İŞSİZLİK
VE GELİR BÖLÜŞÜMÜ ADALETSİZLİĞİNDE İLK DÖRTTEYİZ
Mustafa
Durmuş
16
Temmuz 2018
“Enflasyon”, “işsizlik” ve “adaletsiz bir gelir
dağılımı” dünyada olduğu gibi Türkiye’de de emeği ile geçimini sağlayanların
hayatlarını karartan üç önemli ekonomik olgu. Bu üçü bir arada olduğunda
“yoksulluk” da kaçınılmaz oluyor.
Bunlardan enflasyonu, yakın zamanda ele almış ve yüzde
16’ya çıkan enflasyonun artmaya devam edeceğinin ve sadece ekonomiyi değil,
asıl olarak sabit gelirlileri vurmakta olduğunun, onları yoksullaştırdığının
altını çizmiştik.
Bugün de bunlardan 2018 Nisan işsizlik verileri
açıklandı. Hâkim medya TÜİK’in bülteninde yer verdiği başlığı ön plana çıkartıp
işsizliğin azaldığını ve tek haneye (yüzde 9,6) düşürüldüğünü müjdeledi. Ancak gerçek
durum farklı.
ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİ
TÜİK bülteninin[1] ayrıntısına bakıldığında,
her ne kadar dar tanımlı işsizlik oranı, son 2 yıldır verilen devasa istihdam
teşvikleri sayesinde ve kısa zamanlı işlerin yaygınlaşmasıyla yüzde 9,6’ya
düşse de, mevsim etkilerinden
arındırılmış işsizlik oranının yüzde 10,3 olarak gerçekleştiği görülüyor.
103,000 YENİ İŞSİZ
Böylece standart işsizlik bir önceki aya göre binde 4
puan artış gösterip, işsiz sayısı (geçen yılın aynı ayına göre) 103 bin artarak
3 milyon 188 binden 3 milyon 291 bine yükseliyor.
Daha da önemlisi, mevsim etkilerinden arındırılmış
tarım dışı işsizlik yüzde 12,2 olarak gerçekleşirken, aynı biçimde mevsim
etkilerinden arındırılmış genç işsizliği yüzde 17,9 olarak gerçekleşti.
BETAM: İNŞAAT MOTORU YAVAŞLADI, İŞSİZLİK ARTTI
Düzenli büyüme ve işsizlik analizleri yapan BETAM’a
göre[2], tarım dışındaki işsizlik
oranındaki bu binde 4’lük artışın nedeni hem işgücünün hızlı artması, hem de
istihdamın düşmesi. Sanayide istihdam artarken, hizmetlerde aynı kalıyor ama büyüme modelinin
temelini oluşturan inşaat sektöründe son iki dönemdir kuvvetli istihdam
kayıpları yaşanıyor. Bu yüzden de tarım dışı işsizlik yüzde 12,2’ye yükseliyor.
BETAM Mayıs 2018 döneminde bunun daha da
artarak yüzde 12,3 olacağını öngörüyor.
DİSK-AR: GERÇEK İŞSİZLİK YÜZDE 17,3.
DİSK-AR ise işsizlik verilerini yorumladığı raporunda[3], geniş tanımlı (daha
gerçekçi) işsiz sayısını 5 milyon 872 bin, işsizlik oranını yüzde 17,3, kadın
işsizliğini yüzde 12,6, genç kadın işsizlik oranını yüzde 22, yükseköğrenim mezunlarının işsizliğini yüzde 10,9
ve ne eğitimde ne istihdam da (NEET) olanların oranını yüzde 21,3 (2,5 milyonu aşkın genç) olarak açıkladı.
TÜRKİYE İŞSİZLİKTE İLK DÖRTTE
Böylece OECD’ye göre, Türkiye (Mart 2018 itibariyle),
Yunanistan, İspanya ve İtalya’nın ardından OECD ülkeleri arasında en yüksek işsizlik
oranına sahip dördüncü ülke oldu[4].
Kuşkusuz işsizlik istatistiklere, sayılara, oranlara sığdırılamayacak kadar
önemli etkilere sahip bir olgu. Sosyal ve ekonomik olarak, tüketimle büyüyen
ekonomilerde, tüketim eksikliği dolayısıyla ekonomik büyümenin yavaşlaması,
aynı zamanda da artan yoksulluk ve bölüşüm adaletsizliği demek.
Ayrıca işsiz olmak demek, toplumun gözünde
itibarsızlaşmak, kendini değersiz hissetmek, sosyal ilişkilerden ve statüden
kopmak, bunalıma girmek, çabuk hastalanmak ve çabuk ölmek ve sağlık ve eğitim
hizmetlerinden yararlanamamak demek.
NİTELİKLİ İSTİHDAM BAŞARI ÖLÇÜTÜ
Bu nedenle de işsizlik hem bireysel, hem de toplumsal
olarak bir felaket anlamına geliyor ki bir sistemin, yönetimin, iktidarın
başarısının en belirgin göstergelerinden biri işsizliği ortadan kaldırmak ve
nitelikli, iyi ücretli ve güvenceli istihdam yaratmak oluyor. Bu bağlamda resmi
veriler dahi iktidarın başarısızlığını ortaya koyuyor.
GELİR BÖLÜŞÜMÜ
Türkiye’nin diğer bazı ülkelerle ilk sıralarda yer
aldığı bir önemli veri daha var: Gelir bölüşümü adaletsizliği. Bu da maalesef tıpkı
enflasyon ve işsizlik gibi içinde yaşadığımız toplumda emeği ile geçinenleri
derinden etkileyen bir sorun.
Hâkim iktisat öğretisi gelir bölüşümü adaletsizliğini,
adına Gini katsayısı denilen ve Mussolini döneminde İtalya’daki Gini adlı bir
istatistikçinin ortaya attığı bir katsayı ile ölçüyor. “0” ile “1” arasında
değişen bu katsayı 1’e yaklaştıkça gelir bölüşümü adaletsizliği artarken, 0’a
yaklaştıkça azalıyor.
TÜİK en son 2016 yılında yaptığı araştırmada Gini
katsayısını Türkiye için 0,404 olarak hesaplamıştı.
TÜRKİYE GELİR BÖLÜŞÜMÜ ADALETSİZLİĞİNDE İLK DÖRTTE
Dünya Bankası’nın bir araştırmasına göre [5], 2015-2017 arasında gelir bölüşümü
adaletsizliği 41 Yükselen ekonominin 37’sinde azalırken, sadece 4 ülkede artış
gösterdi: Ermenistan, Bulgaristan, Kamerun ve Türkiye. Yani Türkiye gelir
bölüşümü adaletsizliği açısından da ilk 4’te yer alıyor. İzlenen politikalar
bakılırsa, 2018’de Türkiye’de bu katsayının daha da büyümesini beklemek
gerçekçi olur.
Benzer bir sonuca Londra Siyasal Bilgiler Fakültesi
bünyesinde yapılan bir çalışma da ulaşmış. Buna göre[6], emek koruyucu yasaların
giderek ortadan kaldırılması ve emeğin esnekleştirilip
güvencesizleştirilmesinin sonucunda aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok
ülkede Gini katsayısı arttı.
Gelir bölüşümü adaletsizliği, bir yandan kapitalist
sömürünün boyutlarının ne denli büyük olduğunu ortaya koyarken, diğer yandan da
yoksulluğun, sosyal bölünme ve çatışmaların asıl nedenini oluşturuyor.
GİNİ KATSAYISI YETERLİ BİR ÖLÇÜT DEĞİL
Diğer yandan gelir bölüşümü adaletsizliğinin ölçümünde
kullanılan Gini katsayısı sorunlu bir katsayı. Yani nasıl ki GSYH büyümesi
ekonominin ve insanların daha iyi durumda olduğunun göstergesi olamıyorsa, Gini katsayısı da gelir eşitsizliğini ölçme
konusunda yeterince iyi bir araç değil.
Çünkü gelir dağılımı araştırmaları ve Gini
katsayısının hesaplanması seçilmiş ailelerle yapılan anketlere dayanıyor.
Zengin aileler ise ne kadar vergi ödüyorlarsa o kadar gelir beyan ediyorlar.
Yani (vergi kaçırdıkları ortaya çıkmasın diye) gerçek gelirlerini gizliyorlar.
Bu nedenle asıl mesele insanların sürdürülebilir bir
yaşam standardına sahip olabilmesi için gereksinim duyduğu temel mal ve
hizmetleri satın alabilecek düzeyde gelir elde edip etmediklerinin ortaya
çıkartılmasıdır.
Bu asgarinin içinde yeterli gıda, giyim,
ısınma-barınma, çalışabilme ve kültürel ve sosyal faaliyetlere katılabilme gibi
çağdaş ihtiyaçlar yer almalı.
Bu açıdan özellikle de son iki yıldır sermayeye büyük
çapta devlet desteğinin sağlandığı, vergi yükünün sermayeden alınıp büyük
ölçüde emek üzerine kaydırılırdığı, ücret artışlarının enflasyon artışının dahi
gerisinde tutularak (reel ücretlerin baskılanarak) ekonomik krizin faturasının böyle
kemer sıkma politikaları ile emekçilerin üzerine yıkıldığı bir dönemde, geniş
yığınların eskisinden daha yoksul ve daha kötü durumda olduğunu görmek zor
olmasa gerek.
Özcesi, makro düzeyde Türkiye ekonomisi ciddi bir
ekonomik durgunlukla karşı karşıya. Büyüme hızı yavaşlamaya başladı. Ayrıca özel
sektör dış borçlarından kaynaklı bir finansal kriz kapıda bekliyor. Ama bunlar
kadar önemli (hatta daha önemli) bir gerçek daha var: Sabit gelirli işçilerin, emekçilerin, küçük
üreticilerin, çiftçilerin, hiç işi gücü
olmayanların işsizlik, enflasyon, gelir adaletsizliği, borç ve yoksulluk
kıskacında olmaları.
[1] TÜİK,
İşgücü İstatistikleri, Nisan 2018, Sayı: 27695 (16 Temmuz 2018).
[2] Gökçe
Uysal ve Uğurcan Acar, İşgücü Piyasası
Görünümü: Temmuz 2018, BETAM,http://betam.bahcesehir.edu.tr/2018/07/isgucu-piyasasi-gorunumu-temmuz-2018
(16 Temmuz 2018).
[3] DİSK-AR
İşsizlik Raporu Temmuz 2018, https://disk.
org.tr/2018/07/disk-ar-issizlik-raporu-temmuz-2018-turkiye-issizlikte-en-kotu-dort-ulke-arasinda
(16 Temmuz 2018).
[4] Agr.
[6] Servaas
Storm and Jeronim Capaldo, Labor Institutions and Development Under
Globalization, Working Paper No. 76 (30 May 2018), s. 12-13.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder