SERİ SONU SATIŞLARIN SONU, KAPATIYORUZ!
Mustafa Durmuş
12 Eylül 2018
Büyüme verileri açıklandı. Veriler 2017
yılından bu yana süren bir dönemin kapandığını, yeni bir dönemin başladığı
gösteriyor.
TÜİK’e göre (1), ekonomi bu yılın (Nisan-Mayıs-Haziran) aylarını kapsayan ikinci çeyreğinde yüzde 5,2 oranında büyüdü. Ne hoş değil mi, her şeye rağmen yüksek oranda büyümeye devam ediyoruz.
TÜİK’e göre (1), ekonomi bu yılın (Nisan-Mayıs-Haziran) aylarını kapsayan ikinci çeyreğinde yüzde 5,2 oranında büyüdü. Ne hoş değil mi, her şeye rağmen yüksek oranda büyümeye devam ediyoruz.
Nitekim 12 Eylül Darbesi’nin
hatırlattığı bir tanımlamayla “beşi bir yerde havuz medyası” bu gelişmeyi “yine
hâlâ dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisine sahibiz ” diye sundu.
Diğer yandan bu gelişmeye Hazine ve
Maliye Bakanı temkinli bir biçimde yaklaştı ve (mealen) ekonomik büyümede
yavaşlamanın söz konusu olacağı bir “dengelenme sürecinin başladığını” (2)
söyledi.
BAYRAM GELMİŞ NEYİME?
Büyüme verisi (beklendiği gibi) halkımız
arasında coşkuyla karşılanmadı. Bayram havası yaratmadı. Nasıl yaratsın ki?
Döviz uçmaya, enflasyon yükselmeye, hayat pahalılığı artmaya devam ediyor.
Tarım dışı işsizlikte bırakın azalmayı artma sürüyor, gençler arasında işsizlik
oranı neredeyse yüzde 50 olmuş. Her gün şirket batışları ve toplu işçi çıkarımı
haberleri peş peşe geliyor.
Öyle ki Merkez Bankası’nın yılsonu
enflasyon beklenti anketinde beklenen enflasyon yüzde 19,1 çıkarken (3) ve
Morgan Stanley’in öngörüsü yüzde 20,7 civarında (4). ÜFE’deki yüksek artış
yılsonuna doğru enflasyonun yüzde 22-25 olacağının işaretlerini veriyor.
Enflasyon yüksek döviz ile birlikte
sabit gelirlinin daha da yoksullaşması, işsizlerin açlığa iyiden iyiye mahkûm
edilmesi demek.
Bu büyüme sırasında emeğin milli
gelirden aldığı payın azalmış ve bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 38,2’den ikinci
çeyrekte yüzde 36’ya gerilemiş olması da (5) bu büyümenin asıl olarak bir servet
zenginleşmesi olduğunu gösteriyor.
Yani ekonomi büyümüş ama emekçinin
aldığı pay yüzde 2 puandan fazla azalmış. Kapitalist büyümenin sınıfsal
karakterini bundan daha iyi anlatabilecek başka bir somut veri olabilir mi?
KÜÇÜLME BAŞLADI
Büyüme verisinin ayrıntıları çok daha
büyük tehlikelerin önümüzde olduğunu gösteriyor. Bunu TÜİK verisindeki gözden
kaçırılmaması gereken bir ayrıntı sunuyor aslında bize. Şöyle ki ekonomi geçen
yılın ikinci çeyrek dönemine göre yüzde 5,2 büyümüş ama bu yılın ilk çeyreğine göre
büyüme sadece binde 9 olabilmiş. Ayrıca bu yılın ilk çeyreği geçen yılın son
çeyreğine göre yüzde 1,5 büyüyebilmiş.
Kısaca, geçen yıl yüksek cari açık
vermek pahasına (yüzde 6) içerde bol KGF kredileriyle hormonlu bir şekilde
yüzde 7,4 büyütülen ekonomi bu yılın ilk çeyreğinden itibaren yavaşlamaya
başlamış, bu büyüme hızı bir önceki çeyreğe göre önce yüzde 1,5’e ve ardından
da binde 9’a kadar düşmüş.
Daha da kötüsü bu yılın ikinci
yarısından itibaren (şu an üçüncü çeyrek içindeyiz) bu büyüme eksiye döndü.
Yani bu yılın ikinci yarısında ekonomi büyümeyecek, tersine küçülecek (negatif
büyüme). Bu küçülmenin yüzde -2 ila yüzde – 4 arasında olması bekleniyor (6).
Ekonominin bu yılın ikinci yarısından
itibaren küçülmeye başladığının göstergesi büyümenin dinamiklerindeki
gelişmelerinden de anlaşılıyor.
Yüzde 5,2’lik büyümeyi sağlayan dört
faktör söz konusu. Sırasıyla; yüzde 7,2’lik artışla devletin yapmış olduğu
tüketim harcamaları, yüzde 6,3’lük artış ile hanelerin yapmış olduğu tüketim
harcamaları, yüzde 4,5’lik artışla mal ve hizmet ihracatı ve yüzde 3,9’luk
artış ile sabit sermaye yatırımlarındaki artış. Buradan anlaşılıyor ki büyüme
yine, yeni yatırımlarla değil, tüketim artışıyla sağlanmış.
Diğer yandan bu faktörlerin önceki
değerleri dikkate alındığında “Şeytanın ayrıntıda gizli olduğu” anlaşılıyor.
Çünkü bu yılın ilk çeyreğinde hane halkı tüketim harcaması yüzde 9,3 artmışken,
ikinci çeyrekte bu sadece yüzde 6,3 olmuş (üçte bir oranında azalmış).
Tüketiciler frene basmaya başlamışlar.
Yatırımlardaki düşüş ise çok daha
belirgin. İlk çeyrekte yüzde 7,9’dan, ikinci çeyrekte yüzde 3,9’a gerilemiş.
Yani yatırımlar yarı yarıya azalmış. Buna paralel bir biçimde sanayi üretimi bu
Mayıs’ta yüzde 6,5 artmışken, Haziran’da bu artış yüzde 3,2’de kalmış. Bu
dönemde asıl artan devletin nihai tüketim harcamaları olmuş. Yüzde 4,9’dan
yüzde 7,2’ye yükselmiş. Benzer biçimde ihracat da binde 7’lik bir artıştan
yüzde 4,5’luk bir artışa yükselmiş.
Özcesi, artık ekonomi özel tüketim ve
yatırım harcaması ile büyütülemiyor. Hormonlu büyümeyi devletin tüketim
harcamaları sağlayabiliyor (birazda kur etkisiyle ihracat). Enflasyonun bu
denli hızla arttığı bir dönemde devletin bu harcamaları sürdürebilmesi ise hiç
kolay değil. IMF ile olası bir anlaşmanın kaçınılmaz şartı devlet harcamalarının
kısılması olacağından, ekonominin önümüzdeki yıl ya da yıllarda küçüleceği görülüyor.
13 Eylül’de Merkez Bankası’nın faiz
artırımına gitmesi olasılığının bir hayli yüksek olması (500-1000 puan
beklentisi var) ekonomideki küçülmenin daha da artacağının bir göstergesi. Yani
döviz ve enflasyonu baskılamak için yapılacak ciddi bir faiz artışı ekonomiyi
belirgin bir biçimde küçültecek.
DENİZ BİTTİ
Uzun sözün kısası deniz bitmiş, gemi
karaya oturmuş. Bu yılın ikinci yarısından itibaren ekonomi küçülmeye başlamış
ve bu durum en az bir yıl devam edecek gibi görünüyor. İşte size adına
“resesyon” da denilen “derin ekonomik durgunluk” ya da reel sektör krizi hali.
Hatırlayalım bu durum, döviz kurunun
fırlamasıyla (ödemeler dengesi krizi) , özel sektör dış borç krizinin patlama
noktasına gelmesi ve bunun bankacılık krizine dönüşmesi potansiyeliyle, yani
bir finansal krizle başlamıştı. İşin finansal boyutunda bu gelişmeler hız
kesmeden devam ederken, şimdi de ekonomi resesyona girmiş bulunuyor. Yani buna
politik krizi, ekolojik krizi de eklersek Türkiye çoklu bir kriz sarmalına
girmiş durumda.
MAHŞER GÜNÜ
Bu aslında irili-ufaklı özel sektör
firmaları için bir “mahşer günü” tarifidir. Çünkü hem döviz kuru yüksek, hem
başta döviz cinsinden olmak üzere borç stoklarınız çok yüksek, hem kısa vadeli
borçlarınızın oranı çok yüksek, CDS’ler zirve yapmış, ülkenizin kredi notu
sürekli düşürülüyor, dışarıda faizler yükselmeye başlamış, isteseniz dahi borcu
çevirecek yeni borç alamıyorsunuz. Tüm bunlar yeterince sorun iken bir de
ekonomi resesyona girmiş. Kime ne satıp da borçlarınızı çevireceksiniz? Sizin
için deniz bitmemiş midir?
KRİZ ÖNCE REDDEDİLDİ, ŞİMDİ KABUL EDİLİYOR
“Dış güçlerin durdurmaya çalıştığı şaha
kalkan ekonomi” noktasından “hepimiz aynı gemideyiz” noktasına hızlıca
geçiverdik. Bu süreç çok uzun sürmedi. Artık “krizdeyiz, ama hepimiz aynı
gemideyiz” söylemleri yaygınlaşmaya başladı. Bu galiba krizin varlığını
alıştıra alıştıra söylemenin bir yolu.
Bu söylemi son olarak, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği’nin (TOBB) Ticaret ve Sanayi Odaları Konseyi Başkanı Necdet
Takva yapmış ve “şirketlerin borcu, 81 milyon Türkiye vatandaşının borcu haline
geldi” demişti (7). Bu hepimiz aynı gemideyiz söylemimizin bir adım daha
geliştirilmişi.
Yani “fedakârlık yapacağız”, kemer
kısacağız, yoksullaşacağız ama ses çıkarmayacağız, zira gemi batarsa hepimiz
batarız. Ne güzel değil mi, kârlarınız sizin, zararınız ise tüm toplumun olsun!
İşte kapitalist sömürüyü anlatan ikinci en güzel tarif.
Aynı gemideyiz söylemi devletin tüm
kurumlarınca da benimsendi, daha da benimsenecektir. Hatta “zor durumlarda
ülkeye sahip çıkmak” adına kapitalizmi ve onun sürdürücüsü siyasal iktidarları
kurtarmaktan çekinmeyen ana muhalefet partimiz de bu aynı gemideyiz sözlerine
canı gönülden katılıyor? Öyle ya, “bu hale nasıl geldik, kimler getirdi”
sorgulaması yapmaksızın, “ülkeyi ekonomik krizden çıkarabilmek için üzerimize
düşeni yapmaya hazırız” demiyorlar mı?
Gerçekten aynı gemide miyiz? Çok uzağa
gitmeye lüzum yok. Ankara’da Eskişehir Yolu’na doğru bir gezintiye çıkın
anlarsınız. TOBB’un dev ikiz kuleleri ile devlet bütçesinden birçok bakanlığın
toplamından çok daha fazla ödenek kullanabilen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
görkemli binası yolun iki tarafına konuşlanmıştır. Bu yola (ya da arka
taraflarına) Ankara’nın Mamak İlçesinde yaşayanların evlerini ya da
gecekondularını resmedebilirseniz “aynı gemideyiz diyebilirsiniz.
…………
…………
(1)TÜİK, Dönemsel
Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, II. Çeyrek: Nisan - Haziran, 2018, Bülten Sayı:
27827 (10 Eylül 2018).
(2) https://www.ntv.com.tr/…/bakan-albayraktan-buyume-aciklamasi (10 Eylül 2018).
(3)https://www.bloomberght.com/…/2153758-tcmb-anketi-2018-sonu…(10 Eylül 2018).
(4) http://www.paraanaliz.com/…/morgan-stanley-tcmb-faizi-425-b… (11 Eylül 2018).
(5) TÜİK, agb.
(6) Capital Economics/Turkey, “GDP (Q2 2018): Robust growth in Q2, but economy now in recession” (10 September 2018).
(7) http://www.diken.com.tr/tobba-gore-sirketlerin-borcu-81-mi…/ (31 Ağustos 2018).
(2) https://www.ntv.com.tr/…/bakan-albayraktan-buyume-aciklamasi (10 Eylül 2018).
(3)https://www.bloomberght.com/…/2153758-tcmb-anketi-2018-sonu…(10 Eylül 2018).
(4) http://www.paraanaliz.com/…/morgan-stanley-tcmb-faizi-425-b… (11 Eylül 2018).
(5) TÜİK, agb.
(6) Capital Economics/Turkey, “GDP (Q2 2018): Robust growth in Q2, but economy now in recession” (10 September 2018).
(7) http://www.diken.com.tr/tobba-gore-sirketlerin-borcu-81-mi…/ (31 Ağustos 2018).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder