, içki ve sigara fiyat esnekliği en
katı olan ürünler. Bu yüzden de bunlara konulan vergiler fiyatı artırsa da,
talepte o kadar bir düşüş yaratmıyor. Bunu bilen iktidarlar da ne zaman gelire
ihtiyaç duysalar hep bu ürünlerin vergilerine yükleniyorlar. Ancak bu bir süre
sonra tüketicilerin kendi içkilerini kendilerini üretmesiyle ve kaçak sigaraya
yönelmeleriyle sonuçlanıyor.
Amaç
sadece gelir yaratmak ya da sağlığa zararlı faaliyetleri caydırmak değil
Bu vergileri sürekli artırarak iktidarın sadece
gelir yaratma peşinde ya da sağlığa zararlı faaliyetleri önleme çabası içinde
olduğunu düşünmemek gerekir. Zira bacalarında filtresi olmayan santraller ve zehrini
derelere akıtan çok sayıda işletme var bu ülkede. Keza kadınların yasal bir
güvencesi niteliğindeki İstanbul Sözleşmesi ortadan kaldırılmak isteniyor.
Yani fiziksel, ruhsal, toplum sağlığı açısından çok
sayıda zararlı mal ve hizmet, davranış, tutum söz konusu. Eğer amaçlanan zararlıları
ortadan kaldırmaksa önce buralardan başlamak gerekiyor.
Politikleştirilmiş
vergiler
İşin gerçeği, bir süredir Siyasal İslam gömleğini
giymiş bulunan iktidar, vergileri kendisi gibi düşünmeyen, kendi inandığına inanmayan,
kendi gibi yaşamayan kesimleri cezalandırma aracı olarak kullanıyor.
Bu bağlamda da siyasal iktidarın KDV indirimlerinde
dahi tüketiciler arasında (içki içen ve içmeyen) biçiminde bir ayrımcılığa gitmesi
sürpriz bir uygulama değil.
Sağlık
ve eğitimde neden KDV indirilmiyor?
Bu ayrımcılığın aklımıza getirdiği bir diğer soru
kuşkusuz bugün Salgından en çok etkilenmiş olan sektörlerin başında gelen
sağlık hizmetleri ve eğitim hizmetleri sektörünün durumu.
Zira özel sağlık ve eğitim hizmetlerinde KDV hala yüzde
18 olarak uygulanıyor. Üstelik bu sektörler büyük ölçüde kurumsallaşmış
sektörler, dolayısıyla da bir KDV indiriminin sektör bileşenlerini rahatlatması
söz konusu olabileceği gibi kayıtdışılığı da azaltarak vergi gelirlerini
artırabilir.
Asıl
soru: Zorunlu mal ve hizmetlerden neden hala vergi alınıyor?
Korona Salgını sonrasında; ekonomik kriz, devasa
biçimde artan işsizlik, enflasyon, yoksulluk, kapıdaki açlık en temel
sorunlarımız iken, neden temel gıda maddelerinin ve başta temizlik malzemeleri olmak
üzere diğer zorunlu tüketim maddelerinin KDV’si indirilmiyor?
Yani neden hala et, balık, süt ve süt ürünleri, çay,
yumurta, peynir, zeytinde KDV sıfırlanmıyor da, hala yüzde 8’den
vergilendiriliyor? Çoğunluğu yüzde 18 KDV oranına tabi temizlik, hijyen
dezenfektandan alınan KDV yüzde 1’e düşürülmüyor?
Günlük 39 liraya mahkûm edilerek zorunlu izne
çıkartılanlar ya da günlük 77 lira ile hayatta kalmaları istenen asgari
ücretlilerin temel gıda maddelerinden neden hala vergi alınıyor?
Günlük bir öğünü dahi karşılamakta zorlanan asgari
ücretli, işsiz ve zorunlu ücretsiz izinli işçiler, KDV’si yüzde 1’e düşürülen turistik tesislerin
patronlarından daha mı iyi durumdalar ki onların vergisi indirilmiyor?
Ya da neden hala litre başına uygulanan en fazla
vergi nedeniyle dünyanın en pahalı benzinini kullanan tüketicilerin ve en
pahalı mazotunu kullanan çiftçilerin vergileri indirilip böyle bir kriz
döneminde biraz da olsa nefes almaları sağlanmıyor?
KDV’yi
adilce indiren ülkeler de var
Korona sürecinde adaletli vergi indirimi yapan
ülkeler mevcut. Örneğin Almanya 1 Temmuz- 31 Aralık 2020 arasında 20 milyar
avroluk KDV indirimi yapacağını açıkladı. Bu indirimlerle; standart oran olan yüzde 19 yüzde 16’ya;
aralarında bazı gıda, içecek, sağlık malzemesi, kitap, dergi, kültürel
faaliyetler, kısa vadeli otel konaklaması, ülke içi ulaştırma gibi faaliyetlerin
bulunduğu mal ve hizmetlerden alınan KDV yüzde 7’den yüzde 5’e düşürüldü.(12)
Sorunun yanıtı açık aslında: Korona’nın tetiklediği
kriz ile birlikte sınıf mücadelesinin üzerindeki örtü kalktı. Hükümetleri
arkasına almış bulunan sermaye sınıfı, işçilere, emekçilere karşı acımasız bir
sınıf savaşı yürütüyor ve Salgının ve ekonomik krizin neden olduğu zararı başta
işçi sınıfı olmak üzere, emekçi sınıflara, halklara ödetiyor.
Özetle bugünlerde yaşamakta olduğumuz şey bu.
Dip
notlar:
(1) https://twitter.com/BeratAlbayrak
(30 Temmuz 2020).
(2) https://twitter.com/drfahrettinkoca
(1
Ağustos 2020).
(3) https://www.milliyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-bakan-koca-endise-duyuyoruz-diyerek-kritik-durumu-acikladi
(3
Ağustos 2020).
(4) Biao
Xiang, “Hostages of Mobility”, https://www.indiachinainstitute.org/hostages-of-mobility
(18 May 2020).
(5) https://webunwto.s3.eu-west-1.amazonaws.com/s3fs-public,
Coronavirus.pdf (24 March 2020).
(6) https://twitter.com/BeratAlbayrak
(30 Temmuz 2020).
(7) İrem
Köker, “Koronavirüs, Türkiye'de turizm sektörünü nasıl etkiledi?”, https://www.bbc.com (17 Haziran 2020).
(8) “Who Really Benefits from Consumption Tax
Cuts? Evidence from a Large VAT Reform in France”, https://www.aeaweb.org ( February 2019).
(9) https://gazetemanifesto.com/2020/alkollu-iceceklere-ve-sigaraya-yeni-zam
(4 Temmuz 2020).
(10) Agm.
(11) https://www.gib.gov.tr/fileadmin/mevzuatek/otv_oranlari_tum/otv02042020_1sayili.pdf
(3 Ağustos 2020).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder