‘Yolsuzluk
Algısı Endeksi’nde 15 puanlık kötüleşme
Mustafa
Durmuş
21
Mart 2021
Hali hazırda ülkede yaşanmakta olan ekonomik ve
politik kriz sürecinde kötüleşen birçok sosyal, siyasal ve ekonomik gösterge
mevcut. Kötüleşen bir diğer gösterge ise dün açıklanan ‘Uluslararası Yolsuzluk
Algısı Endeksi’nde yer alan Türkiye’ye ait verilerle ilgili.
Uluslararası Şeffaflık Kurumu (Transparency
International) adı verilen bir uluslararası kuruluş her yıl düzenli olarak ‘Yolsuzluk
Algı Endeksi’ yayınlıyor (Corruption
Perception Index) (1).
Bu endeks, kuruluşça düzenli olarak takip edilen toplam
180 devlet ile ilişkilendirilmiş yolsuzluğu (daha doğrusu yolsuzluk algısını) ölçmeye
çalışan bir endeks. Böylece sosyolojik boyutuyla önemli bir bozulmaya, çürümeye
işaret ediyor.
Endeks “0” ile “100 puan” arasındaki puanlardan
oluşuyor. Böylece puanı 100’e yaklaşan bir ülke yolsuzluk açısından en temiz,
yani en az yolsuzluğun olduğu bir ülke, buna karşılık 0’a yaklaşan ülke
yolsuzluk açısından en kötü durumdaki bir ülke olarak tanımlanıyor.
Böyle bir ölçme biçiminin ne kadar gerçekçi olduğu
elbette sorgulanabilir. Nitekim bunun yetersiz olduğu yönünde eleştiriler de
söz konusu. Buna rağmen bu endeks yolsuzluklar ile demokratik (ya da otokratik
rejimler) arasındaki bağı da sergilemesi nedeniyle çok değerli bulunuyor.
Bu
yılki endekste çarpıcı veriler mevcut
Endeksi düzenleyen kurum dünyadaki yolsuzluk
algısının giderek kötüleştiğine (ülkelerin üçte ikisi 50 puanın altında
puanlara sahip), bunun da Covid-19 Salgını ile mücadeleyi zayıflatırken,
liberal demokrasilerin krizini derinleştirdiğine dikkat çekiyor.
Bu bağlamda Toplam 180 ülkenin ortalama puanı 100
üzerinden 43 puan. Yolsuzluğun en az olduğu ilk iki ülke sırasıyla; Danimarka
(88 p) ve Yeni Zelanda (88 p). Bunları yine sırasıyla; Finlandiya (85 puan),
Singapur (85 puan) ve İsveç (85 puan) izliyor.
Yolsuzluğun en fazla olduğu ülkeler ise sırasıyla; 179. Sıradaki Sudan
(12 puan), Somali (12 p) ve 178. Sıradaki
Suriye (14 p).(2)
Bölgesel olarak ele alındığında; en iyi durumdaki
ülkeler ortalama 66 puanla Batı Avrupa ve AB ülkeleri (buna karşılık
Macaristan, Romanya ve Bulgaristan 44’er puan ile en alttaki ülkeler
konumundalar). En kötü durumdaki ülkeler ise; Sahra Altı Afrika ülkeleri (ortalama
32 puan), reel sosyalizmden kapitalizme geçiş yapmış olan Doğu Avrupa ve Merkez
Asya ülkeleri (ortalama 36 puan) ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri (ortalama
39 puan).
Bu durum savaşlar, göçler, gelir eşitsizliği ve yoksulluk
gibi faktörlerin yanı sıra, ülkede
demokrasinin işleyip işlememesinin de yolsuzluk algısını ciddi olarak etkilediğini
gösteriyor.
Bir başka anlatımla, diktatörlüklerin, otoriter
yönetimlerin egemen olduğu ülkeler yolsuzluk endeksinde en alt sıralarda; buna karşılık,
Y. Zelanda, Danimarka veya Batı Avrupa ülkeleri gibi burjuva demokrasisinin
temellerine sadık ülkeler endeksin üst sıralarında yer alıyorlar. Yani bir ülkede
yönetim otoriterliğe kaydıkça, diktatörlük eğilimleri arttıkça, yolsuzluk iddiaları
ve algısı da artıyor.
Türkiye endekste 7 yılda 15 puan geriye düştü
Türkiye’ye ilişkin yolsuzluk algısında ise özellikle
de 2013’ten bu yana ciddi bir artış var. Çünkü ülke 180 ülke arasında bugün 86.
Sırada yer bulabiliyor, dahası endeksteki değeri sürekli düşüyor. Bu da ülkede
yolsuzlukların arttığı algısının da arttığı anlamına geliyor.
Öyle ki 2013 yılında endeksin değeri 50 puan iken,
bu 2014’te 45 puana, 2015’te 42 puana, 2016’da 41puana ve 2017’de 40 puana
kadar geriledi.(3) 2020 yılında ülke bu puanını korurken, diğer bazı ülkelerin
durumlarını iyileştirmeleri nedeniyle, endekste 5 sıra daha geriledi ve 86.
Sıraya indi.
Böylece ülke şeffaflık açısından, Arjantin, Çin,
Guyana, Burkine Faso, Hindistan, Fas ve Trinidad ve Tobago gibi birçoğu Afrika
ülkesi olan ülkelerin gerisinde kaldı. Türkiye’nin altında ise Brezilya,
Kazakistan ve Sri Lanka gibi ülkeler sıralanıyor.
Bu da (ileri sürülenin aksine) toplumsal iyiliğin
bir göstergesi olarak, bir ülkede tek başına yüksek bir ekonomik büyüme sağlamanın
yeterli olmadığını gösteriyor. Çünkü örneğin Türkiye ekonomisi 2017 yılında yüzde
7,4 gibi oldukça yüksek bir oranda büyümüştü, 2020 yılında ise, Çin ile
birlikte, pozitif olarak büyüyen iki ülkeden biri olmuştu. Ancak bu büyüme ülkeye
ait yolsuzluk algısının artmasını engelleyemedi, hatta ülkenin yolsuzluklarla
büyüdüğü biçimindeki bir algıyı güçlendirdi.
Ucuz
faiz ve düşük kurdan adil olmayan bir kaynak tahsisi
Bunun nedenlerini ekonomideki kaynak tahsisinde ya
da büyümenin kaynaklarında aramak daha doğru olabilir. Çünkü Merkez Bankası
rezervlerinin eriyerek eksiye düştüğü biliniyor. Keza ekonominin büyüdüğü
yıllarda bu büyümenin asıl olarak düşük faizli Kredi Garanti Fonu (KGF) destekli
banka kredileri aracılığıyla sağlandığı da biliniyor. Bu da düşük faizler (ve düşük
kurlarla) sermaye çevrelerini desteklemek için bolca kredi veren kamu
bankalarını zarara soktu.
Nitekim bu yılın Ocak-Şubat ayları Merkezi Yönetim
Bütçe Gerçekleşmesi Raporuna bakıldığında iki kamu bankasına ‘görev zararı’ adı
altında bütçeden yapılan transferlerin büyük çapta arttığı, buna karşılık
hanelere yapılan transferlerin ciddi oranda azaldığı görülüyor.
Öyle ki geçen yılın Ocak Şubat-aylarında Halk
Bankası’na yapılan transfer 85 milyon lira iken, bu yılın bu iki ayında, yüzde
132’lik bir artışla, 429 milyon liraya; Ziraat Bankası’na yapılan transfer ise
452 milyon liradan, yüzde 53’lük bir artışla, 694 milyon liraya çıktı. Yani
sermaye çevrelerine verilen ucuz kredinin neden olduğu zarar vergi
mükelleflerinin ödediği vergilerden sağlanan gelirlerle kapatıldı.
Dernek
ve vakıflara yapılan transfer vergi mükellefinin cebinden çıkıyor
Dahası kâr amacı gütmeyen kuruluşlara (daha çok
iktidara yakın cemaatlerin dernek ve vakıflarına) yapılan transferler 872
milyon liradan, yüzde 6,6’lık bir artışla,
929 milyon liraya yükseldi.
Buna karşılık, aynı aylar itibarıyla hane halkına
yapılan sosyal amaçlı transferler, 1, 449 milyar liradan, yüzde 25,8’lik bir
azalmayla, 1,075 milyar liraya düşürüldü. Tarımsal destekleme amaçlı
transferlerse 6,694 milyar liradan yüzde 75’lik bir azalmayla 1,696 milyar
liraya indirildi.(4)
Bu durum bir yandan ekonomi reformu paketinde
açıklanan ‘mali disiplin’in kimlere yaradığı ve kimlere zarar verdiğini
göstermekte iken, aynı zamanda kamu bankalarına ve dernek ve vakıflara yapılan
aktarmaları da sorgulatıyor. Bunun önümüzdeki yılda yayınlanacak olan yolsuzluk
algısı endeksinde Türkiye’nin yerini daha da düşüreceği açık. Ayrıca T. Varlık
Fonu’nun Sayıştay tarafından denetlenemiyor olması da bu endeksteki yerimizi
kötüleştiren bir başka faktör.
Son olarak, Kamu Özel İşbirliği Modeli altında ve
neredeyse tamamı dış kredilerle onlarca
milyar dolarlık havalimanları, köprüler, HES’ler gibi alt yapı projesi gerçekleştiriliyor. Bu projelerin dayandığı
finansman modeli ise şeffaf olmadığı gibi, denetlenebilir de değil. Böyle
projeler ve bunların denetimden uzak finansman biçimleri var oldukça önümüzdeki
yıllarda endeksteki yerimizin daha da düşmesi kaçınılmaz.
Dip notlar:
(1) Transparency
International , https://www.transparency.org/en/cpi/2020/index/nzl
(20 Mart 2021).
(2) Age.
(3) https://www.transparency.org/news/feature/corruption_perceptions_index_2017
(21 February 2018).
(4)
https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2021/03/Butce-Gerceklesme-Raporu-Ocak-Subat.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder