21 Ekim 2018 Pazar

BREZİLYA: POPÜLİST PRAGMATİZMİN ÇÖKÜŞÜ VE FAŞİZMİN YÜKSELİŞİ (2)


BREZİLYA: POPÜLİST PRAGMATİZMİN ÇÖKÜŞÜ VE FAŞİZMİN YÜKSELİŞİ (2)
(Brasilia'dan Ankara'ya Ortak Yönler)

Mustafa Durmuş

21 Ekim 2018

ARTAN SUÇ VE ŞİDDET

Brezilya’da ciddi ekonomik sorunlara ilave olarak, ülkede giderek artan ve yaygınlaşan şiddet olayları ve işlenen suçlar aşırı sağın ekmeğine yağ sürdü. Öyle ki sadece 2014 yılında 60 bin kişi öldürüldü. Polis olayları çözmek konusunda isteksiz davranınca da bu boşluk aşırı sağcı ya da Neo Nazi silahlı çeteler tarafından dolduruldu. Bunlar halkın kurtarıcıları olarak sahne almaya başladılar. Aynı yıl sağ muhalefet İşçi Partisi’nin (İP) Başkanını yolsuzlukla suçladı. Tüm bu gelişmeler sonucunda İP tabanını kaybederken, Bolsonaro ile temsil edilen aşırı sağcı ırkçı hareketler güçlenmeye başladı (1).

Bu kitle hareketleri, protestolar ve artan şiddet ve suç vakaları aslında neo-liberal dönüşümün semptomlarıydı. Bunlar siyasetin lümpenleşmesine yol açtılar.  Öyle ki bazen bu hareketler kolektivizmin restorasyonu ve neo-liberalizmle çatışmayı hedefleyen platformlara destek verirken, bazen de faşizmin oluşumu için verimli bir zemin oluşturdular (2). 

“SOSYAL KALKINMACILIK” ÇÖKTÜ, SINIFSAL ÇELİŞKİLER ARTTI

Marksist bazı yazarlarsa Brezilya’daki gelişmeleri uygulanan birikim stratejisinin çökmesine ve sınıf savaşının artmasına bağlıyorlar. Bu strateji, devlet öncülüğünde yürütülen “sosyal kalkınmacılık” adı verilen bir strateji. Kabaca, doğal kaynak ihracata dayalı, aynı zamanda da iç talebe, dolayısıyla da iç pazara odaklı ve devasa alt yapı yatırımlarıyla hayata geçirilen bir büyüme ve birikim strateji.

İşçi Partisi öncülüğündeki koalisyon sosyal kalkınmacılığı tam anlamıyla hayata geçiremese de kamusal yatırımlara öncelik verdi ve federal düzeyde yapılan yatırımlar yılda ortalama yüzde 10,6 oranında arttı. Asgari ücretin yükseltilmesi ve gelir bölüşümünün iyileştirilmesi aracılığıyla iç talep artırıldı (ücretler yılda ortalama yüzde 5 oranında artırıldı). Ekonomik büyüme yıllık yüzde 3,3 gibi bir oranda istikrarda tutuldu ve yoksulluk azaltıldı. Ancak bu gelişim 2011 yılında küresel çapta meta fiyatları düşmeye başlayınca tersine döndü. Zira bu olumsuz küresel gelişmelerden Brezilya’nın ihracatı olumsuz etkilendi. Ülkenin doğal kaynak ürünlerine olan dış talep azalıp, alt yapı yatırımları da yavaşlatılınca bu strateji çöktü. 2015-2016’da ekonomi yüzde 7 küçüldü. Bu arada devletin tepesiyle ilgili büyük çaplı yolsuzluk soruşturmaları başlatıldı. Özellikle de büyük inşaat firmalarının neden olduğu yolsuzluklar ortaya atıldı (bu firmalar ise izlenen ekonomik stratejinin çok önemli unsurlarıydı). Halkın hoşnutsuzluğu arttı ve bu tepkiler dönemin İP Başkanı D. Roussef’e yöneldi. Irkçı aday Bolsonaro bu durumu çok iyi değerlendirerek kendini bir alternatif olarak halka sunma imkânını buldu (3).

PRAGMATİZMİN İFLASI

Brezilya’da aşırı sağın yükselişini, “pragmatik sol popülist yaklaşımın tersine dönen dış konjonktür koşulları nedeniyle iflas etmesi” olarak açıklayan görüşler de mevcut.
Buna göre Brezilya deneyimi kendi sınırları içinde de olsa, politik alandaki pragmatizmin ilerici ekonomik değişiklikleri destekleyebildiğini, ama gerçek sonucun asıl olarak dışsal koşullarca ve iktidarı destekleyen politik koalisyonun istikrarı ile belirlendiğini ortaya koyuyor.

Örnek olarak, Loureiro ve Filho’ya göre (4), İP’in stratejisi bir pragmatik politik ve ekonomik stratejiydi (neo-liberalizm altındaki asgari direniş biçimiydi). Lehte dışsal konjonktür sayesinde (ABD’deki Büyük Moderasyon, AB’deki göreli refah artışı ve Çin’deki hızlı büyüme) İP pragmatizmi kısa dönemde ülkede siyasal istikrarı sağladı, ekonomik büyümeyi hızlandırdı ve gelir bölüşümünün iyileştirilmesine yardımcı oldu. Bu strateji, oyunun kurallarına ve Anayasaya sadık kalmayı ve ulusal geliri (sınırlı düzeyde kalmak kaydıyla) sosyal transfer programları ve emek gücü piyasalarında yapılan iyileştirmelerle emekten yana yeniden bölüştürmeyi öngörürken, diğer yandan oldukça adaletsiz servet bölüşümüne dokunmamayı, ideolojik çatışmalara girilmemesini ve sınıf temelli politikalar yürütmemeyi içeriyordu.

Bir başka anlatımla ihracat mallarının fiyatlarındaki artışlar ve büyük çaplı sermaye girişleri İP’in liderliğindeki iktidarın pragmatik ve çatışmasız reformist politikaları hayata geçirmesini mümkün kıldı. Ama bu pragmatizm Brezilya’daki ekonomik büyüme engellerinin ortadan kaldırılmasından ziyade, sadece hafifletilmesine yardımcı oldu. Mevcut birikim sistemi dönüştürülemediği gibi, orta vadede kapitalist büyümeyi kısıtlayan faktörler de ortadan kaldırılamadı.

Küresel ekonomik koşullar tersine dönmeye başlayıp, iktidara verilen sınıfsal destek azalınca İP’in tabanı erimeye başladı ve bu durum onu giderek iktidardan uzaklaştırdı. Sonuçta bir dönüm noktası olarak 2016 yılında Başkan Rousseff iktidardan düşürüldü. Bu dönemde politik çatışma burjuvazinin yerli kanadı ile küresel sermayeye eklemlenmiş olan kanadının arasındaki farklılıklarla derinleşti. Bu iki grubun ideolojik ayrılıkları, aralarındaki, izlenen ekonomi politikaları, kurumlar, politik temsiliyet konularındaki mücadeleler sonuç üzerinde etkili oldu. Bu süreç otoriter bir demokrasinin ortaya çıkmasıyla neticelendi (5).

BOLSONARO BREZİLYA HALKININ SORUNLARINA ÇÖZÜM OLAMAZ

Bolsonaro’nun (diğer aşırı sağcı popülist liderler gibi)  müesses nizam karşıtı söylemleri mevcut.  Böylece (kitleselleşmiş soldan bir meydan okuma söz konusu olmadığından), tipik bir biçimde halkın gözünde meşruiyetini kaybetmiş olan neo liberalizme sağdan bir meydan okumayı temsil ediyor.  Özellikle de neo liberal politikaların iyice dışlayıp marjinalleştirdiği kesimlere erişmeye çalışıyor ve aldığı oyun yüksekliğine bakıldığında bu konuda oldukça başarılı olduğu görülüyor.

Diğer yandan, eğer başkan seçilirse, ülkeyi sadece politik olarak, faşist bir otoriterliğe kaydırmayacak, aynı zamanda ekonomiyi daha da derinleştirilmiş bir neo liberalizme mahkûm edecektir. Bu ikilinin bir arada yürümesi şart görünüyor. Çünkü büyük sermaye ve yönetenler eğer müdahale edip, manipüle etmezlerse devasa eşitsizliklere ve krizlere neden olan sistemlerinin sosyal patlamalarla yıkılabileceğini farkındalar. Bu nedenle de kitleleri farklı hedeflere yönlendirebilecek hareketlere ve liderlere ihtiyaçları var. Bolsonaro’yu desteklemeleri asıl olarak bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor.

Nitekim Bolsonaro, aşırı serbestleştirilmiş bir strateji çerçevesinde, mevcut kamusal yatırım projelerinin sürdürülmesinden vazgeçmeyi ve yaygın özelleştirilmeleri başlatmayı planlıyor. Bu konudaki fikir babası ise adı kamu fonlarıyla ilgili bir rüşvet olayına karışmış olan Şikago Okulu’na mensup, aşırı serbest piyasacı, sağcı ekonomist P. Guedes.  Guedes sosyal nitelikteki kamu harcamalarının büyük ölçüde kısılmasını, özelleştirmeleri, daha da adaletsiz bir vergi sistemini (düz oranlı vergileme) savunuyor.
Yani Bolsonaro, adil bir sosyo-ekonomik kalkınmaya hiç yer vermediği ekonomik programı aracılığıyla sosyal muhafazakârlık ve aşırı ekonomik liberalizmi sentezliyor. En zengin 6 kişinin 100 milyonun servetine eşit bir servete sahip olduğu bir ülkede (6) böyle bir programın bırakın eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı, halkın en temel ekonomik sorunlarına bile çözüm olamayacağı, hatta bunları daha da derinleştireceği açıktır.

Buna rağmen, statükodan umudunu kesmiş ve ciddi bir ekonomik reformasyon beklentisi içindeki olan, aynı zamanda Kongre’deki sağcı ittifakın bizzat yönettiği ve tek sesli hale getirilmiş büyük medyanın ve Kilisenin manipülatif etkisi altındaki geniş yığınları peşinden sürükleyebiliyor.

“BBB” İTTİFAKI

Bolsonaro’ya müesses nizamın verdiği destekten bir örnek vermek gerekirse, ülkedeki aşırı sağcıların birçoğu Evanjelist gelenekten geliyor. Ülkede 600 adet Hristiyan TV ve radyo kanalı var. Bunlardan Rede Record ülkenin ikinci büyük TV kanalı ve Evanjelist Kilisesi mensubu milyarder Edir Maçedo’ya ait. Ayrıca bu yapı Kongre’de BBB Sağcı Koalisyonunu (Mermi, İncil ve Et)  kurdurarak ciddi bir politik güce sahip oldu. Öyle ki BBB’nin önerisiyle Brezilya yerlilerinin toprakları sınırlandırıldı, çitlemeler yapıldı. Yerlilere olan karşıtlığa ek olarak, kürtaj ve homoseksüellik, kadın hakları karşıtlığı biçiminde ortaya çıktılar. Aynı zamanda ülkede silahlanmanın kontrol altına alınmasını istemiyorlar (7).

28 EKİM 2018: ANTİ-FAŞİST GÜÇ BİRLİĞİ BREZİLYA'NIN SON ŞANSI

28 Ekimde Başkanlık seçimlerinin ikinci turu yapılacak. Demokrasi güçlerinin hala Bolsonaro’yu yenme imkânı var.

Güçlü bir sol hareket öncülüğünde, işçi sınıfının önemli bir parçasını oluşturduğu anti- faşist bir birliktelik bunu sağlayabilir, ama neo-liberal dönüşüm sırasında bu solun maddi temelleri büyük ölçüde erozyona uğradı. İP ve Rousseff yönetimi sınıfı güçlendirmeyi asla göze alamadı, tersine küçük küçük yasal iyileştirmelere ve düzenlemelere başvurarak sınıfı pasifize etti (8).

Buna rağmen, tehlikenin farkında olan anti- faşist güçler ikinci tur için işbirliği yapmaya hazırlanıyorlar. Brezilya Sosyalist Partisi ve Sosyalizm ve Özgürlük Partisi, bu seçimlerin faşizme ve darbeye karşı mücadele açısından çok önemli olduğunu belirterek adaylar içinde İP’in adayı olan ve ilk turda yüzde 29 oy alan Haddad’ı destekleyeceklerini açıkladılar. İlk turda adayı üçüncü gelen ve yüzde 12,5 oy olan Demokratik Emek Partisi de Haddad’ı destekleyeceğini açıkladı. Haddad ayrıca sandığa gitmeyenlerin, diğer küçük partilerin adaylarına oy veren seçmenlerin oylarını alma gayreti içinde (9). Bolsonaro’nun karşısında hala yüzde 54’lük bir çoğunluğun mevcut olması umudu yükseltiyor.

BRASİLİA’DAN ANKARA’YA ORTAK YÖNLER

Brezilya’daki İP önderliğindeki koalisyonların ve Türkiye’deki tek başına AKP iktidarlarının birbirinden farklı özellikler taşıdığı kuşkusuz. İP yüzünü sola dönmüş, solda konumlanan bir parti iken, AKP Türkiye’de milenyumun ilk neo liberal ve neo muhafazakâr partisi, yani sağda konumlanan bir parti.

Buna rağmen iki partinin ortak özellikleri var. Öncelikle, her ikisi de 15 yıldır iktidarda. İkinci olarak her iki parti de pragmatik bir popülist ajandaya sahip. Yani emperyalist –kapitalist sistemi karşılarına almadan, onun neo liberal versiyonu ile kavga etmeksizin, yoksullara dönük kısmi iyileştirmelerle, yani popülist politikalarla halkın desteğini alabilmeleri her ikisinin de ortak özelliği. Aradaki fark, İP’in sol bir popülizmi, AKP’nin sağ bir popülizmi uygulamakta olması. Ortak nokta ise sonuçta sağ ya da sol bu popülist pragmatizmin çözüm olmadığının ortaya çıkması.

Üçüncü olarak, her ikisi de lehte uluslararası konjonktürden (bol yabancı kaynak, düşük faizler gibi) bol bol faydalandılar, ama bu koşullar tersine dönmeye başlayınca her ikisi de başta ekonomik olmak üzere, çoklu krizlere girdiler. Bunun sonucunda İP tek başına iktidar olamaması yüzünden içinde yer aldığı koalisyona yansıyan sınıf çatışmalarından etkilendi ve giderek taban kaybetti. Benzer bir biçimde AKP iktidarı izlenen birikim stratejisi tersine dönen koknjonktür yüzünden iflas edince krizlere girdi, taban yitirmeye başladı.

Son olarak, her iki ülke de hızla aşırı sağa, otoriter ve totaliter bir rejim değişikliğine savruluyor.  Brezilya’da bu muhalefet hareketi aracılığıyla gerçekleşirken, Türkiye’de iktidar bloğunun kendi içinden oluyor.

………
(1) Alfredo Saad-Filho,  Social Policy Beyond Neoliberalism: From Conditional Cash Transfers to Pro-Poor Growth, http://dx.doi.org (July 2016).
(2)  di Alfredo Saad Filho,   Brazil: Social Change from Import-Substitution to Neoliberalism and the ‘Events of June’ , http://www.nuvole.it/wp/7-brazil-social-change-from-import-substitution-to-neoliberalism-and-the-events-of-june-2 (20 October 2015).
(3) EPA-EFE/Fernando Bizerra , Brazil faces two very different economic models in Bolsonaro and Haddad, https://theconversation.com (11 October 2018).
(4) Pedro Mendes Loureiro, Alfredo Saad-Filho,  “The Limits of Pragmatism: The Rise and Fall of the Brazilian Workers’ Party (2002-2016)”, http://eprints.soas.ac.uk (2018).
(5) Agm.
(6) EPA-EFE/Fernando Bizerrai, agm.
(7) Roxana Pessoa Cavalcanti, “How Brazil’s far right became a dominant political force”, https://theconversation .com (January 25, 2017).
(8) di Alfredo Saad Filho, agm.
(9) https://mronline.org/2018/10/11/brazil-left-unites-in-support-of-haddad-as-candidate-works-to-woo-voters.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder