EKONOMİK
KÜÇÜLME DEVAM EDİYOR, İŞSİZLİK VE YOKSULLUK ARTACAK
Mustafa
Durmuş
2
Eylül 2019
Bu yılın ikinci çeyreğine (Nisan-Haziran) ait ekonomik
büyüme verileri bu sabah açıklandı.
TÜİK’in açıklamasına göre (1) Türkiye ekonomisi
küçülmesini (daha düşük oranda olsa da) sürdürüyor. 2018 yılının son çeyreğinde
yüzde -2,8 olan küçülme; 2019 yılının ilk çeyreğinde yüzde - 2,14 ve ikinci
çeyreğinde yüzde -1,5 oldu.
Bu konuda söylenecek ilk şey, resmi tanımı anlamıyla Türkiye
ekonomisinin resesyonda olduğu (bu tanıma göre iki çeyrek üst üste küçülen bir
ekonomi resesyonda demek).
İkincisi küçülmenin giderek yavaşladığı. Zira yüzde -2,8
ile başlayan küçülme yüzde -1,5’e gerilemiş. Bunun (hala küçülme olmasına
rağmen) iyi bir gelişme olduğu düşünülebilir, ama şeytan ayrıntıda gizli.
ŞEYTAN
AYRINTIDA GİZLİ
Bu küçülme yavaşlamasını yatırım harcamalarındaki
gelişmelerle birlikte yorumlamak gerekiyor. Çünkü kapitalist bir ekonomide
sürdürülebilir bir büyüme (niteliğini, doğa ve emekle uyumlu olup olmadığını
tartışmaksızın) ancak yatırım harcamalarındaki düzenli artışlarla mümkün
(sermaye birikimi).
Bu açıdan bakıldığında sabit sermaye yatırımlarının
geçen yılın üçüncü çeyreğinden itibaren eksiye döndüğü ve bu küçülmenin giderek
arttığı görülüyor. Öyle ki 2018’in son çeyreğinde yüzde -11,6; bu yılın ilk
çeyreğinde yüzde - 12,4 ve ikinci çeyreğinde -yüzde 22,4 oldu.
YATIRIMLARDAKİ
SERT DÜŞÜŞ KAYGI VERİCİ
İşte asıl kaygı veren nokta bu olmalı. Çünkü ülkede
artık yatırım yok gibi bir şey. Hatırlanacağı gibi, 2016 yılında GSYH
hesaplaması konusunda yapılan değişiklikle artık inşaat –emlak yatırımları da
yatırım harcaması olarak kabul ediliyor.
İşte böyle geniş anlamda tanımlanan yatırımlar da
ikinci çeyrekte yüzde - 12,7 azaldı. Bu aslında bir süredir bilinen bir durum:
15 yıl boyunca ekonomide sanal bir büyüme yaratan sektör artık krizde. Böylece inşaattan
başlayan ve sanayiye (yüzde -2,7 azalma var) bir yatırım azalması var. Bu çeyrekte ilk kez hizmetler sektöründe az da
olsa (binde 3) oranında bir küçülmenin olması da, en fazla istihdam yaratan bu
sektörün emekçileri açısından can sıkıcı bir durum olsa gerek.
Yani zurnanın zırt dediği yer yatırımlardaki sert
düşüş. Yatırımlardaki bu sert düşüş sürdüğü sürece ekonomik küçülme sürecek,
ancak daha önemlisi işsizlik ve yoksullaşma artacak.
Bu gelişme aynı zamanda hükümetin bu yılın son
çeyreğinde pozitif büyümenin yaşanacağı biçimindeki öngörüsünü de temelsiz
bırakan bir gelişme.
FATURA
YİNE HANE HALKINA
Yatırımlardaki bu denli büyük düşüşe rağmen ekonominin,
önceki çeyreğe nazaran daha az küçülmesinin nedeni ise hane halkının tüketim
harcamalarındaki azalmanın yavaşlaması.
Yani halk borçlandırılarak, kredilere yüklenerek
tüketimini artırmış ve böylece küçülme yavaşlamış görünüyor. Bu yılın ilk
çeyreğinde hane halkı harcamaları yüzde -4,8 azalmışken, ikinci çeyrekte bu
azalma sadece yüzde -1,1 ‘de kalmış. Kısaca insanlar harcamaya başlamışlar.
Gerçekte, emekçilerin düşük ücret zamları ve yüksek
enflasyon nedeniyle reel gelirleri artmadığına göre, bu nasıl olabilir? Bunun
tek açıklaması krediler ya da yeni borçlanma. Yani halk bankalardan sağladığı
ihtiyaç kredileriyle tüketimini ilk çeyreğe göre artırmış. Bu da iktidar
tarafından faiz oranlarının düşürülmesinde neden bu denli ısrar edildiğini
kısmen açıklıyor.
İhracat artışı ise ikinci çeyrekte yüzde 1 puandan
fazla yavaşlayarak yüzde 8,1’de kalmış. Yani ileri sürüldüğü gibi ihracatımız TL’nin
değerindeki bunca düşüşe rağmen beklenen biçimde artmamış (böylece ekonomik
büyümeye yeterince katkı vermemiş. Üstelik TÜİK’in geçen ay yayımlanan dış
ticaret hadleri verisinden de görüldüğü üzere, dış ticaret hadlerindeki
kötüleşmenin sürmesi halkın ihracat yoluyla da yoksullaştığını ortaya koyuyor.
TÜM
PARADİGMALARIN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR
Bir önceki yazımızda (2) dünya ekonomisine ait
verilerin yeni bir küresel resesyonun gelmekte olduğunu gösterdiğini yazmıştık.
Normalde, resmin büyüğünde bir resesyonun yer aldığı bir anda bir ülkenin
ekonomisinin canlanma dönemine girmesi beklenmemeli.
Krizler kapitalizme içkinler, dışsal değiller. Kapitalizm
var oldukça ne ekonomik krizlerin, ne savaşların, ne de doğa tahribatının sonu
olmayacak ve insanlık huzur bulamayacak. Kaldı ki Türkiye’de ekonomik krizin
sadece ekonomik değil, ilave olarak politik nedenleri ve savaşla ilgili
nedenleri var.
Dünyanın Merkez Ekonomilerinde ortaya çıkan bir kriz tüm
dünyaya yayılabiliyor. 2008 ABD finansal krizinin sadece 3 haftada dünyaya yayıldığı
unutulmamalı.
Yeni bir kriz ise artık sadece zaman meselesi. Ama bu
kriz emekçiler, kadınlar ve doğa üzerinde önceki krizlerden çok daha tahrip
edici etkilere sahip olacak. Son yıllarda HES ve maden projelerinde görüldüğü
gibi, sanayi vs. üretimi ile yeterince kârlı büyümesini sağlamakta zorlanan
sistem artık ortak varlıklarımıza yönelmeye, hak ve özgürlüklerimizi ortadan
kaldırmaya başladı.
Bu yüzden de ekonomik, politik ve jeopolitik alandaki
tüm paradigmaların değiştirilmesi ve yenilerinin hayata geçirilmesi gerekiyor.
Sistemi aynen koruyarak bu yapılabilir mi, bu da yanıtlanması gereken ayrı bir
soru.
DİP
NOTLAR:
(1) TÜİK,
Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla, II.
Çeyrek: Nisan - Haziran, 2019, www. tüik. gov.tr (2 Eylül 2019).
(2) Mustafa
Durmuş, “Dünya ekonomisi yeni bir resesyona giriyor”, http://sendika63.org
(28 Ağustos 2019).
(
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder