‘Temel
Gelir Güvencesi’ zamanı
(*)
Mustafa
Durmuş
3
Mart 2021
Covid-19 Salgını ile birlikte kapitalizm emekçi sınıflar ve halklar üzerindeki baskısını iyice artırdı. Bu dönemin en belirgin özelliği; ekonomik krizler, çok cılız ekonomik toparlanma, yüksek işsizlik, giderek derinleşen yoksulluk ve açlık oldu.
Emeği zayıflatan bu süreci hızlandıran bir diğer etkense
bir süredir artmakta olan sermaye yoğunlaşması ve teknolojinin neden olduğu
dijitalleşme, robot kullanımı ve yapay zekâ uygulamaları oldu. Teknoloji
giderek canlı emeği üretimin dışına çıkartmaya başladı.
İşin kötüsü dünya işçi sınıfı ve emekçi halkları bu
sürece en örgütsüz oldukları, dolayısıyla da en güçsüz oldukları bir anda
yakalandılar.
Sonuç olarak, kapitalist toplumda yaşamak için
gerekli olan gelirin istihdam ile bağı giderek kopuyor ve emeklerinden başka
satacak başka bir şeyi bulunmayan insanlar yoksulluğa ve açlığa mahkûm ediliyorlar.
Böyle bir tarihsel anda dünyanın her yerinde
Evrensel Temel Gelir Güvencesi talepleri giderek artıyor. Güvencesizliğin hiç
olmadığı kadar arttığı (ve daha da artacağı) bu yeni süreçte insanların bir
insanlık hakkı olarak gelir güvencesine sahip olmaları gerektiği vurgulanıyor.
Temel
Gelir Güvencesi sadece koruma amaçlı değil
Temel Gelir Güvencesi (TGG), sadece artan
yoksulluğa, gelir bölüşümü adaletsizliğine ve açlığa karşı emekçi halkları
korumak için tasarlanmış bir araç değil.
Aynı zamanda insanların hayatlarını iyileştirmek,
kendilerine nitelikli zaman bırakmak, onları güçlendirmek ve geleceğe daha
umutla bakabilmelerini sağlayabilmek için de kullanılabilecek bir araç.
TGG ayrıca, hem üretimdeki faal işçi sınıfını, hem
işsizleri, hem de kadınları güçlendirici bir araç. Aynı zamanda doğadaki
müşterek varlıklarımızın daha az tüketilmesine yardımcı olabileceğinden ekoloji
dostu bir program.
Keza TGG, derin ekonomik ve politik kriz
dönemlerinde yoksullaşmış, gelecekten umudunu kesmiş kitlelerin aşırı sağcı ve
faşist yapıların, hareketlerin peşine takılmasını önleyebilecek bir araç olarak
da görülmeli.
Lütuf,
sadaka değil, bir hak!
Temel Gelir Güvencesi bir lütuf, bağış ya da sadaka değil,
insanlık hakkı. Çünkü her insanın (işi olsun ya da olmasın), yaşamını idame
ettirebilecek bir gelir elde etme hakkı var.
Dünyanın birçok ülkesinde, özellikle de Covid-19
Salgını sonrasında, TGG talebi artıyor. Salgınla birlikte, ulusal ekonomiler
daraldıkça, işçiler işsiz kaldıkça, hükümetler yaşam standartlarındaki erimeyi
önleyebilmek için TGG içerikli programlara yöneldiler. Hollanda, Avustralya,
Yeni Zelanda, Portekiz, Japonya ve İtalya Salgın boyunca işçileri korumak için
böyle programlar üzerinde çalışmaya başladılar.
Kısaca, ekonomik çöküntüyü ve sağlık felaketini
savuşturabilmek için, genişletilip güçlendirilmiş bir sosyal koruma ağı ile
birlikte, Temel Gelir Desteği verilmesi öneriliyor. Bu öneri, işçilerin salgın
süresince karşılaştığı güvencesizliği hafifletecek ve Salgın ile daha da artan
eşitsizlikleri yumuşatabilecek bir öneri olarak değerlendiriliyor.
Başarılı uygulamaları mevcut
Temel Gelir Güvencesinin hali hazırda; Alaska, Kanada,
Brezilya, İran (geçmişte), Hindistan, Filipinler ve Finlandiya’da başarılı örnekleri
mevcut. İspanya Hükümeti aşamalı bir TGG programını hayata geçirme hazırlığı
içinde.
Nüfusun yüzde 5’ini kapsayan ve her yoksul 5 kişiden
4’üne ulaşan (şimdilik en yoksullardan başlayan), ayda 500 avroluk bir gelir
desteğini istihdamdan bağımsız olarak sunan Finlandiya deneyiminden de
görüldüğü gibi, böyle bir güvence işçileri tembelleştirmediği gibi, morallerini
düzelterek, onları daha mutlu kılıyor.
Emekten
yana radikal reformlardan biri
Temel Gelir Güvencesini, “çalışma saatlerinin düşürülmesi”, “herkes
için nitelikli ve ücretsiz kamusal hizmetlerin yaygın bir biçimde sunulması” ve
“yerelden yönetilen, topluma yararlı, ekoloji dostu kamu garantili istihdam
programları” gibi emekten yana reformların bir parçası olarak uygulamak çok
daha doğru bir strateji.
TGG için mevcut haklardan ya da kazanımlardan
vazgeçmek zorunda değiliz. Kaldı ki böyle bir öneri kabul edilebilir de değil.
Böyle bir programın finansmanı devlet bütçesinde
yapılacak değişikliklerle rahatlıkla sağlanabilir. Burada karşımıza çıkabilecek
sorun kaynak yetersizliğinden ziyade tercih sorunudur. Bütçeyi emekten ve
halktan yana kullanma tercih edildiğinde TGG için gereken kaynak sağlanabilir.
Finansman
kaynağı kamu bütçesi
Bütçenin harcamalar boyutuyla ilgili olarak; toplumsal
bir fayda sağlamayan, insanı güçsüzleştiren, ekoloji ve barışı yok eden aşırı
güvenlik harcamalarının asgariye indirilmesi, israf niteliğindeki devlet
harcamalarına ve büyük sermayeye verilen mali desteklere son verilmesi, KOİ
projeleri nedeniyle bütçeden büyük müteahhitlere yapılan ödemelerin
durdurulması hemen yapılabilecek düzenlemelerdir.
Bütçenin gelirler tarafında ise; toplanamayan, affedilen sermaye vergilerinin
toplanması, bu yıl miktarı 231 milyar lirayı bulacak olan sermayeye dönük vergi
muafiyet, istisna ve indirimlerinin sonlandırılması, üst gelir gruplarının
vergi oranlarının ve kurumlar vergisi oranının yükseltilmesi, değerli arazi
vergisi, rant vergisi, en zenginlerden alınacak bir artan oranlı servet vergisi
ve son olarak Merkez Bankası araçları ve kaynaklarının TGG finansmanı için de
kullanılması (halk için miktarsal kolaylaştırma) kalıcı, etkin ve adil bir
finansman yoludur.
Kesin
çözüm değil, ama…
Temel Gelir Güvencesi emekçilerin karşı karşıya
kaldığı; başta emek sömürüsü, kötü çalışma koşulları, işsizlik ve yoksulluk
gibi sorunları çözebilmek için tek başına yeterli bir araç değil. Zira bu
sorunlar sistemik sorunlar. Kapitalist sistem. değişmediği sürece emekçilerin bu
sorunları kalıcı olarak çözüme kavuşturulamaz.
Ancak bugünden yapılacak işler de var: Sömürüyü
azaltacak, emekçiyi ve kadını güçlendirecek, doğayı koruyacak, yaşamı
iyileştirecek adımlara ihtiyaç var. Temel Gelir Güvencesi bu adımlardan biri ve
konjonktürel olarak en acil olanı.
Talep
toplumsallaştırılmalı, politikleştirilmeli
Bu nedenle de, emekten, halktan, demokrasi ve
özgürlüklerden yana politik hareketler, emek, ekoloji, kadın ve gençlik
örgütleri halkla doğrudan bağ kurabilmek için böyle bir talebi toplumsallaştırmalı,
politikleştirmeli ve yapılabilir bir program olarak bunu halkın önüne koyup, gerçekleşmesi
için hep birlikte mücadele etmelidirler.
(*)
Bu metin 2 Mart 2021 tarihinde gerçekleştirilen “Temel Gelir Güvencesi Yaşatır”
kampanyasında yaptığım konuşma metnidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder