OECD' NİN İYİMSER (!) RAPORU (7 Mart
2017)
Mustafa Durmuş
8 Mart 2017
OECD’nin dün yayımladığı “Küresel
Ekonomik Görünüm” başlıklı ara dönem raporu (Global Interim Economic Outlook,
March 2017)geçen yıla göre bu yıl ve gelecek yıl küresel ekonomik büyüme
hızının ılımlı bir biçimde artmasını öngörüyor. Böylece bu yıl küresel ekonomi
yüzde 3,3 ve 2018 yılında yüzde 3,6 oranında büyüyecek.
Haber olumlu bir haber gibi görünse de,
OECD’nin, tıpkı IMF gibi her üç ayda bir büyüme beklentilerini geriye doğru
olmak üzere düşürmesi nedeniyle bunu ihtiyatlı bir iyimserlikle yorumlamak daha
doğru olur.
Ayrıca bu öngörüler büyüme hızları hem
1987-2007 ortalama büyüme hızının (yaklaşık yüzde 4), hem de tek başına 2007
yılı büyüme hızının hala altında. Yani kapitalizm daha öncesi yaşadığı büyüme
hızlarını hala yakalayabilmiş durumda değil.
Ana akımda bu durumun “Yeni Normal”
olarak meşrulaştırıldığını biliyoruz. Sosyalist iktisatçılarsa bu durumu kapitalizmin
geldiği nokta itibariyle (başta bölüşüm ilişkileri olmak üzere üretim
ilişkilerinin üretici güçlerin büyümesini ve gelişmesini önler boyutlara
erişmesi gibi nedenlerle ) artık bundan böyle "sürünen bir büyüme
hali", ya da çok uzun yıllar alacak olan “uzun süreli durgunluk ya da
depresyon” hali olarak açıklıyorlar.
Siz buna büyüme derseniz!
Biyoloji dersinde hoca tembel bir
öğrenciyi derse kaldırır ve “bir solucanın bıçakla ortadan kesilmesi durumunda
yaşayıp yaşamayacağını” sorar. Bıçağın yaratacağı tahribatı hayal eden tembel
öğrenci “kesinlikle yaşayamayacağını” söyleyince hoca kendisini azarlar, zira
solucan iki parça halinde yaşamını sürdürebilecektir. Buna öğrencinin yanıtı
gecikmez: “Siz buna yaşamak derseniz evet yaşar!”.
Dünya ekonomisinin durumu da böyle. Siz
buna büyüme derseniz ekonomi büyüyecektir.
Karamsar olmanın haklı gerekçeleri
Olumsuz beklenti içinde olmanın haklı
gerekçeleri var. Bunu rapor da sıralıyor aslında. Özellikle de Trump’ın
ithalatta uygulamayı planladığı yeni vergiler ve diğer korumacı önlemlerin
Dünya ticareti üzerindeki daraltıcı etkisi, Trump sonrası dolardaki yükselişin
sürme beklentisi, küresel verimlilik artışının yavaşlaması, küresel ücret
artışlarının yavaşlaması ve devasa boyutlara ulaşan borç stokları ve küresel
çapta artan politik riskler.
Örnek olarak, 2016 yılının üçüncü
çeyreğinde borç stoku 217 trilyon dolara yükseldi. Böylece küresel toplam borç
stoku / GSYH oranı yüzde 325 oldu. En büyük artış ise devlet borçlarında oldu
ve 5,3 trilyon dolar artarak 60 trilyon doları buldu. Bunu finans dışı şirket
borçları izledi ve 2,6 trilyon dolar artarak 63 trilyon dolar oldu.
Yani artık Dünya, 2008 krizi öncesinden
çok daha fazla borçlu. Bu da ekonomik toparlanmayı zorlaştırıyor.
Türkiye için kötü haber serisi devam ediyor...
Aynı raporda Türkiye’ye ilişkin özel
tespitler var. Öyle ki “küresel çapta güçlü dolardan en fazla etkilenecek
(olumsuz yönde) ülkelerin başında Türkiye’nin geleceğinin” altı çiziliyor.
Zira Türkiye’nin dış borç stoku /
GSYH’si ilk kez yüzde 50’nin üzerine çıkarken, bunu telafi edecek olan ihracat
gelirleri çok zayıflamış durumda. Batık banka kredilerinin miktarı ise hızla
artıyor. Turizm sektörünün durumu ise ortada. Bu sektör giderek daha fazla kan
kaybediyor. Bununla ilgili olarak IMF’nin özel bir rapor hazırlaması da durumun
ciddiyetini ortaya koyuyor (https://www.imf.org,
Turkeys-Economy-Hit-By-Declining-Tourism, 21.02.2017).
T. Varlık Fonu’nun kurularak bu fonun
içine değeri 200 milyar doları bulan kamusal varlıkların (kamu bankaları,
BOTAŞ, değerli araziler vs) aktarılmasının ardından bu varlıkların teminat
gösterilerek uluslararası piyasalara yönelik borçlanma kağıtlarının
çıkartılmasının nedenlerinden biri de bu aslında.
Bu yıl ekonominin
yüzde 2’nin üzerinde büyüyemeyeceği gerçeğini kabul ederek, mevcut borçları
ödeyebilmek için yeniden borçlanma imkânı ararken, evdeki gümüş takımları
sokaktaki tefeciye emanet bırakmak anlamına mı geliyor bu acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder