3 Mayıs 2018 Perşembe

YENİ PAKET GÖRÜŞÜLÜRKEN UNUTULANLAR


YENİ PAKET GÖRÜŞÜLÜRKEN UNUTULANLAR
Mustafa Durmuş
3 Mayıs 2018
Bugün Meclis Bütçe Plan Komisyonu’nda yeni bir vergi, prim ve imar af paketi görüşülüyor.
Ancak güne artan enflasyon ve tarihsel zirve yapan döviz kuru haberleri ile başladık. Bu iki göstergenin birbiri ile neden-sonuç ilişkisi var. Yani enflasyon arttıkça altın ve döviz gibi sağlam araçlara yönelim de artıyor. Bu da doları ve avroyu fırlatıp, lirayı daha da zayıflatıyor. Cebimizde zaten birkaç gün kalabilen maaşlar, ücretler de böylece eriyip gidiyor.
Dolardaki artışın asıl nedeni artık ekonominin yönetilemez bir noktaya geliyor olması. Bu da ifadesini örneğin S&P’nin Türkiye’nin notunu daha da düşürmesinde buluyor. Allah’tan bu ay Fed faiz artırımına gitmedi, gitseydi durum daha da kötü olabilirdi. Bunun farkında olan AKP (seçimleri kazanması halinde) ekonomi yönetiminin tek elde toplanmasını planlıyor.

YOĞUN BAKIMDA BİR EKONOMİ
Aslında, kur, enflasyon, faiz gibi göstergeler bir hastanenin yoğun bakım servisinde yatan bir hastanın giderek kötüleşen göstergeleri gibi. Bir de, vücutta yüzeyde oluşan yaraların dışında, sağlıklı büyüyememe, işsizlik, yoksulluk gibi derinde yatan asıl dertler var.
Ekonomi ancak yapay bir biçimde KGF kredileri ve teşviklerle büyütülebiliyor ve bu büyümenin toplumun büyük bir kesimine her hangi bir faydası olmadığı gibi, artan enflasyon, kur ve faiz oranları nedeniyle, faturayı bu kesim ödüyor.
Ülkede resmi olarak 3,5 milyon civarında işsiz var ama her 3 gençten birisi ne istihdamda ne de işsiz rakamlarında gözüküyor. Yani bu gençler bir saatli bomba gibi ortalıkta dolaşıyor.

ENFLASYON: TÜKETİCİ DE ÜRETİCİ DE YOKSULLAŞIYOR
Bugün açıklanan enflasyon verilerine göre, tüketici enflasyonu yıllıkta % 11’i, üretici enflasyonu ise % 16'yı buldu. İlkinde tüketicinin yoksullaştığı, ikincisinde ise maliyet artışının tamamını fiyatlara yansıtamayan üreticinin yoksullaştığı görülüyor.

BARIŞ DEĞİL, BİR KEZ DAHA AF
Bugün görüşülecek tasarı ile (seçim yatırımı olduğu anlaşılan emeklilere 1000+1000 liralık yılda iki ikramiye sözü dışında) toplanamayan vergilerin bir kez daha af edilmesi öngörülüyor.
İktidar her zamanki gibi buna “af” değil, “barış” diyor. İktidar barış sözcüğünü kullanmayı sadece vergileri, kaçak yapıları ya da yurt dışındaki varlıkları af ederken tercih ediyor. Bunun dışında bu sözcükten çok hazzettiğini ileri sürmek zor.
Vergi gecikme faizlerinin % 90' a kadar af edilmesi gündemde. Bunun yanı sıra yine toplanamayan SGK primleri de af ediliyor. Ücretli ve maaşlı durumdaki emekçiler açısından değişen bir şey yok zira onların vergileri kaynağından kesilerek alındığından kaçıramıyorlar.
Kısaca gündemdeki konu her seçim öncesinde önemsenen esnaf ve küçük çaptaki iş alemi ile ilgili bir konu. Son 15 yılda 6 ve 2011’den bu yana 5 kez bu kesimlerin vergi ve prim borçları affediliyor. Büyüklere gelince onlar uzlaşma yoluyla af ediliyorlar zaten.

KÜÇÜK ESNAFIN SORUNLARI SADECE ERTELENİYOR
Aslında esnafın da sorunları kalıcı olarak çözülmüyor, sadece erteleniyor. İşleri açılmadığı, bunu sağlayacak ekonomide bir iyileşme görülmediği sürece bu borçları gelecekte ya ödeyecekler ya da iflas bayrağını çekecekler. Bu aflar aynı zamanda vergisini dürüstçe ödeyen esnaf ve ücretlileri de “keriz” yerine koyuyor.

İMAR AFFINDA SUS PAYI
Bu arada çok önemli bir konuya da af getiriliyor. İmar affı ile yıllardır kanunsuz bir biçimde kıyılardaki, ormanlardaki Hazine arazileri üzerine yapılmış olan villalar, malikâneler ve her türlü kaçak yapı af ediliyor. Bu yapılırken de Hazine arazileri üzerindeki işgaliye ile yapılmış gecekondular da af edilerek diğerlerinin affı meşru gösteriliyor.
Diğer yandan bu pakette birikmiş, hatta kangren olmuş tüketici, öğrenci ve çiftçi borçlarının hafifletilmesine ilişkin her hangi bir düzenleme yok. Oysa asıl sıkıntı orada.

KREDİ BORÇLARINDA PATLAMA YAŞANIYOR
Milyonlarca tüketici bankaların tefeci faizlerine varan faiz oranları yüzünden borçlarını ödeyemiyor, yaşam standartlarını düşürmek zorunda kalıyor. Kredi ile aldıkları evleri, arabaları risk altında.
Hiçbir değer üretmeden, yaratılmış değeri paylaşmak için sofraya oturan bankalar ise yüksek faizleri ile milyonlarca insanın yoksullaşmasına neden oluyor. Kendi kârlarını ise katlıyorlar. Örneğin bugün Yapı Kredi yılın ilk çeyreğini 1.24 milyar liralık net kâr ile tamamladığını açıkladı (1).
Tüketicilerin kullandıkları kredilere ilişkin veriler bankaların kârlarının kaynağının ne olduğunu da ortaya çıkartıyor.
Merkez Bankası verilerine göre, 2002 yılında kullanılan ihtiyaç kredisi tutarı 3,3 milyar liradan, 2013 yılında 182 milyar liraya, 2017 (Haziran) yılında ise 367 milyar liraya çıkarken, kredi kartı borçları 105 milyar liraya ulaşmış.
Tüketici kredisi ve konut kredisi kullanan toplam kişi sayısı 19 milyon 614 bin kişiye yükselmiş.
Temmuz-Eylül 2017 dönemi itibariyle takipteki tüketici kredileri ve konut kredilerinin tutarı yaklaşık 11 milyar 42 bin lira olmuş. Bu kredilerin faizi ortalama yıllık % 19 civarında seyrediyor.
Bireysel kredi veya bireysel kredi kartı yüzünden bankalarla ihtilaflı durumda olan 3 milyon 248 bin kişi var.
Eylül 2013 - Mart 2017 arasında hanelerin bankalara olan borçlarındaki artış % 141 olmuş. TÜİK’ e göre hanelerin % 68’i ya taksit ödüyor ya da bankalara kredi borcu ödüyor.
Kısaca dağa taşa borçlu, aynı zamanda da bu borcu çevirmekte zorlanan milyonlarca tüketiciden söz ediyoruz. Pakette toplumun bu sayıca en kalabalık ve tüketime dayalı bu ekonomiyi ayakta tutan en önemli unsuru olan tüketicilerin kredi faizi borçlarının silinmesini ya da azaltılmasını öngören bir düzenleme yok.
Buna, "bu alanın devletin müdahale alanının dışında olduğu" biçiminde yapılabilecek bir itirazın ise hiçbir karşılığı yok. Çünkü OHAL koşullarında her türlü düzenlemenin yapıldığına tanık oluyoruz. Böyle bir düzenleme de istenirse yapılabilir. Yapılmadığında iktidarın faiz karşıtlığının gerçek olup olmadığı bir kez daha sorgulanacaktır.

ÖĞRENCİLER BORÇLA MEZUN OLUYORLAR
Üniversite mezunu bir öğrencinin kredi borcu ortalama 20 ila 30 bin lira arasında seyrediyor. Mezun olduklarında hem iş yok, hem de borçlu mezun oluyorlar. Pakette öğrencilerin öğrenciliklerinin devamı ile ilgili bir düzenleme yapılırken, kredi borçlarının silinmesi ya da azaltılması yönünde bir düzenleme söz konusu değil.

ÇİFTÇİLER ZOR DURUMDA
Bu pakette çiftçilerin kullandıkları mazottan ya da gübreden alınan vergilerden bir indirim söz konusu değil. Oysa maliyet yönünden artık bitme noktasına gelen küçük ve orta halli çiftçi, üretici bir de borçları yüzünden eziliyor.
Çiftçilerin kullandıkları tarım kredileri asıl olarak iki kurum tarafından sağlanıyor: Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri. Bu kurumlar tarafından 2016 yılında toplam 34 milyar lira, 2017 yılının ilk 9 aylık döneminde ise 26,3 milyar lira kredi kullandırılmış.
Çiftçinin krediye erişimi hem kolay değil, hem de maliyetli. Yakınlarda yapılan bir operasyon ile Doğan Medya’nın satışında Demirören Grubuna çok iyi koşullarla 675 milyon dolarlık krediyi kullandıran Ziraat Bankası’nın çiftçi söz konusu olduğunda bu kadar cömert olmadığı açık.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre, çiftçilerin 2008'den beri bankalardan kullandığı kredi 2015 yılının Kasım ayı itibarıyla % 336 oranında artış göstermiş. Ancak aynı dönemde çiftçilerin borç alıp da ödeyemediği takipteki kredi miktarı da % 228'lik artışla 411 milyon 835 bin liradan 1 milyar 352 milyon liraya çıkmış.

ÇİFTÇİLERİN GELİRLERİ BORÇ ÖDEMEYE YETMİYOR
Researchgate adlı kurumca yapılan bir araştırma kapsamında yürütülen ankete göre (2); tarım sektöründe işveren olarak çalışanların yıllık ortalama geliri 13 bin 399 lira, yevmiyeli olarak çalışanlarınki ise 4 bin 772 lira. Ankete katılan çiftçilerin % 45’i tarım dışı gelirlerinin olmadığını ifade ediyor.
“5 yıl öncesine göre hanenizin ekonomik durumu nasıl?” sorusuna % 31’i iyi ve çok iyi cevabını verirken, % 24’ü aynı % 43’ü kötü ve daha kötü cevabını veriyor.
Gelirlerinin yetersiz olduğunu söyleyenlerin oranı ise % 97. Katılımcıların % 95’i “ürün fiyatlarının düşüklüğünü gelir yetersizliğinin sebebi olarak görüyor.
Çiftçilerin % 63’ü teşviklerden çok az ya da hiç yararlanmadığını belirtirken, % 27’si teşviklerden yararlandığını ifade ediyor.
Yaklaşık 2 milyon çiftçinin toprağını terk ettiği son 15 yıllık bu süreçte tarım sektörünün milli gelire katkısı % 10,3’ten yüzde 7,1’e düşerken, istihdama katkısı da % 34,9’dan % 20,4’e kadar geriledi.
Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre, 2008 yılında 1 milyon 127 bin 744 olan 4/b sigortalı çiftçi sayısı 2015 Kasım ayı itibarıyla 802 bin 893'e kadar düştü.
Tarım sektöründe çiftçilerin bu haline rağmen bu pakette bu kesimin en azından bankalara olan kredi borçlarının faizlerinde bir indirim yapılması biçiminde, sorunlarını hafifletmeye dönük her hangi bir düzenleme yok.
Özcesi pakette öngörülen düzenlemeler tipik bir seçim paketi görüntüsü veriyor. Ne emeklinin, ne esnafın temel sorunlarını çözecek bir paket olmadığı gibi, bu sorunları biriktirerek yakın geleceğe erteleyen bir paket. işçi sınıfı ve diğer emekçilerin yükünün hafifletilmesine dönük her hangi bir düzenleme söz konusu değil. Pakette unutulanlar ise başka tüketiciler, çiftçiler ve üniversite öğrencileri olmak üzere bu toplumun sayıca en kalabalık kesimleri.
…..
(1) 
http://www.paraanaliz.com/…/bankalardan-guclu-finansallar-g….
(2) Tarımsal İşgücünün Demografik ve Yapısal Dönüşümü Projesi Ön Raporu, Ocak 2017, 
https://www.researchgate.net.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder