2020 BÜTÇESİ ÜZERİNE BAZI NOTLAR (2)- Halkın üzerindeki vergi yükü daha da artacak
Mustafa Durmuş
6 Aralık 2019
Türkiye, emekçilerin üzerindeki vergi
yükünün en fazla olduğu, dolayısıyla da vergi adaletsizliğinin en yoğun
yaşandığı ülkelerin arasında ilk sıralarda yer alıyor.
Öyle ki 35 OECD ülkesi içinde vergi
kaması (Vergi kaması = Gelir Vergisi + SGK primleri – devlet yardımları / brüt
ücret + işveren SGK primi katkısı) en yüksek 18. ülke konumunda.
Örnek olarak, iki çocuklu bir işçi için bu oran yüzde 36,4. OECD ortalaması ise yüzde 26,6. İki çocuklu bir işçinin vergi yükü yüzde 25,3 (OECD’de ikinci en yüksek ülke). OECD ortalaması ise yüzde 14,3. (1)
Örnek olarak, iki çocuklu bir işçi için bu oran yüzde 36,4. OECD ortalaması ise yüzde 26,6. İki çocuklu bir işçinin vergi yükü yüzde 25,3 (OECD’de ikinci en yüksek ülke). OECD ortalaması ise yüzde 14,3. (1)
Kısaca kurumlar vergisinin oranının
yüzde 20 olduğu (efektif oranın yüzde 10’u bulmadığı) ülkede emek üzerindeki
yük bunun en az iki katı.
Türkiye’de bu yükün OECD ortalamasının
en az üçte biri oranında daha fazla olmasının nedeni, bir kısmı sosyal
transferler olarak da adlandırılan “devletçe sunulan yardımların” yok denecek
kadar az olması.
Ortalama bir Türkiyeli işçi, örneğin
Fransa ya da İsveç gibi, bizdeki vergi yükünün en az iki katına sahip bir
ülkedeki bir işçiden çok daha fazla net vergisel yük altında kalıyor. Çünkü bu
ülkelerde işçilere sunulan ücretsiz ve nitelikli kamusal hizmetler ve devlet yardımları
ödedikleri verginin net yükünü büyük ölçüde ortadan kaldırıyor (2).
2020 BÜTÇESİ VERGİ GELİRLERİ YÖNÜNDEN DE ADALETSİZ BİR BÜTÇE
Toplam vergi gelirleri içindeki payları
yüzde 66’yı bulan ÖTV, KDV gibi vergiler Gelir Vergisi gibi vergilerle kıyaslandığında
göreli olarak çok daha adaletsiz vergiler.
Bu vergiler geniş yığınların kullandığı
her türlü mal ve hizmet üzerinden alınıyorlar. Genelde bu vergilerde yoksullar
lehine istisna ya da muafiyetlere yer verilmiyor ve artan oranlı olarak
düzenlenmiyorlar, bu nedenle de halkın üzerinde kalıyorlar.
Öyle ki Türkiye’de et, süt, eğitim,
sağlık gibi halk için zorunlu nitelikteki mal ya da hizmetlerde KDV oranı yüzde
8 iken, pırlanta, elmas, kıymetli ve yarı kıymetli ham taşlardan ne KDV ne de
ÖTV, ikisi de alınmıyor.
Üçüncü büyük vergi konumundaki ve toplam
vergi gelirlerinin yüzde 22’sini oluşturan Özel Tüketim Vergisi gelirlerinin
yüzde 48’i petrol ve doğal gaz ürünlerinden, yüzde 33’ü alkollü içkiler ve
tütün mamullerinden ve yüzde 15’i ise motorlu taşıtlardan sağlanıyor. Öyle ki
köylünün kullandığı 1 litre mazot ya da otomobillerimizde kullandığımız 1 litre
benzin için ödediğimiz vergi bunların fiyatının yüzde 60’ını aşıyor.
Böyle vergiler (petrol, alkol ve
sigaradan alınan ÖTV’de olduğu gibi) adaletsizdirler, yani düşük gelirliler bu
yükü daha ağır, yüksek gelirliler ise daha hafif hissederler (regresiflik).
Kolayca yasal mükellefler tarafından nihai tüketiciye, yani bizlere
yansıtılırlar. Yasal olarak başka bir mükellef varken, verginin fiilen
ödeyicisi sıradan insanlar olur.
Bu nedenle de bütçenin vergi yükünü ÖTV
boyutuyla da emekçi halk çekiyor. Enflasyon arttığında bu vergiler de
arttığından, enflasyonun arttığı dönemlerde halkın üzerindeki bu yük daha da
artıyor.
DOLAYSIZ VERGİLER DE EMEKÇİNİN SIRTINDA
Vergi gelirlerinin yüzde 20’sinin biraz
üzerinde bir paya sahip bulunan ve toplam vergi gelirleri içinde ikinci
büyüklükteki Gelir Vergisinin yükü de emekçilerin sırtında. Çünkü bu verginin
neredeyse üçte ikisi emekçiler tarafından ödeniyor.
Gelir Vergisinin bileşenlerine
bakıldığında; bu verginin yüzde 92’sinin stopaj (kaynakta kesme), yüzde 5’inin
beyanname ve binde 3’ünün Basit Usulle toplandığı görülüyor. Stopajın yüzde
65’i ücret stopajlarından geliyor. 2 milyonu aşan ve kâr, faiz ve rant gibi
sermaye geliri elde eden beyannameli mükellefin ödedikleri gelir vergisinin
toplam vergi gelirleri içindeki payı sadece yüzde 1. (3)
Sermaye sahiplerinin üzerindeki vergi
yükünün bu denli düşük olmasının nedenlerinin başında ise sadece bu kesimin faydalanabildiği;
vergi kaçırma, vergi afları ve vergi uzlaşmaları ve yaygın muafiyetler,
istisnalar, vergi indirimleri ve ertelemeleri (vergi harcamaları) geliyor. Öyle
ki 2020 yılında vergi harcamaları adı altında çok büyük kısmı sermaye geliri
elde edenlerden olmak üzere alınması gereken vergi alınmayacak.
2020 YILINDA YENİ VERGİLER VE YENİ YÜKLER GELİYOR
2020 yılında siyasal iktidar 785 milyar
liralık vergi (yani bu yıldakinden 28 milyar lira daha fazla) toplamayı
amaçlıyor. Ayrıca bütçe açığını 139 milyar lirada (bu yıldakinden 58 milyar
lira fazla) tutmayı hedefliyor. (4)
Durum böyle olunca neden yeni vergilerin
gündeme getirildiği, cezalara yapılan zamların neden resmi enflasyon oranının
neredeyse üç katına yakın bir oranda belirlendiği ve elektrik, doğal gaz gibi
temel hizmetlere neden sürekli zam yapıldığı ve bundan sonra da yapılacağı da
anlaşılıyor.
Yeni vergi kanunları getiren düzenleme
aynı zamanda; hem ülke ekonomisinin ve kamu maliyesinin ne kadar sıkıntılı bir
durumda olduğunun, hem (düzenlemelerin kendi iç tutarsızlıkları ve iktidarın iç
çatışmalı halinin belirginleşmesi nedeniyle) bu durumun mevcut siyasal yapı ile
aşılmasının ne denli zor olacağının, hem de yakın gelecekte halkımızın yeni
vergilerin ve mali yüklerin altında nasıl daha da yoksullaşacağının ipuçlarını
veriyor.
Kısaca üç yeni vergi geliyor: Dijital
Hizmet Vergisi (yüzde 7,5), Konaklama Vergisi (yüzde 2,0) ve Değerli Konut
Vergisi (binde 3 - yüzde 1). Bu vergilerden yerel yönetimlere her hangi bir pay
verilmeyeceği kanunda belirtiliyor. (5)
Bu vergilerin dolaylı vergilerin payını
daha da artırarak vergi yükünün halkın üzerinde iyice yığılmasıyla sonuçlanması
kaçınılmaz. Çünkü dijital ortamda sunulan ve hayatımızın bir parçası haline
gelen tüm hizmetlerden ve örneğin pansiyonlardaki konaklamadan dahi vergi
alınacak.
Değerli Konut Vergisi ile 5 milyon
liralık konutu olandan artan oranlı gibi görünen bir verginin alınması servet
sahibi zenginin vergilendirileceği gibi bir algı yaratsa da gerçek öyle değil.
Çünkü örneğin 5 milyon liranın altında değere sahip 500 konutu olan bir zengin
müteahhitten bu vergi alınmayacak. Yani bu vergi bir göz boyamadan ibaret.
Ayrıca Gelir Vergisi Kanunu’nda
belirtilen ve en üst gelirlilere (500 bin TL üzeri) uygulanan vergi oranı yüzde
35’ten yüzde 40’a çıkartıldı. Ancak ücret gelirleri açısından ücretliler lehine
olan indirimin sadece 4,000 lira olması bir yana, yılda 500,000 liranın
üzerinden ücret geliri elde edenler asıl olarak az sayıda, şirketlerin üst
düzey yöneticileri konumundakiler.
Kaldı ki sermaye geliri elde edenler o
kadar çok muafiyet ve indirimden yararlanıyor ki ödedikleri efektif verginin
oranı yüzde 20’lere kadar düşüyor.
Yani bu düzenleme hali hazırda ikinci
gelir diliminden vergilendirilen asgari ücretliler ve biraz üzerinde ücret geliri
elde edenler için bir iyileştirme sağlamıyor.
Kambiyo işlemlerinde Banka ve Sigorta
Muameleleri Vergisi (BSMV) binde 1’den binde 2’ye çıkartıldı. Çalışanlarına bir
günde bedeli 10 lirayı aşmamak kaydıyla toplu taşım kartı ya da bileti veren
işverenlerin bu ödemeleri Gelir Vergisinden istisna tutuluyor.
Vergi zıyaı cezalarında ise (ilk defa
işlenip işlenmediğine bakılmaksızın) yüzde 50’ye kadar indirim yapılacak. Yani
Değerli Konut Vergisi ile bir rant vergisi alınıyormuş gibi yapılırken,
şirketlere ve beyannameli mükelleflere sağlanan kolaylıklara devam edilecek.
HAZİNE’NİN BORÇLANMA LİMİTİ ARTIRILDI
Hazinenin net borçlanma limiti artırıldı
( bu yıl için ilave 70 milyar TL borçlanma imkânı verildi). Yani siyasal
iktidar sadece ağır dolaylı vergiler ve temel mal ve hizmetlerin fiyatlarına
yapılan zamlarla değil, giderek artan borçlanmayla sürekli olarak artan bütçe
açıklarını kapatmak için halktan kaynak transfer etmeye devam edecek.
Yeni vergiler ve vergi düzenlemelerinden
siyasal iktidar 6 milyar TL gelir elde etmeyi beklerken, gelecek yıl vergi
harcaması adı altında çok büyük kısmı kâr, faiz, kira gibi sermaye geliri elde
edenlerden olmak üzere alacağı 195,6 milyar TL’lik vergiyi almaktan vazgeçecek
(6).
Emeklilikte Yaşa Takılanların
(EYT’liler) haklı taleplerinin yerine getirilebilmesi için sadece 26,1 milyar
liralık bir kaynak gerekiyor. Asgari ücretin vergi dışı bırakılması halinde ise
yaklaşık 30-40 milyar liralık bir vergi kaybı söz konusu. İktidarın tahsil
etmekten vazgeçtiği vergi miktarı ise bunların neredeyse 6-7 katı. Kaldı ki bu
kayıp sermayeden, servetten ve rantiyeden daha fazla vergi alınarak rahatlıkla
telafi edilebilir.
Buna rağmen bu haklı talepler
reddediliyorsa meselenin kaynak sıkıntısı ya da ekonomi ve maliye biliminin
gerekliliği gibi kavramlarla açıklanabilmesi mümkün değil.
VERGİLEME AYNI ZAMANDA POLİTİK BİR TERCİH
Konunun özünde vergilemenin, tıpkı kamu
harcamaları gibi sınıflar arasındaki kavganın temel alanlarından biri olduğu
gerçeği yatıyor. Kısaca, siyasal iktidarlar üzerinde etkili olan egemen sınıf
ya da kimlikler vergi politikalarının nasıl olacağı üzerinde de etkili
oluyorlar.
Ayrıca vergilemeye ilişkin tartışmaların
nesnel olması mümkün değil. Sınıfsal çıkar farklılıkları, ideolojik
farklılıklar ve değer yargıları vergi politikaları üzerinde belirleyici öneme
sahipler.
Bu bağlamda vergileme meselesi aynı zamanda politik bir tercih meselesidir.
Bu bağlamda vergileme meselesi aynı zamanda politik bir tercih meselesidir.
Nitekim politikayı yönetenlerin ve
onların temsil ettikleri sosyal sınıf ve kimliklerin tercihleri hem vergileme,
hem de kamu harcamalarının belirlenmesinde, kısaca bütçenin belirlenmesinde
etkili oluyor. Bu yüzden de çok daha farklı sınıfsal temele oturan bir siyasal
iktidar altında çok daha farklı vergi ve bütçe politikalarının uygulanabilmesi
mümkün.
DAHA AZ VERGİ YÜKÜ İÇİN SAVAŞ YERİNE BARIŞ GEREKLİ
Verginin zorunlu bir ilişkisinin olduğu
bir unsurun da altını çizmek gerekiyor. Tarihe baktığımızda Roma İmparatorluğu
döneminden günümüze, yani gönüllü bağışlardan zorunlu vergilemeye geçiş
sürecinde kalıcı vergileri ortaya çıkaran en önemli faktörün savaşlar olduğunu
görürüz. Örnek olarak modern anlamda Gelir Vergisi ilk kez ABD’de 1913 yılında,
Birinci Dünya Savaşının finansmanını sağlamak için gündeme getirildi.
Bu yüzden savaş harcamaları ya da
günümüzdeki tanımıyla savunma veya güvenlik harcamaları ne kadar fazla olursa
vergi de, verginin getirdiği yük de o kadar fazla oluyor.
Verginin yükünün emeğin üstüne yıkıldığı
mevcut vergi sistemleri altında ise böyle harcamaların karşılanabilmesi ancak
halkın daha fazla vergilendirilmesiyle mümkün oluyor. Kısaca siyasal iktidarlar
bu tür harcamalara ne kadar eğilimli iseler, o kadar fazla kaynak yaratmak
zorunda kalıyorlar. Bu da bir yandan halkın üzerindeki vergini yükü de o denli
artırırken, diğer yandan yeni borçlanmaların yapılmasına neden oluyor.
MAGNA CARTA: “KRAL DAHA AZ SAVAŞSIN…”
Nitekim Bütçe Hakkının ortaya çıkışı
demek olan Magna Carta’ya (1215) bakıldığında, bunun Britanya Kralı Charles’in
savaş çıkartma yetkisini kısıtlamak, yani onun daha fazla savaşarak halktan
daha fazla vergi toplamasını önlemek için gündeme getirildiği anlaşılıyor. (7)
Bu nedenle de (çıkış kaynağı savaşlar
olmasından ötürü) savaşlar ile vergi doğrudan ilişkili ise, tersinin de geçerli
olması, yani verginin barışla da doğrudan ilişkisinin olması gerekir. Çünkü her
türden barış (toplumsal barış dâhil) vergiye olan ihtiyacı azaltır. Yani halk
daha az vergi ödemek istiyorsa barışı daha fazla savunmak zorunda.
Günümüzde çağdaş vergileme ilkeleri
arasında; eşitlik, adalet, harcamalarda dürüstlük ve vergiye demokratik gönüllü
katılım kadar, işte bu nedenle, barış da zorunlu bir vergi ilkesi olarak
savunuluyor artık.
…devam edecek
DİP NOTLAR:
(1) OECD, Taxing Wages, 2017.
(2) https://taxfoundation.org/taxing-high-income-2019 (5 Aralık 2019).
(2) https://taxfoundation.org/taxing-high-income-2019 (5 Aralık 2019).
(3) Muhasebat Genel Müdürlüğü, www.muhasebat.gov.tr ve Gelir İdaresi Başkanlığı
Faaliyet Raporlarından tarafımızca hesaplanmıştır.
(4) 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve Bağlı Cetveller.
(5) Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/2312 - Kasım 2019).
(6) 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve Bağlı Cetveller.
(7) Richard Murphy, The Joy of Tax, Corgi Books, 2015, s. 155-157.
(6) 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve Bağlı Cetveller.
(7) Richard Murphy, The Joy of Tax, Corgi Books, 2015, s. 155-157.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder