"ENFLASYONLA TOPYEKÛN MÜCADELE
PROGRAMINİN" TOPYEKÛN OLMAYAN ETKİLERİ
Mustafa Durmuş
11 Ekim 2018
Çok iddialı bir adı var iki gün önce
açıklanan programın: Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı. Böyle bir adla
açıklandığı için de haklı olarak kapsamlı ve tutarlı bir program bekliyorsunuz.
Ancak durum hiç öyle değil. İki ay
süreli, 50 üründe yüzde 10 fiyat indirimi, kredi faizlerinde yüzde 10’luk bir
faiz indirimi ve bekleyen KDV ödemelerinin yapılması gibi kabaca dört önlemde
özetlenebilecek minik bir programla karşı karşıyayız.
Her ne kadar bu programı hazırlayanlar
topyekûn sözcüğünü kullanarak bunu adeta bir ulusal seferberlik olayı gibi
sunmuş olsalar da, bu seferberlikte fedakârlık beklenenler arasında hemen tüm
toplumsal kesimler var ama siyasal iktidarın kendi yok.
Örnek olarak işletmelerden indirim,
halktan anlayış bekleniyor ama hükümet kendi belirlediği doğal gaz ve elektrik
fiyatlarında her hangi bir indirime gitmiyor. Sadece kesin söz vermemekle
birlikte bu yılsonuna kadar bu ürünlere zam yapılmayacağını söyleyebiliyor.
Üstelik bundan sadece 10 gün kadar önce bu iki ürüne de en az yüzde 10 oranında
zam yapılmış olduğu gerçeği ortada iken.
BENİM DIŞIMDA HERKES SORUMLU !
Programda, siyasal iktidarın bu denli
yüksek bir enflasyonun nedenlerini açıklayan bir çözümlemesi mevcut olmadığı
gibi bu konuda da her hangi bir özeleştirisi yok.
Oysa tarım ve hayvancılıkta
sektörlerindeki üretim faaliyetlerini durma noktasına getiren neo liberal
tarımsızlaştırma politikaları, yapılan büyük çaplı özelleştirmeler, yabancı
kaynakla sürdürülen inşaata dayalı büyüme stratejisi gibi faktörler yüksek ve
kalıcı enflasyonun asıl-yapısal nedenlerini oluşturuyor.
Dövizin kurundaki sadece 9 aylık
süredeki yüzde 40’ı aşan yükseliş ve faiz oranlarındaki artış enflasyonun
konjonktürden kaynaklanan nedenlerinden bazıları.
Hem yapısal hem de konjonktürel nedenler
enflasyonu arz yönlü ya da maliyet yönlü olarak artırdı. ÜFE (yüzde 46) ile
TÜFE (yüzde 25) arasında 21 puan gibi yüksek bir farkın bulunması da
maliyetlerdeki artışın ne denli önemli olduğunu gösteriyor.
Yani şirketlere verilen talimata rağmen
bu fark süreç içinde tüketici fiyatlarına yansıtılacaktır. Çünkü kapitalist
piyasa mekanizmasının kendi kuralları var ve siyaset buna ancak kısmen etkide
bulunabiliyor.
Diğer yandan Kredi Garanti Fonu (KGF)
aracılığıyla son iki yıldır pompalanan banka kredilerinin yarattığı tüketim
harcamaları artışı enflasyonu talep yönlü artıran bir başka faktör.
Arz (maliyet) ve talep yönlü faktörlerin
hepsi bu süreçte ülkeyi yöneten siyasal iktidarın ve kurulmakta olan ‘Yeni
Rejim’in sorumluluğu ve kontrolündeydi. Yani, bu gelişmelerden ilk sorumlu
tutulması gereken doğal olarak siyasal iktidardır, hükümettir.
Ama “topyekûn program”, “enflasyonla
mücadele sadece devletin işi değildir, herkes elini taşın altına sokmalı” gibi
açıklamalar bu sorumluluğu muğlaklaştırıyor. Belki de bu nedenle bu ifadeler
programa özellikle yerleştirildi. Böylece son zamanlarda her konuda olduğu
gibi, siyasal iktidar sorumluluğunu kendi üzerinde bir çırpıda atıveriyor.
Ancak programın özünü oluşturan
“beklentiler” ve “güven” gibi konularda bu davranışın pek de olumlu bir etkide
bulunduğunu ileri sürebilmek zor.
İKİ AYLIK BİR MÜCADELE PROGRAMI OLUR MU?
Enflasyon tanımı ile başlarsak,
enflasyon fiyatlar genel seviyesinde (TÜFE ile gösterilen) bir kerelik değil,
sürekli artışları anlatır. Oysa programa göre yapılacak indirimler sadece iki
aylığına yani bir nevi belirli bir süreliğine yapılacak.
Gerçekten bu indirimler yapılacak mı
şimdiden bilmek mümkün değil. Bu nedenle de Hükümet bu işin kontrolünü zabıtaya
ya da kolluğa bırakmış görünüyor (1).
Ayrıca iki aydan sonrası belirsiz.
Program devam edecek mi, hali hazırda stagflasyona girmiş bir ekonomide böyle
bir program ekonomik krizi daha da derinleştirmez mi, gibi soruların yanıtları
yok.
Oysa yüzde 25 gibi bir oranla son onlu
yılların en yüksek enflasyonu ile karşı karşıyayız. Böyle bir gidişat iki aylık
bir süre için süpermarketlerin kendilerinin belirleyecekleri ve sayısı 50 ile
sınırlı olan ürünlerde yapılacak yüzde 10 gibi cüzi bir indirimle nasıl
durdurulabilir?
Üstelik alış veriş yapanlar, özellikle
de gıda ürünlerinde yüzde 70-80’leri bulan fiyat artışlarının olduğunu
biliyorlar. Yani yakın bir zamana kadar 10 liraya aldığınız bir ürün şimdi 18
lira ise bundan yapılacak yüzde 10’luk (yani 1,8 liralık) bir indirimle yeni
fiyat olan 16,2 lira kimin derdine çare olabilir ki?
YENİ ASGARİ ÜCRET ENFLASYON ORANINA GÖRE BELİRLENECEK
Büyük bir olasılıkla program uygulanıp,
enflasyon sepetinde yer alan seçilmiş 50 üründe (toplam ürün sayısının yaklaşık
sekizde biri) en az yüzde 10 indirim yapıldığında TÜFE’nin değeri bir miktar
düşecek ve örneğin Ekim-Kasım aylarının enflasyonu daha düşük çıkacaktır.
Bu düşüşün hem sermaye hem de siyasal
iktidar açısından önemi ortada. Her yıl sayıları yaklaşık 7-7,5 milyonu bulan
asgari ücretli için Aralık ayı sonuna kadar asgari ücret yeniden belirleniyor.
Bu hesaplamada resmi enflasyon oranı baz
alınıyor.
Yani enflasyon ne kadar düşük çıkarsa asgari ücrete yapılacak zam da o denli düşük kalacak.
Yani enflasyon ne kadar düşük çıkarsa asgari ücrete yapılacak zam da o denli düşük kalacak.
Ayrıca 2,5 milyon civarındaki kamu
emekçisinin yeni yıl zammı da bu enflasyon oranından etkileneceği için
toplamda10 milyon civarındaki emekçiye yapılacak ücret zammı açısından
enflasyon oranı hayati bir önem kazanıyor.
Buradan programın neden iki aylık
yapıldığı ve sonrasına ilişkin her hangi bir saptamada bulunulmadığı
anlaşıldığı gibi, bu programın sınıfsal karakteri de ortaya çıkıyor. Program
işverenleri, sermaye kesimini sevindiren bir program niteliğinde. Bu nedenle de
açıklama yapılırken bu kesimin açıklanan programa yeterince destek verdiğine
tanık olduk.
Diğer taraftan geldiğimiz nokta
itibariyle, artık orta ve uzun vadeli program ve stratejilerin üretilemediği
bir döneme girildiğinin de altının çizilmesi gerekiyor.
HALK SEVİNMELİ Mİ?
Süpermarketlerde raflarda 10-12 bin
kalem ürün var ve bunların sadece 50’sinde yüzde 10 indirim yapılacak. Aslında
günler öncesinden ne yapılacağından haberdar olan bu büyük marketler düne kadar
bunu fiyatladılar ve yeni zamlarını çoktan yaptılar.
Böylece yeni zamlar üzerinden yapılacak
indirim bir aldatmacadan öteye gitmez. Kaldı ki indirim yapılan ürün kalemleri
arasında örneğin halkın uzun bir zamandır yanından dahi geçemediği et gibi
artık lüks sayılan temel gıda ürünleri yok.
Kısaca halkın kısmen de olsa
rahatlayacağını ileri sürmek çok güç. Buna karşılık indirim söylemi ve buna
ilişkin marketlere asılan görseller, basında yer alan haberler halkın böyle bir
indirim psikolojisi altında bu marketlerde daha fazla alış veriş yapmasıyla
sonuçlanabilecek.
Bunun kimin işine yaracağı çok açık.
İşletmeler stoklarını eritecek, cirolarını, kârlarını artıracaklar. Sayıları
10-15 civarındaki bu dev marketler zincirleri için aslında bu da bir can simidi
olarak değerlendirilmeli.
Gelir artışına dayalı olmayan bir tüketim
artışı ise halkın borçlarının daha da artmasına neden olurken, talep yönlü
olarak yakın gelecekteki enflasyon artışının da kaynağını oluşturacak.
FAİZLER İNECEK AMA TÜKETİCİYE İNDİRİM YOK !
İktisat derslerinde öğretildiği üzere,
enflasyonla mücadele söz konusu ise sadece tüketicilerin değil, yatırımcıların
da harcamalarını kısması gerekir. Böylece toplam talebin azaltılarak fiyatların
baskılanması hedeflenir. Bu yüzden de faizleri düşürmek değil, yükseltmek
gereklidir.
Diğer taraftan programda önerilen şey
bunun tam tersi. Kredi faizlerinin oranı (1 Ağustos’tan itibaren kullanılan)
yüzde 10 azaltılacak. Bunun iki nedeni olabilir. Ya programı hazırlayanlar
yüksek faizin enflasyonun nedeni olduğunu ileri süren otoritenin görüşünü aynen
paylaşıyorlar (bu bağlamda Merkez Bankası’nın aksi yöndeki görüşü önemini
yitiriyor) ya da ticaret ve sanayi sermayesine bu programa destek olmaları için
bir gül dalı uzatılıyor.
Faizleri indirecek olan bankaların bu
indirim karşılığında karşılaşacakları kaybı nasıl telafi edecekleri, kimlere
yansıtacakları önemli. Aslında yansıtacakları kesim belli. Çünkü programda bu
kesimin kredi faizlerinde bir indirim öngörülmüyor. Yani sayıları onlarca
milyonu bulan tüketicilerden, bizden söz ediyoruz.
Programda tüketici kredisi, ihtiyaç
kredisi, konut kredisi veya kredi kartı kullanıcılarına fiilen uygulanan aylık
yüzde 3’e dayanan kredi faizlerinin hafifletilmesine yönelik her hangi bir
indirim yok.
Sanayicinin, tüccarın ve esnafın
azaltılan faizinin yükünü bankalar üstlenmeyecek ve bunu artan tüketici kredisi
faizleri ve komisyonlarla tüketicilere kaydıracaktır. Alın size programın
sınıfsal niteliğine ilişkin bir sonuç daha.
SERMAYEYE 150-200 MİLYAR LİRALIK KDV İADESİ YAPILACAK
Sermaye kesimine bu program altında verilen
bir diğer söz KDV alacaklarının iki ay içinde onlara geri ödeneceği sözü. Bu
iade tutarının 150-200 milyar lira arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu
alacakların geri ödenmesinin enflasyonla mücadeleyi güçlendirmeyeceği,
zayıflatacağı ortada.
Zira bu iadeler bu firmalarda bir
genişleme, bu da talep artışı ve böylece fiyat artışı etkisi yaratacaktır. Bir
kez daha sermaye yanlısı bir program karşımıza çıkıyor.
Ayrıca bu ödemeler devletin kasasından
çıkacağı için hali hazırda iki katına çıkmış olan bütçe açığı daha da artacak,
bu da enflasyonu körükleyeceği gibi seneye artacak kamu borçlanması gereğince
kamunun kredi kullanımı da artacak.
Bir süredir reel yatırımlardan ziyade
Hazine’yi fonlayan bankalar artık giderek daha çok devlete borç verecek,
faizler artacak. Bankalara da gün doğmuş olacak.
Böylece bu programın aslında enflasyonla
mücadele adını taşımasına rağmen, gerçekte kriz içinde debelenen ekonomiyi,
durgunluktan çıkartacak önlemler öngördüğü ortaya çıkıyor. Yani adı enflasyonla
mücadele olsa da yeni yıldan itibaren enflasyonu daha da körükleyen bir
programa dönüşebilir.
Diğer taraftan bu yapılırken, bugün
yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı genelgesine göre (2), devletin yeni yatırımları
durdurulacak. Yani özel sektör desteklenirken, kamu ekonomiden iyice çekilecek.
Bunun öncelikle kamuda iş olanaklarının iyice azalacağı anlamına geldiği açık.
OLUMLU BEKLENTİ "GÜVEN" İLE OLUŞTURULABİLİR !
Stok eritme etkisi, faiz indirimi, KDV
iadeleri gibi sermaye kesimimin kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılayabilecek gibi
dursa da bu program ekonominin aktörlerinde yaratmak istediği güveni
yaratabilecek mi?
Program bildik anti enflasyonist maliye
ve para politikalarını reddederken, asıl olarak iktisatta “beklentiler modeli”
olarak da anılan bir modeli esas alıyor. Buna göre eğer ekonominin temel
aktörleri (tüketiciler, firmalar, piyasalar) enflasyonun düşeceğine
inanırlarsa, böyle bir beklenti içine girerlerse enflasyon düşürülebilir (3).
Ekonominin psikolojik faktörler de dâhil
olmak üzere çok sayıda faktörden etkilendiği gerçeğinden hareketle bu bakışta
haklılık payı olduğu ileri sürülebilir. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için
siyasete ve siyasal iktidara güven duyulması önkoşuldur.
Yani hem ekonomideki hem de demokrasi,
hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler gibi konularda belirsizlikleri ve
riskleri ortadan kaldıran bir güven yaratılmak zorunda.
Belki de bu programın kendi içinde en
yumuşak karnı burası. Ülkenin demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi konulardaki
karnesi biliniyor. Neredeyse bütün ekonomik kararların tek bir merkezden
alındığı, ülkeye ait bütün mali kaynakların tek bir merkeze bağlandığı yeni bir
rejim yaşıyoruz.
Bu arada karar alıcılar konusundaki
güven duygusunun en çok aşındığı bir dönemden geçiyoruz. Öyle ki McKinsey
olayında da yaşandığı gibi bir Bakanın yaptığı anlaşma üç gün sonra en tepeden
gelen bir müdahale ile bozulabiliyor. YEP açıklanıyor, enflasyon oranı yüzde
20,8 olarak ilan ediliyor, daha bir hafta geçmeden bu oran yüzde 25 olarak
düzeltiliyor.
Böyle bir durumda yerli ve yabancı
piyasa aktörlerinin, irili ufaklı işletme sahiplerinin duyması gereken ve
beklenti modelinin özünü oluşturan bu güven nasıl oluşturulacaktır? Belki de bu
bilindiğinden, bu kesimlere faiz indirimi, KDV iadesi gibi teşvikler sunularak
tepkileri hafifletiliyor.
Halkın payına düşen
ise büyük olasılıkla gelecek yıldan itibaren daha da artacak olan işsizlik,
yoksulluk ve borç yüküne ilave olarak hız kesmeyecek olan enflasyon ve hayat
pahalılığı olacaktır.
…………
(2) 2019-2021 Dönemi
Yatırım Programı Hazırlıkları ile İlgili 2018/12 Sayılı Cumhurbaşkanlığı
Genelgesi, http://www.resmigazete.gov.tr.
(3) https://larspsyll.wordpress.com/…/david-k-levine-is-totally…
(14 February, 2012).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder