30 Ağustos 2019 Cuma

DÜNYA EKONOMİSİ YENİ BİR RESESYONA GİRİYOR



DÜNYA EKONOMİSİ YENİ BİR RESESYONA GİRİYOR

Mustafa Durmuş

27 Ağustos 2019

“Dünya ekonomisinin son küresel krizinden çıkışı 10 yılı aldı”, derken yeni bir küresel resesyon dalgası ile karşı karşıyayız.

Reel ekonomik göstergeler bağlamında; başta ABD olmak üzere Merkez Ekonomiler yavaşlıyor, büyüme oranları düşüyor, Arjantin ve Türkiye gibi bazı ekonomiler ciddi oranda küçülme yaşıyor. Küresel imalat sanayi üretimi yavaşladı, dünya ticareti ve nakliyesi belirgin bir düşüş içinde,  yeni siparişler azaldı, petrol fiyatları yüzde 3,5 oranında düştü.

Parasal göstergeler açısından faiz oranları sıfıra kadar geriledi, getiri eğrisi terse döndü, borç stoklarındaki artış hız kesmeden sürüyor, küresel borsalar ani düşüşler yaşıyor (Ağustos ayında ABD tarihinin en büyük çaptaki günlük 4. ve 7. borsa düşüşleri yaşandı) (1), CDS’ler yükseldi ve altının fiyatı son 6 yılın zirvesine çıktı.

ABD EKONOMİSİNDE RESESYON GÖSTERGELERİ

Tüketici ve yatırımcı güven endeksleri düşmeye devam ediyor. Moody’s tarafından düzenlenen “ Sanayi Şirketlerinin Tahvil Getirisi Eğrisi” son 63 yılın en düşük seviyesine indi (2). ABD sanayi üretimi daralma hattına gerilerken, IHS Markit İmalatçılar Satın almacı Manager Endeksi Eylül 2009’dan bu yana en düşük düzeye gerileyerek 50’nin altına düştü. Bu düşüş giderek hizmetler sektörüne de yayılmaya başladı. ABD’de iflas açıklayan şirketlerin sayısında Temmuz ayında yüzde 5 oranında bir artış yaşanırken, büyük perakende grupları giderek şubelerini kapatıyor (3).

Bu arada geçen yüzyıldan bu yana dünya sanayi ve teknoloji üretiminin merkezlerinden biri olan Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’nın resesyon bölgesine girmesi ve bu nedenle de geniş çaplı bir mali teşvik programı hazırlığı içinde olması, İngiltere, Brezilya, İtalya ve Meksika’nın önümüzdeki 1 yıl içinde resesyon bölgesine girmesi ihtimalinin artması bu tabloyu iyice kötüleştiriyor.

Tüm bu göstergelerin ABD gibi dünyanın en büyük ekonomisi başta olmak üzere,  dünyada resesyona doğru gidildiğinin belirtileri olduğu artık ana akım ekonomistlerce dahi yaygın bir şekilde kabul ediliyor.

19 TRİLYON DOLARLIK HAZİNE KÂĞIDININ GETİRİSİ NEGATİF OLDU

Kaynakçada gösterilen tablo ise (4), son yüzyıldır kapitalizmin gidişatına yön veren uluslararası finans sermayesi açısından önemli sayılabilecek sonuçlara yol açabilir.  Çünkü özellikle de asıl olarak yüksek faiz gelirleriyle beslenen rantiye-finansal sermaye açısından haberler iç açıcı değil. 

Tabloya göre, ABD doları dışındaki para birimlerinden (örneğin avro- yen, yuan) bu paraların sahipleri devletler tarafından çıkartılmış bulunan uzun vadeli devlet tahvillerinin 19 trilyon dolarlık kısmının getirisi artık negatif (yüzde  - 0,03) Yani nominal dahi olsa hiç faiz getirmiyor. Tersine bu parayı güvenli yerlerde tutmanın bir maliyeti var artık. Bu miktar dünyanın en büyük ekonomisi ABD ekonomisinin yıllık milli hasılasından büyük.

Diğer yandan ABD doları cinsinden olan ve toplamı 11,1 trilyon doları bulan tahvillerin getirisi hala pozitif: Yüzde +1,59.

Bu gelişme uluslararası finans sermayesinin ABD tahvillerine yönelmesiyle sonuçlanacaktır. Beklenen resesyon nedeniyle faiz oranlarının daha da düşürülecek olması (FED faiz oranlarını 100 puan daha düşürmeyi hedefliyor) (5) uluslararası rantiye- finans sermayenin, parasını bu ortamda sağlama bağlamak ya da servetinin değerini korumak için daha fazla ABD tahvili almasıyla neticelenebilir.

ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN İÇ ÇELİŞKİLERİ ARTIYOR

Bu durum uluslararası finansal alandaki dengeleri daha da bozup, Yükselen Ekonomiler olarak tabir edilen azgelişmiş ekonomilerin krizini derinleştirirken, finans piyasalarının aktörleri ve büyük parasal servet sahipleri arasındaki rekabeti artıracaktır. Bizim gibi ülkeler için bunun sonucu ilk olarak doların değerinin daha da artması biçiminde olacaktır.

Bu gelişmeleri The Economist: “Finansal piyasalar hep hayatlarından memnun olmakla suçlanırlardı ama bugünlerde bu mutlulukları endişeye dönüştü” (6) şeklinde yorumluyor.

İKİ EMPERYALİST GÜÇ ARASINDAKİ KAVGA BÜYÜYOR

Bu arada bugünlerde toplanan G-7 zirvesi öncesinde Çin, ABD’nin bu yılın Aralık ayında toplamda 550 milyar dolarlık Çin malına koymayı planladığı tarifelere karşılık olarak ABD mallarına 75 milyar dolarlık tarife uygulayacağını açıkladı (7).

Ekonomilerin resesyona girmekte olduğu bir dönemde ticaret savaşlarındaki bu artışın sadece Trump gibi liderlerin öngörülemeyen, irrasyonal davranışlarıyla açıklanması çok zor. Bu durum aslında küresel emperyalist-kapitalist sistemin çelişki ve çatışmalarının giderek yeni bir aşamaya evrildiğini ortaya koyuyor.

Bu gelişme bir kez daha, serbest ticaretin emperyalist hegemonyanın genişleme döneminin ve korumacılığın ise hegemonya kaybı döneminin ticaret politikaları olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor.

ÇÖZÜM: GARP CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK!

Kapitalist ana akım iktisat teorisi ideologlarının bu duruma önerdiği çözümlerse yaşı yaklaşık 100 yılı bulan çözümlerin ötesine gidemiyor. L. Summers gibi durumu “Kalıcı Durgunluk” olarak açıklayan Keynesyenler çözümü genişletici maliye politikaları ile harcamaların, böylece toplam talebin artırılmasında arıyorlar.

Fischer gibi Neo-klasikler (aynı genişletmenin daha uzun zaman alacağı için) maliye politikalarıyla değil, genişletici para politikalarıyla (faizlerin düşürülmesi ya da yeni bir  miktarsal kolaylaştırma gibi) yapılması gerektiğini  ileri sürerken, son dönemin moda yaklaşımı Modern Para Teorisyenleri (MMT) kamu harcamalarındaki genişlemenin borçlanma yerine para basma yoluyla sağlanabileceğini söylüyorlar. Yani “Batı cephesinde yeni bir şey yok!”

UNCTAD iktisatçısı Flashbeck’in mahcup önerisi ise reel ücretlerin bir miktar yükseltilerek toplam talebin toparlanmasının sağlanmasıyla sınırlı (8).

Diğer yandan özellikle de 1980 yılından bu yana gelir adaletsizliği küresel çapta o kadar kötüleşti ki bu durum artık zenginlerin kendini vurmaya başlayan bir bumeranga dönüştü.

Öyle ki en alttaki yüzde 60’lık yoksul grubun 1980-2016 dönemini kapsayan 36 yılda geliri sadece 1,200 ABD doları artarken, en tepedeki yüzde 1’in geliri 100 kattan fazla arttı. Bir başka anlatımla en zengin birisi gelirini en yoksul gruptan birisinin gelirinden 14,000 kez daha fazla artırdı (9). Böyle bir gelir (ve servet) farklılaşması politik gücün ve iktidarın da belli ellerde toplanmasını sağladı.

GELİR DAĞILIMINI İYİLEŞTİRMEK MÜMKÜN MÜ?

Böyle bir durumda mevcut sistem içinde ve mevcut sınıfsal ilişkiler ve bunun devletteki yansımaları  veri alındığında; resesyonu önlemek için zenginin gelirinin bir kısmını ilerici vergi politikaları gibi yeniden bölüştürücü politikalarla ya da Flassbeck’in ileri sürdüğü gibi reel ücretleri artırmaya dönük ücret politikalarıyla sağlayabilmek biraz ütopik olmaz mı?

Kapitalizmin kăr sürümlü bir sınıflı toplum olduğunu, bu sınıflar arasındaki temel kavganın da kăr-ücret düzeyleri üzerinden olduğunu ve bu iki gelir kategorisinin aynı anda, bir arada artırılmasının mümkün olmadığını bilenler açısından bu sorunun yanıtı net:   Bunu sağlayabilmek çok zor. Ayrıca resesyonu önlemek için gelir dağılımının iyileştirilmesini savunmak ne kadar etik olabilir?

KAYYUM UYGULAMASI: YANGINA KÖRÜKLE GİTMEK

Dünyada bunlar olurken ya da olması beklenirken, Türkiye’de halkın seçimle ortaya çıkan siyasal iradesi yok sayılarak bazı büyükşehir belediyelerine kayyumlar atandı. Bu uygulamanın İstanbul, Ankara ve İzmir gibi diğer büyükşehir belediyelerine de sıçraması sürpriz olmaz. Nitekim bu durum en tepeden dillendirilirken, bunu meşrulaştırmaya dönük propaganda ve ikna çalışmaları başta büyük medya aracılığıyla olmak üzere başlatıldı.

Diğer yandan bu operasyon ekonomideki ilk meyvesini  doların kurunu yaklaşık 25-30 kuruş artarak 5,80’e kadar yükselterek verdi. Bu gelişme de ülkede ekonomik krizin sadece ekonomik nedenleri olmadığı, politik müdahalelerin de krizi derinleştirdiği yönündeki tezimizi güçlendiriyor.

Kayyum uygulaması biçimindeki anti-demokratik bir politik müdahalenin dolar kurunu artırmakla sınırlı kalmayıp, emekçiler açısından hayat pahalılığını, enflasyonu, işsizliği ve yoksulluğu artıracağı, petrol, elektrik, doğal gaz, ulaştırma gibi mal ve hizmetlerde bir süredir yapılmakta olan zamlara yenilerini ekleyeceği açık. Küresel çapta yukarıda özetlemeye çalıştığımız ekonomik gelişmeler ise ülkenin kötü durumunu daha da kötüleştirecek.

DERS ALMIYORUZ

Bu arada yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, Arjantin’de Ekim ayında yapılacak olan başkanlık seçimleri öncesinde solun da içinde yer aldığı muhalefetin adayı mevcut sağcı başkandan 15 puandan daha fazla bir oya sahip (yüzde 47,6).  

Bu sonuçların açıklanmasının ardından Arjantin borsası çöktü, peso dolar karşısında yüzde 28 değer kaybetti, ekonomi bakanı azledildi, ülkenin döviz rezervleri 4 milyar daha azaldı ve ülkenin borçlanma puanı çer-çöp düzeyine indirildi (10).

Bu gelişmenin asıl nedeni kuşkusuz Arjantin ekonomisinin uzunca bir süredir içinde bulunduğu kriz hali. Üstelik bu kriz ülkeye verilen en son 56,7 milyar dolarlık IMF kredisine rağmen önlenemedi ve topyekûn bir çöküşe dönüşebilir.

Verilen bu kredilerin karşılığında halka son 3,5 yıldır Arjantin halkına kemer sıktırılıyor. Bu da yaşamı çok zorlaştırdı. Öyle ki ülke insanının yüzde 33’ü yoksulluk sınırının altında bir yaşam sürdürüyor. Sadece son 1 yılda ilave 4 milyon insan yoksullaştı (11).

Bu gelişme neo-liberal politikaların bir kez daha iflası ve aynı zamanda da solu da içine alan Peronist muhalefetin zaferi anlamına geliyor.

Kıssadan hisse, Türkiye’de iktidar blokunun beka sorunu toplumun ve ekonominin bekasının önüne geçmeye devam ettiği sürece (dış borç geri ödeme döneminin içine girildiğini de dikkate aldığımızda), olası bir IMF anlaşmasıyla sağlanacak krediler de ülkenin derin ekonomik- politik ve ekolojik krizlerle sarmalanmış genel kriz haline bir çare olmayacak.

Sizce de yapılması gereken, ancak yapılmayacak olan belli değil mi?

DİP NOTLAR:

(1) Michael Snyder, “11 Reasons Why So Many Experts Believe That A US Economic Crisis Is Imminent”, http://theeconomiccollapseblog.com (19 August 2019).
(2) Moody’s Outlook: Lowest Investment-Grade Industrial Company Bond Yields since 1956, https://www.moodys.com ( 15 August 2019).
(3) Synder, agm.
(5) Synder, agm.
(6) The Economist, “Markets are braced for a global downturn”, www.economist.com (15 August 2019).
(7) Michael  Roberts, “It’s all going pear-shaped”, https://thenextrecession.wordpress.com (24 August 2019).
(8) Heiner Flashbeck, “Germany Shows Signs of Recession – Is the Global Economy Next?” https://www.newcoldwar.org (23 August 2019).
(9) Jason Hickel, “How bad is global inequality, really?”, https://www.jasonhickel.org/blog (3 March 2019).
(10) Luciana Zorzoli, “Argentina: how inflation, debt and poverty combined to deliver a brutal primary election result for president Mauricio Macri”, https://theconversation.com (20 August 2019).
(11) Agm.






                   



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder