9 Mart 2017 Perşembe

OECD' NİN İYİMSER (!) RAPORU

OECD' NİN İYİMSER (!) RAPORU (7 Mart 2017)

Mustafa Durmuş

8 Mart 2017

OECD’nin dün yayımladığı “Küresel Ekonomik Görünüm” başlıklı ara dönem raporu (Global Interim Economic Outlook, March 2017)geçen yıla göre bu yıl ve gelecek yıl küresel ekonomik büyüme hızının ılımlı bir biçimde artmasını öngörüyor. Böylece bu yıl küresel ekonomi yüzde 3,3 ve 2018 yılında yüzde 3,6 oranında büyüyecek.
  
Haber olumlu bir haber gibi görünse de, OECD’nin, tıpkı IMF gibi her üç ayda bir büyüme beklentilerini geriye doğru olmak üzere düşürmesi nedeniyle bunu ihtiyatlı bir iyimserlikle yorumlamak daha doğru olur.
Ayrıca bu öngörüler büyüme hızları hem 1987-2007 ortalama büyüme hızının (yaklaşık yüzde 4), hem de tek başına 2007 yılı büyüme hızının hala altında. Yani kapitalizm daha öncesi yaşadığı büyüme hızlarını hala yakalayabilmiş durumda değil.
Ana akımda bu durumun “Yeni Normal” olarak meşrulaştırıldığını biliyoruz. Sosyalist iktisatçılarsa bu durumu kapitalizmin geldiği nokta itibariyle (başta bölüşüm ilişkileri olmak üzere üretim ilişkilerinin üretici güçlerin büyümesini ve gelişmesini önler boyutlara erişmesi gibi nedenlerle ) artık bundan böyle "sürünen bir büyüme hali", ya da çok uzun yıllar alacak olan “uzun süreli durgunluk ya da depresyon” hali olarak açıklıyorlar.

Siz buna büyüme derseniz!
Biyoloji dersinde hoca tembel bir öğrenciyi derse kaldırır ve “bir solucanın bıçakla ortadan kesilmesi durumunda yaşayıp yaşamayacağını” sorar. Bıçağın yaratacağı tahribatı hayal eden tembel öğrenci “kesinlikle yaşayamayacağını” söyleyince hoca kendisini azarlar, zira solucan iki parça halinde yaşamını sürdürebilecektir. Buna öğrencinin yanıtı gecikmez: “Siz buna yaşamak derseniz evet yaşar!”.
Dünya ekonomisinin durumu da böyle. Siz buna büyüme derseniz ekonomi büyüyecektir.

Karamsar olmanın haklı gerekçeleri
Olumsuz beklenti içinde olmanın haklı gerekçeleri var. Bunu rapor da sıralıyor aslında. Özellikle de Trump’ın ithalatta uygulamayı planladığı yeni vergiler ve diğer korumacı önlemlerin Dünya ticareti üzerindeki daraltıcı etkisi, Trump sonrası dolardaki yükselişin sürme beklentisi, küresel verimlilik artışının yavaşlaması, küresel ücret artışlarının yavaşlaması ve devasa boyutlara ulaşan borç stokları ve küresel çapta artan politik riskler.
Örnek olarak, 2016 yılının üçüncü çeyreğinde borç stoku 217 trilyon dolara yükseldi. Böylece küresel toplam borç stoku / GSYH oranı yüzde 325 oldu. En büyük artış ise devlet borçlarında oldu ve 5,3 trilyon dolar artarak 60 trilyon doları buldu. Bunu finans dışı şirket borçları izledi ve 2,6 trilyon dolar artarak 63 trilyon dolar oldu.
Yani artık Dünya, 2008 krizi öncesinden çok daha fazla borçlu. Bu da ekonomik toparlanmayı zorlaştırıyor.

Türkiye için kötü haber serisi devam ediyor...
Aynı raporda Türkiye’ye ilişkin özel tespitler var. Öyle ki “küresel çapta güçlü dolardan en fazla etkilenecek (olumsuz yönde) ülkelerin başında Türkiye’nin geleceğinin” altı çiziliyor.
Zira Türkiye’nin dış borç stoku / GSYH’si ilk kez yüzde 50’nin üzerine çıkarken, bunu telafi edecek olan ihracat gelirleri çok zayıflamış durumda. Batık banka kredilerinin miktarı ise hızla artıyor. Turizm sektörünün durumu ise ortada. Bu sektör giderek daha fazla kan kaybediyor. Bununla ilgili olarak IMF’nin özel bir rapor hazırlaması da durumun ciddiyetini ortaya koyuyor (https://www.imf.org, Turkeys-Economy-Hit-By-Declining-Tourism, 21.02.2017).
T. Varlık Fonu’nun kurularak bu fonun içine değeri 200 milyar doları bulan kamusal varlıkların (kamu bankaları, BOTAŞ, değerli araziler vs) aktarılmasının ardından bu varlıkların teminat gösterilerek uluslararası piyasalara yönelik borçlanma kağıtlarının çıkartılmasının nedenlerinden biri de bu aslında.
Bu yıl ekonominin yüzde 2’nin üzerinde büyüyemeyeceği gerçeğini kabul ederek, mevcut borçları ödeyebilmek için yeniden borçlanma imkânı ararken, evdeki gümüş takımları sokaktaki tefeciye emanet bırakmak anlamına mı geliyor bu acaba?

Formun Üstü


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder