29 Mayıs 2018 Salı

HANELER GERÇEKTEN BORÇSUZ MU, SERVETLERİNİ KORUMUŞLAR MI?


HANELER GERÇEKTEN BORÇSUZ MU, SERVETLERİNİ KORUMUŞLAR MI?
Mustafa Durmuş
28 Mayıs 2018

Başbakan Yardımcısı Şimşek’in Türkiye’de hanelerin borçları ve servetleri ile ilgili olarak yaptığı açıklamalara göre (1); haneler ne çok borçlu, ne de AKP iktidarları döneminde servetlerinde reel bir kayba uğradılar. Yani haneler finansal göstergeler açısından iyi durumdalar.
Önce borçlara ilişkin veriye bakalım.
Bu konuda Şimşek’in verdiği oran doğru. Oran 2017 yılı itibariyle tam olarak yüzde 17,6. Yani hanelerin borçlarının GSYH içindeki payı yüzde 20’nin altında, Avrupa ortalamasının üçte biri kadar.
Diğer yandan bu oran 2005 yılında yüzde 7,2 idi. Yani 12 yılda hane halkı borcu 2 kattan fazla arttı. 2013 sonrasında artış yavaşlamaya başladı. Bu da ülkedeki ekonomik ve siyasal belirsizliklerin ve risklerin ve giderek artan faiz oranlarının hanelerin borçlanmasını yavaşlattığını gösteriyor. Bunun altını çizmek gerekli.

HANELER FİNANSAL PİYASALARA TAM ENTEGRE DEĞİLLER!
Oranın Avrupa ortalamasının çok gerisinde olması hanelerin finansal piyasalarla tam entegre olamadıklarını da gösteriyor. Diğer yandan gerek finans sektörünün gerekse de (özellikle de) şirketlerin borç rasyosunun çok yüksek olması bu entegrasyonun (doğası gereği) önce kurumsal sektörde başlayıp, mevcut durumda da neredeyse tamamlandığını gösteriyor.
Bu noktada geriye hanelerin finansal sektöre daha fazla entegre edilmesi seçeneği kalıyor ki yaşanan ekonomik kriz şimdilik buna izin vermiyor. Bu da bankacılık sektörünün önümüzdeki dönemde beklenenin aksine tüketici kredileri üzerinden daha az kâr elde edeceğini gösteriyor.

“PİYASA TANRI” “DEVLET TANRIYI” DİZE GETİRİYOR !
Finans kapital bu sorunu kamu sektörünü daha fazla finansallaştırarak (daha fazla borçlandırarak) aşmaya çalışacaktır. Çünkü hali hazırda kamu sektörü borç rasyosu da Avrupa ortalamasının altında (resmi veri yüzde 36).
Kısaca devlet bütçesi daha fazla açık verecek, bankalar da devleti daha yüksek faiz oranlarından fonlayacaklar. Böylece haneler üzerinden yürümeyen finansallaşma devlet üzerinden tamamlanacak gibi görünüyor. Bugün MB’nin yaptığı düzenlemeyle Geç Likidite Penceresi Faiz Oranı ile Gösterge Faiz Oranının aynılaştırılması yüksek faizin resmileştirilmesi anlamına geliyor. Bu özellikle de iktidarın finans kapitalin giderek daha fazla etki alanına girdiğinin de bir göstergesi. Yani “Piyasa Tanrı” “Devlet Tanrıyı” dize getiriyor.
Şimşek’in servetlerin durumu ile ilgili açıklamasına gelince;
Ülkede resmi olarak servet dağılımına ilişkin veriler derlenmediği, yayınlanmadığı gibi, yüzlerce milyar dolarlık servet de gerçek anlamda vergilendirilmiyor. Bu nedenle de uluslararası kuruluşların araştırmalarına başvuruyoruz.
Bu araştırmaları asıl olarak İsviçre’de yerleşik bir küresel finans kuruluşu olan Credit Swiss yıllık olarak yapıyor ve yayımlıyor. Kurumun Türkiye dâhil 173 ülkeyi ele alan son Küresel Servet Raporu’nda (2) Türkiye’deki servetin gelişimi ve bölüşümü ile ilgili ayrıntılı verilere yer veriliyor. Ben de bu verilerden hareketle bazı hesaplamalar yaptım ve buna ilişkin sonuçlara son kitabımda yer verdim (3).
İlk olarak Türkiye’nin, ileri sürüldüğü gibi son 2002-2016 arasında bir bütün olarak ne kadar zenginleştiğini, Dünyanın ve diğer bazı ülkelerin gösterdiği performansa ilişkin verilerle kıyasladım.

2002-2015: SERVETTE BAŞLADIĞIMIZ YERE DÖNDÜK!
Buna göre, Türkiye’nin toplam servet tutarı 2002 yılı sonunda 439 milyar dolar ve Dünya serveti içindeki payı binde 4 idi. 2007 yılı sonuna kadar bu rakam 1,7 trilyon dolara ve pay da binde 8’e kadar yükselmiş ama 2013 yılından itibaren tekrar inişe geçmiş. 2015 yılı sonu itibariyle toplam servet tutarı 1,1 trilyon dolara gerilerken, ülke servetinin Dünya servet stoku içindeki payı da tekrar binde 4’e gerilemiş.
Yani 2015’e kadarki sürede Türkiye, Dünya serveti içindeki payı açısından başladığı yere geri dönmüş. Eğer servet ekonomik refahın önemli bir göstergesi ise 2015 yılı sonunda Türkiye binde 4 ‘lük paya geri dönerek yerinde saymış denilebilir. Bu da büyük ekonomik başarı efsanesini bu yönüyle de çökertiyor.

SERVETTE 2016’YA KADAR NET 62 MİLYAR DOLARLIK AZALMA!
Ayrıca Türkiye’nin toplam serveti 2015’den 2016’ya 62 milyar dolar azalmış. Bu yüzde (-) 5,5’lik bir düşüşe denk geliyor. Kişi başı servetteki düşüş ise daha fazla: Yüzde (-) 7,1. Böylece kişi başı servetin en fazla düştüğü ilk yedi ülke arasında sıralanıyoruz.
Bu verilerin 15 Temmuz öncesine ait olduğunun altını çizmek gerekiyor. Zira 15 Temmuz 2016’da doların kuru 2,90 iken, bugün 4,60’ın üzerinde seyrediyor. Yani bu zaman zarfında liranın uğradığı değer kaybı nedeniyle, dolar cinsinden toplam servetimizin bugünkü değerinin çok daha düştüğü açık.

ASIL SORUN SERVETİN ÇOK ADALETSİZ DAĞILIYOR OLMASI
Toplamı 1 trilyon doları aşan servetin 54 milyon yetişkin arasında nasıl dağıldığına ilişkin veriler ise servet bölüşümündeki adaletsizliğin gelir bölüşümündekinden kat be kat fazla olduğunu gösteriyor (4).
2016 yılı ortası itibariyle her ne kadar kişi başı ortalama servet miktarı 19,685 dolar olsa da, kişi başı medyan servet sadece 4,339 dolar olarak gerçekleşmiş(Avrupa ortalamasının üçte birinden biraz fazla).
Yani 54 milyon yetişkinin yarısından fazlasının birikmiş serveti (her türden) 4,000 doların biraz üzerinde. Bu 2007 yılı sonunda 9,700 doların üzerinde imiş. Yani AKP’nin ikinci döneminden itibaren servet giderek belli ellerde toplanırken, çoğunluğun payı hızla azalmaya başlamış.
Yetişkinlerin çok büyük bir kısmının (yüzde 73’ ünün) serveti 10,000 doların altında iken, yüzde 25’ininki 10,000- 100,000 dolar arasında, yüzde 1,8’ininki 100,000 – 1.000.000 dolar arasında ve binde 1’inin serveti 1 milyon doların üzerinde.
Servet zenginliği yoksullukla bir arada ele alınması gereken bir olgu. Yani bir ülkede servet zenginleri varsa, mutlaka yoksulluk da yaygın bir şekilde mevcuttur.
Örneğin dünyada en az servet sahibi (dolayısıyla da en yoksul) yüzde 5’lik yetişkin nüfus içinde 8,3 milyon TC vatandaşı var (Dünya çapında bu sayı 968 milyon). Bu yüzde dilim, yüzde 5’ten en az servet sahibi yüzde 20 ve yüzde 50’ye çıkartıldığında sırasıyla, bu gruba giren TC vatandaşları yetişkinlerin oranı yüzde 15,4 ve yüzde 36,4’e yükseliyor (5).

KİŞİ BAŞI SERVET 2 KAT, KİŞİ BAŞI BORÇ 12 KAT ARTTI!
Kuşkusuz tabloda bir diğer önemli veri kişi başı borç tutarları ile ilgili. Kişi başı ortalama servet 2002 sonunda 11, 102 dolardan, 2016 ortasında 19, 685 dolara yükselmiş ama kişi başı borç tutarı da yine dolar cinsinden aynı yıllarda 470 dolardan 6,089 dolara fırlamış. Yani kişi başı servet 2 kata yakın, buna karşılık kişi başı borç 12 kat artmış.
Bu da aslında hanelerin borçluluk durumunun Avrupa’nın çok altında olmasına karşılık kişi başına borcun çok ciddi bir biçimde arttığını, böylece hanelerin hızla yoksullaştığını ortaya koyuyor.
Kısaca son 16 yılda üretilen hâsıla ve yaratılan değerin hem mutlak büyüklüğü hem de göreli dağılımı, bölüşümü açısından parlak bir tablo ile karşı karşıya bulunduğumuzu ileri sürmek çok zor.
Bazı yıllar dışında elde edilen ortalama yüzde 5-6’lık ekonomik büyümenin işçi sınıfı başta olmak üzere emekçi sınıfların refahını reel olarak artırmadığı, bu süreçte yaratılan değerin ise mutlak anlamda Dünya ölçeğinde yerinde sayarken, ülke içinde son derece adaletsiz bölüşüldüğü, ilave olarak halkın çok daha fazla borçlu hale geldiği görülüyor.
……
(1) 
https://www.aa.com.tr/…/basbakan-yardimcisi-simsekt…/1157128.
(2) ) Credit Swiss, Global Wealth Databook 2016, November 2016.
(3) Mustafa Durmuş, Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi, İMGE Kitabevi, 2017, s. 145- 152.
(4) Credit Swiss, agr. s. 108.
(5) Agr. s. 125.


Formun Üstü


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder