TÜİK
“Kral Çıplak” dedi!
Mustafa
Durmuş
27
Ocak 2021
TÜİK geçen yıla ilişkin il bazında GSYH gerçekleşmelerini (1) açıkladı.
“Milli Gelir” olarak da bilinen ve bir yılda bir ülkede üretilen mal ve
hizmetlerin parasal (piyasa) değerlerinin toplamını gösteren GSYH bir ülkenin ekonomik
refahının en önemli göstergesi olarak kabul ediliyor.
Bu hâsıla hızlı büyüdüğünde hükümetler kendilerini çok başarılı sayıyor. Diğer yandan bu hâsıla ya da gelirin nasıl bölüşüldüğü, büyümenin hızı kadar, hatta ondan çok daha önemli. TÜİK’in sözü edilen bülteninde bu bölüşüme ilişkin veriler mevcut. Buna göre:
En yüksek payı (tahmin edilebileceği gibi) yüzde 30,7 ile İstanbul aldı (1 trilyon 327 milyar 452 milyon TL). İstanbul'u, yüzde 9,2 ile (395 milyar 731 milyon TL) Ankara ve yüzde 6,1 ile (263 milyar 38 milyon TL) İzmir izlerken; son üç sırada 4 milyar 134 milyon TL ile Tunceli, 3 milyar 399 milyon TL ile Ardahan ve 2 milyar 840 milyon TL ile Bayburt geliyor.
Bu arada “en büyük beş ilin, toplam gelirin yüzde 53,7'sini aldığının”
altını da çizelim. Yani ülke genelinde milli gelir ya da toplumsal refah belli
merkezlerde toplanmış durumda. Bu çok önemli bir çarpıklık göstergesi.
Ağrı’nın
geliri İstanbul’un gelirinin beşte birinden az
Ancak bunun kadar önemli bir başka sorun daha var. İllerde kişi başına
düşen (ya da düşmeyen) hasılanın ya da gelirin dağılımı.
Kişi başına GSYH’de İstanbul 86 bin 798 TL ile ilk sırada yer alırken, onu
81 bin 228 TL ile Kocaeli ve 71 bin 27 TL ile Ankara izledi. Son üç sırada ise;
18 bin 708 TL ile Van, 17 bin 465 TL ile Şanlıurfa ve 16 bin 727 TL ile Ağrı
gibi iller yer alıyor.
Bir konuyu netleştirelim: Milli gelir, yurt çapında da, illerin kendi
içinde de eşit dağılmıyor. Buna rağmen, sanki eşit dağılıyormuş gibi sunuluyor
(dolayısıyla da bizi yanıltıyor). Bunun sonucunda böyle büyük boyuttaki gelir
eşitsizlikleri gizlenmiş oluyor.
Bu yanılsamaya rağmen (yani eşit dağıtılmış olarak kabul etsek dahi), bir
gerçek yüzümüze çarpıyor:
Geçen yıl Ağrı'da yaşayan bir yurttaşımız İstanbul’da yaşayan bir
yurttaşımızın elde ettiği gelirin beşte birinden az bir geliri elde edebildi (yüzde
19). Buna uygun olarak hayatını sürdürmeye çalıştı.
Bu noktada şöyle bir itiraz gelebilir: “Sözü edilen Doğu ve Güney Doğu’daki
bu illerde yaşam İstanbul’a göre daha ucuzdur (örneğin ev kiraları ve gıda
gibi). Bundan emin olamayız. Buna rağmen yaşamın bu bölgelerde daha ucuz
olduğunu kabul etsek dahi eşitsizlikler azalmıyor.
Bunu da yine TÜİK’in 4 Kasım 2015 tarihinde yayımladığı bir bültende (2) yer
alan ve bölgelere ve illere göre tüketim harcamalarının dağılımını içeren araştırmasından
görebiliyoruz.
İstanbul
Kuzey Doğu Anadolu Bölgesinin 13 katı daha fazla tüketiyor
Buna göre; (2012-2014) yılları arasında yapılmış olan toplam hane halkı
tüketim harcamalarının yaklaşık yüzde 25’i tek başına İstanbul’da, yüzde
14,6’sı Ege Bölgesi’nde, yüzde 12’si Akdeniz Bölgesi’nde; buna karşılık sadece yüzde
1,9’u Erzurum, Ağrı, Kars ve Iğdır’ın aralarında bulunduğu Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde
gerçekleşti. Buna Ortadoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri de
katıldığında bu oran ancak yüzde 10,7’ ye çıkabiliyor.
Bu bölgelerde tüketim harcamalarının çok önemli bir kısmı konut (kira),
gıda gibi kalemlere ayrıldığından eğitim, eğlence ve kültür gibi harcamalar
için geriye para kalmıyor.
Eğitime
ayrılan pay sadece yüzde 1
Örneğin, eğitim için Kuzeydoğu Anadolu’da ayrılan pay sadece binde 4. Tüm Bölgedeki pay ise sadece yüzde 1,1.
Eğlence ve kültüre ayrılan pay ise yine Kuzeydoğu Anadolu’da yüzde 2’nin
altında (yüzde 1, 9). Tüm Bölge ortalaması ise sadece yüzde 2,3.
Yani hem ekonomik büyümenin temel sürükleyicisi olduğu, hem de refahın
temel göstergesi olduğu kabul edilen tüketim harcamalarından ülkenin Doğu ve
Güneydoğusu payını yeterince alamıyor.
Kısaca, sadece kişi başı gelirde beş katı aşan farklılık değil, tüketimde
de buna yakın oranda ortaya çıkan farklılık ülkenin Batısından Doğusuna ne
kadar büyük bir ekonomik düzey farklılaşması (ya da yoksulluk) içinde olduğunu
gösteriyor. Bunlara, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımı konusundaki
farklılıklar da dâhil edildiğinde, bu ayrışmanın daha da büyük olduğu ortaya
çıkıyor.
“Bölgesel
kalkınma farklılığı” konuyu açıklamaya yetmiyor
Gelir düzeyi farklılığını sadece “bölgesel kalkınma ve gelişme farklılıkları”
ile açıklamak mümkün mü? Ya da bu noktada (farklılıkları azaltmak için) “bölgeye
daha fazla yatırım yapmak” gibi öneriler yeterli mi?
“Bölgesel kalkınma farklılığı” bazı çevreler tarafından çok başvurulan bir
açıklama olsa da, sadece bir sonuç olabilir. Bu sonuca yol açan daha derindeki, temel
ekonomik, politik ve sosyal nedenlerin neler oldukları ortaya konulmalı ve
bunlara uygun çözümler önerilmeli.
Dip notlar:
(1) TÜİK, İl Bazında Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, 2019,
https://www.tuik.gov.tr(27 Ocak 2021).
(2) TÜİK, Hane halkı Tüketim Harcamalarının Bölgesel
Dağılımı Araştırması, Kasım 2015.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder