VARLIK BARIŞI : “EKONOMİK SAVAŞ ALTINDA” KRİZ FIRSATÇILIĞI MI?
Mustafa Durmuş
19 Ağustos 2018
Biz dövizdeki son bir haftadaki sert iniş çıkışları yorumlamakla meşgulken,
“Varlık Barışı” kapsamında “Varlık Barışında Önemli Değişiklik” başlığıyla yeni
bir düzenleme yapıldı ve Resmi Gazetede yayımlanarak hayata geçirildi (1).
Siyasal iktidara göre, “ülke dış güçlerin ekonomik kuşatması altında, bu
nedenle de bir ekonomik savaş veriliyor. Bu saldırıyı savuşturabilmek için her
türlü kaynağı harekete geçirmek gerekiyor."
Bu bir görüş, daha ziyade büyük medya tarafından da sürekli olarak
anlatılan resmi görüş. Bu nedenle de yapılan bu düzenlemenin önce bu görüş
bağlamında yorumlanması gerekiyor.
Diğer yandan bu görüşü bir kenara bırakıp, Türkiye ekonomisindeki son
günlerde yaşananları ekonomi ve siyaset bilimi araçlarıyla ele aldığımızda bu
düzenlemenin iki amacının olduğu ileri sürülebilir.
İlk olarak, ülkedeki kaynak açığı o denli büyüdü ki, dövize olan ihtiyaç o
kadar fazla ki hükümet üçüncü kez yurt dışındaki TC vatandaşları ve şirketlerin
servetlerini ülkeye getirerek bu açığın en azından bir kısmını kapatmak
istiyor.
RESMİN BÜYÜĞÜ
O halde resmin büyüğüne bakalım: Ülkenin cari açığı yıllıkta 57 milyar
doların üzerinde seyrediyor. Dahası bu açığın finansman biçiminde ciddi bir
kötüleşme var. Yani dış finansman kalitesi kötüleşti.
Öyle ki Ocak-Haziran 2018 döneminde cari açığın dörtte biri Merkez
Bankası’nın döviz rezervleriyle, yüzde 27’si ise Net Hata ve Noksan kaleminde
gösterilen kaynağı belli olmayan dövizlerle kapatıldı. Doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının payı ise yüzde 15’te kaldı (oysa 2012-2017 ortasında bu pay
ortalama yüzde 31 idi). Yani Türkiye ekonomisi uzun vadeli yabancı yatırımlar
açısından artık cazip bir ekonomi değil.
Bu son düzenleme bize, son iki yıldır cari açığı kapatmada yeniden ön plana
çıkan Merkez Bankası’nca tutulan ödemeler bilançosu hesaplarında yer alan Net
Hata ve Noksan kalemini hatırlatıyor.
Bu kalem ülkeye sebebi belirsiz döviz girişlerini gösteriyor. Bu örneğin
2016 yılında 11 milyar dolara kadar çıkarak cari açığın üçte birini
fonlayabilmiş, keza bu yılın ilk 6 ayında 8 milyar doları aşan ve büyük ölçüde
iktidarın kontrolü dâhilinde olduğu tahmin edilen bir kaynak.
VERGİ CENNETLERİNDEKİ MİLYAR
DOLARLAR
Yeni düzenleme ise buna paralel bir biçimde yurt dışındaki ama daha ziyade
vergi cennetlerinde tutulan servetlerle ilgili.
Bir uluslararası çalışmaya göre çalışmaya göre (2) T. C. vatandaşları
bireylerin ve tüzel kişiliklerin yurt dışında tuttukları bu servetin tutarı Türkiye
milli gelirinin beşte biri büyüklüğüne erişti (150-170 milyar dolar).
İşte yeni düzenlemeyle bu paranın (tamamı olmasa da) belli bir kısmı ülkeye
getirilmek ve böylece iktidarın “ekonomik savaşı savuşturma” söylemi altında
döviz kuru üzerindeki baskının azaltılması, fonlanması çok zora giren büyük alt
yapı projelerinin fonlanması hedefleniyor olabilir.
KARA PARA AKLAMA?
Diğer yandan bu yorum çok iyimser bir yorum olarak görülebilir. Çünkü
düzenlemenin daha önce yine AKP iktidarları sırasında çıkartılmış iki
düzenlemelerden farkı sadece hiç vergi alınmayacağı ya da vergi incelemesi
yapılmayacağı değil.
Şöyle ki, Gelir İdaresi Başkanlığı'nın "Vergi ve Diğer Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin 7143 Sayılı Kanun Genel Tebliği'nde (seri No: 3) Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliği" Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre:
“Yurt dışında bulunan varlıkların Türkiye'deki banka ya da aracı kurumlarda
açılacak hesaba transferi işlemlerinde, bildirimde bulunan hesap sahibiyle yurt
dışından varlığı transfer edenin farklı kişiler olması halinde de vergi
incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmayacak”.
Yani artık yurt dışındaki servetini beyan eden ile bizzat bu serveti
(örneğin banka hesabı üzerinden) transfer edenin aynı kişi ya da şirket olma
zorunluluğu ortadan kaldırılıyor.
Böylece örneğin Veraset ve İntikal Vergisine (VİV) göre intikal yoluyla
aktarılan servetler vergi dışı tutulabilecek (bu gelişme bir süredir VİV’nin
neden kaldırılmak istendiğinin de kısmi bir açıklaması niteliğinde).
Bu tam anlamıyla bir kara para aklamayla sonuçlanabilir. Böylece vergi
cennetlerinde tutulan rüşvet, mafyatik faaliyet ve her türlü vergiden kaçırılan
kazançlar da dâhil olmak üzere, normalde ceza kanunu gereği suç teşkil eden
kazançlar aklanmış olacaktır.
Bu düzenleme kriz dönemlerinin büyük para sahipleri için nasıl bir fırsata
döndürüldüğünün en güzel göstergesidir. 2004 yılında “nereden buldun”
uygulamasına son veren anlayışın geldiği son noktadır.
“Ekonomik savaşı savuşturmak" gerekçesine dayanılarak da olsa böyle
bir düzenleme kara para aklama ile sonuçlanabilir.
Oysa onlarca milyar dolarlık servetin ülkenin bu denli kaynağa ihtiyacının
olduğu bir zamanda neden yurt dışında tutulduğu sorgulanmalıdır.
Yine böyle servetlerin nasıl elde edildiği, kimlere ait olduğu ve neden
vergi incelemesine tabi tutulmayacağı, bu servet sahiplerinin neden
vergilendirilmeyeceği sorgulanmalıdır.
Borsa ve DİBS (Hazine kâğıtları) gelirlerinden yerli yabancı ayırımı da
yapılmaksızın sıfır vergi alınan, on milyonlarca lira ya da döviz cinsinden
faiz geliri elde edenlerin en fazla yüzde 13-15 oranında vergilendirildiği,
buna karşılık bir asgari ücretlinin ödediği verginin yüzde 15’in üzerinde
olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Yeni düzenleme ile yurt dışındaki servet sahiplerinin servetlerinin
aklanarak ülkeye getirilmesi sırasında, buna izin verilmesi, hiç vergi
alınmaması ve vergi incelemesi yapılmayacağı garantisi verilmesi (siyasal
iktidarın faiz lobisine karşıtlık iddiasının aksine) sadece faiz politikalarının
değil, vergi politikalarının da finans sermayenin kontrolüne girdiğinin, kriz
fırsatçılığının devreye girdiğinin açık bir ispatıdır.
Finansal piyasalarda büyütülmüş
böyle servetler ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik darboğazları ortadan
kaldırmaktan, spekülatif atakları önlemekten ziyade, yüksek kâr ve politik rant
içeren iş ve projelerde, sonuçta daha fazla servet biriktirmek için kullanılacaktır.
Bu arada mevcut ekonomik adaletsizlikler artarken, ülke finansal krize bir adım
daha da yaklaşacaktır.
…………..
(1) Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 7143 Sayılı Kanun Genel Tebliği'nde (seri No: 3).
(2) Annette Alstadsæter, Niels Johannesen and Gabriel Zucman, “Who Owns the Wealth in Tax Havens?, Macro Evidence and Implications for Global Inequality”, (27 December 2017), s. 28.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder