TÜRKİYE EKONOMİSİ KRİZİN İKİNCİ FAZINDA
(III)
Krizlerin nedeni finansallaşma mıdır?
Mustafa Durmuş
22 Aralık 2018
Günümüzde kapitalist krizlerin
nedenlerini analiz ederken çok az sayıda iktisatçının Marx’ın Kapital’ine
başvurduklarını vurgulamak gerekiyor.
Ancak Marx’ın kapitalist krizleri
açıklarken başvurduğu ‘azalan kâr oranları eğilimi yasası’nı görmezden
gelenler, sanıldığı gibi, sadece ana akım iktisatçılar değil.
A. Shaikh (1), M. Roberts ve G. Carchedi
(2) gibi istisnalar dışında, C. Lapavitsas gibi kendilerini Neo-Marksist olarak
niteleyen çok sayıda iktisatçı da ‘emek-değer yasası’nın, ‘sermayenin genel
birikim yasası’nın ve bunlardan Marx’ın türettiği ‘azalan kâr oranları eğilimi
yasası’nın günümüzde geçerli olmadığını ileri sürüyorlar.
Bu iktisatçılar krizlerin nedeni olarak
kapitalizmdeki son 30-40 yıldır ön plana çıkan finansallaşma olgusunu
gösteriyorlar.
Finansallaşma olgusu
Finansallaşmayı nasıl tanımlamak
gerekir? Bu olgunun tanımı ve önemi konusunda tam bir anlaşma söz konusu olmasa
da, en yaygın kullanılan finansallaşma kavramından; “hem ulusal, hem de
uluslararası düzeyde olmak üzere, ekonomide yürütülen operasyonlarda ve
ekonomiyi yöneten kurumlarda, finansal piyasaların, finansal güdülerin,
finansal kuruluşların ve finansal seçkinlerin öneminin giderek artması” (3)
olduğu anlaşılıyor.
Dumenil ve Levy için finansallaşma
“finansal girişimlerin büyümesi, finans dışı şirketlerin finansal faaliyetlere
daha fazla girmesi, hane halklarının giderek daha fazla hisse senedi ve menkul kıymete
yönelmesi ile nitelenen 1980 sonrasındaki yapısal değişikliği” anlatan bir
kavram (4).
Krippner’e göre, terim aslında kârın
ticaret ya da meta üretimi sırasında elde edilmesinden ziyade, giderek artan
bir şekilde finansal kanallar aracılığıyla elde edildiği bir sermaye birikimi
kalıbı (5).
Dodd ise finansallaşmayı son dönemlerde
artan türev araç kullanımı ile ilişkilendirir ve bu araçların neden olduğu
sorunlara dikkat çeker. Bu araçlar, özellikle de 2008 krizinde tetikleyici rol
oynayan sorunlardır (6).
Bu tanımların ötesinde, küresel
kapitalizmin son otuz-kırk yıllık gelişimindeki en önemli değişimlerden birinin
finans alanında ortaya çıktığı bir gerçek.
Öyle ki bu dönem boyunca; finansal
işlemlerin hem ölçeği, hem de önemi, finansal piyasaların ve aktörlerin genel
ekonomi içindeki payı ciddi biçimde arttı. Türev araçlar gibi yeni finansal
araçlar ortaya çıktı ve bu araçlar belirleyici hale geldiler. Finansal sektörün
ölçeği, gelirleri ve kârlılığı (finans dışı sektöre göre) arttı. Artık finansal
piyasalar ve kurumlar, finans dışı şirketlerin karar alma süreçlerine daha
fazla müdahale edebiliyorlar. Finans dışı şirketler finansal varlıklara giderek
daha fazla yatırım yaparak ve finansal şubeler açarak finans işine daha fazla
giriyorlar ve nakitlerini giderek daha fazla miktarda finansal piyasalarda
büyütüyorlar. Bütün bunların sonucunda ekonomideki borçluluk düzeyi hızla
yükseliyor, borç stokları devasa biçimde büyüyor (7).
Finans dışı şirketler finansallaşıyor
Bu süreç finans dışındaki şirketlerin giderek
finansallaşmasıyla sonuçlanıyor. Merkez Ekonomilerde büyük şirketlerde
yönetimler giderek hissedarlardan ayrılarak hedge fon yöneticisi gibi finansal
yöneticilerin eline geçiyor.
Bu tür yöneticilerin tek amacı hissedara
ödenecek olan payın maksimize edilmesi. Bunu da şirket hisselerinin geri alım
operasyonları (buyback) gibi şirketin hisselerinin değerini artıran
faaliyetlerle yapıyorlar.
Böylece yeni verimli yatırımlar yapmak
yerine finansal kârı yükseltecek faaliyetlere yöneliyorlar, nakdi finansal
piyasalarda büyütüyorlar. Bu da reel yatırımların ve verimliliğin azalmasıyla
sonuçlanıyor.
Bir başka anlatımla, büyük şirketler
paralarını kendi üretken yatırımlarından ziyade finansal piyasalara
yönlendiriyorlar. Öyle ki bazı büyük şirketlerin bazı bankalardan ya da hedge
fonlarından çok daha fazla nakitleri oluştu. Bunu da borç verme ve spekülasyon
yapmada kullanıyorlar.
Bazıları da (örneğin büyük otomotiv
firmaları) kendi kredilerini tüketiciye kredi olarak satıyorlar. Böylece hem
para, hem de otomobil satıyorlar. Apple ve Google gibi nakit bolluğu içindeki
büyük şirketler artık birer banka gibiler (8).
Borç stokları hızla arttı
Finansallaşmanın en belirgin sonucu
kredi miktarındaki ve borç stoklarındaki artışlardır. Bu bağlamda küresel borç
stoklarına ilişkin veriler finansallaşmanın ulaştığı boyutları ortaya koyuyor.
Uluslararası Finans Kurumu’na göre (IIF)
(9) küresel borç stoku 2017 yılının üçüncü çeyreğinde 233 trilyon dolara
çıkarak küresel hasılanın yüzde 321’ine ulaştı. Özellikle finans dışındaki özel
sektör borçları ve devlet borçları patlama yapmış durumda. 2021’e kadar bu
borçların artışının hızlanacağı ve ekonomik büyüme oranlarını aşacağı
öngörülüyor.
Ekonomiler arasında Merkez Ekonomilerde
toplam borçların milli gelire oranı (ortalama) 1990’larda yüzde 290 düzeyinden
2017’de yüzde 380’e yükselirken, Yükselen Ekonomilerde de bu oran 2008’den
sonra tarihsel zirve yaptı. Örneğin Çin’de yüzde 171’den yüzde 295’e çıkarken,
26 Yükselen Ekonomide ortalama olarak yüzde 148’ten yüzde 211’e fırladı. Yani
borç stoklarının artış hızı azgelişmiş ülkelerde çok daha fazla oldu (10).
Finansal servet az sayıda elde toplanıyor
Finansallaşmanın bir diğer sonucu
küresel servet stokundaki artışlar ve bu servetin bölüşümünün daha da eşitsiz
bir hal alması. Öyle ki geçen yıldan bu yılın ortasına kadar küresel servet 14
trilyon dolar artarak (yüzde 4,8’lik artış) 317 trilyon dolara ulaştı. Ancak bu
servet eşit dağılmıyor. Yetişkinler arasındaki servet dağılımı esas
alındığında; en altta yer alan yüzde 50’lik yetişkin grubu toplam servetin
yüzde 1’inden azını alırken, en tepedeki yüzde 10 servetin yüzde 85’ine, en
tepedeki yüzde 1 ise yüzde 47’sine el koyuyor (11).
Servetteki bu yükselişin iki kaynağı
olduğu ileri sürülüyor. Sırasıyla; küresel ekonomideki toparlanma, ama asıl
olarak da küresel borsa kazançlarındaki süper artışlar. Çünkü bu finans
seçkinleri borsa yatırımlarından yılda ortalama yüzde 20’nin üzerinde getiri
elde ettiler.
Nitekim bu zenginler servetlerinin yüzde
30,9’unu borsalardaki kazançlarından, yüzde 27,2’sini nakit ve nakit benzerleri
faaliyetlerden, yüzde 16,8’ini emlak ve gayrimenkulden, yüzde 15,8’ini sabit
getirili faaliyetlerden ve yüzde 9,7’sini türev kâğıtlar gibi alternatif
getirilerden elde ettiler (12).
Finansal balonlar patlayınca
Finansallaşmayı kriz nedeni olarak gören
yaklaşımlara göre, finansallaşmanın bir diğer sonucu hisse senedi, bono, devlet
tahvili, emlak, döviz ve türev araçlar gibi finansal piyasalardaki varlıkların
fiyatlarının aşırı değerlenmesi ve böylece finansal balonların şişirilmesi ya
da köpüklerin oluşması.
Bu bağlamda özellikle finansal türev
araçlar (CDO, CDS gibi) kapitalizmin gelişiminde yeni bir aşamaya işaret
ediyor. Bu aşamada para giderek türev araçlar ve menkul değerler biçimini
alıyor. Bu araçlar Marx’ın 1857’de ortaya çıkan Avrupa krizini yorumlarken
kullandığı ‘paranın acayip biçimlerinin’ (13)
günümüzdeki örnekleri olarak da yorumlanabilir.
günümüzdeki örnekleri olarak da yorumlanabilir.
Giderek finansallaşan bir ekonomide,
ekonomik canlılığı sağlayabilmek, sermayeyi büyütebilmek ve kârlılığı finansal
alanda sürdürebilmek içinse finansal balonlara ihtiyaç duyulur. Yani giderek
finansallaşan kapitalist rejimde, ekonomi esas olarak varlık balonlarıyla
ayakta durabilir.
Ancak böyle bir finansallaşmış büyüme
tarzı, sürdürülebilir nitelikte hızlı bir ekonomik büyüme yaratamaz. Sonuçta
finansallaşma, periyodik olarak patlayan, durgunluğu da giderek su yüzüne
çıkartan daha büyük balonlara neden olur (14). Yani canlılık, büyüme, kârlılık
için şişirilen finansal balonlar yeni finansal krizleri tetikler.
Nitekim büyük krizlerin öncesinde (tıpkı
2008 krizi öncesinde olduğu gibi) finansal varlıkların (başta borsalar olmak
üzere) fiyatlarının aşırı artarak, balonların şişirildiği görülüyor.
Öyle ki dünyada 1970’lerden beri yirmiye
yakın büyük finansal çalkantı oldu. ABD’de, ilki 2000’deki ‘borsa balonu’ ve
sonuncusu 2002-2007 ‘ipotekli konut kredisi (mortgage) balonu’ olmak üzere son
18 yılda iki kez finansal balon şişirildi.
Sonrasında faiz oranlarının yükselmesi
gibi gelişmelere bağlı olarak bu balonlar patladı, ipotekli konut kredileri ve
bunun üzerinden türetilen diğer finansal varlıkların (menkul kıymetleştirme)
fiyatları sert bir biçimde düştü. Kredi kuruması yaşanırken, ekonomi yüzyılın
en derin resesyonuna (Büyük Resesyon) girdi.
….devam edecek: Minsky, Wallerstein, Foster&Mc Chesney, Lapavitsas’ın
finansallaşma-kriz ilişkisi üzerine görüşleri.
Dipnotlar:
(1) Anvar Shaikh, Kapitalizm-Rekabet, Çatışma, Bunalımlar,(Çeviren:
Ümit Şenesen), Kırmızı Yayınları, Birinci Baskı, 2018, s. 184-233; 656-668.
(2) Guglielmo Carchedi and Michael Roberts, “The
long roots of the present crisis: Keynesians, Austerians and Marx’s law”, World in Crisis-A Global Analysis of Marx’s
Law of Profibility (Edts: Guglielmo Carchedi and Michael Roberts),
Haymarket Books, 2018 içinde, s. 13-- 36.
(3) Gerald Epstein, Financialization, Rentier Interests, and
Central Bank Policy, 2002.
(4) Gerald,Dumenil and
Dominique Levy, “ The real and financial components of profitability (USA
1952-2000)”, Review of Radical Political
Economics, C. 36, S. 1 (2004) , s. 82.
(5) Greta Krippner, “What
is Financialization?”, Mimeo, Department
of Sociology, UCLA, 2004, s. 20 ve Krippner, “The financialization of the
American Economy”, Socio-Economic
Review, C. 3, S. 2 (2005), s. 174.
(6) Randall Dodd,
“Derivatives Markets: Sources of Vulnerability in US Financial Markets”, Financialization and the World Economy,
(Gerald A.Epstein edt), Edward Elgar (2005), içinde, s.149-180.
(7) Mustafa Durmuş, “Aşırı
Birikim-Finansallaşma İlişkisinin 2008 Krizi Bağlamında Analizi”, Ekonomik Yaklaşım, Sayı 77, Cil 21,
(2010), s.14-15.
(9) IIF, Global Debt
Monitor, Hidden Vulnerabilities (4
January 2018).
(10)
Jonathan Wheatley, “Emerging markets under pressure as debt mounts”, https://www.ft.com (6 March 2018). IMF ise bir
raporunda 2016 yılı için finans dışı özel sektör ve kamu borcunu 164,4 milyar
dolar ve GSYH’nin yüzde 225’i olarak hesaplıyor. Bkz: IMF, Fiscal Monitor, Capitalizing on Good Times (April 2018), s. 30.
(11)
Credit Swiss Research Institute, Global
Wealth Report 2018 (October 2018), s. 4, 8.
(12)
Capgemini, World Health Report, 2018,
s. 17.
(13)
Kapital Cilt. 3, Bl. 27’de
anlatılan 1847 Britanya Demiryolları Dolandırıcılığı.
(14)
Riccardo Bellofiore and Joseph Halevi, ““A Minsky Moment? The Suprime
Crisis and the New Capitalism”, International
Economic Policy Institute (IEPI) Working Paper 2009–04, (2009).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder