Serveti neden ve nasıl vergilendirmeliyiz?-Servet yeniden gündemde (1)
Mustafa
Durmuş
3
Ocak 2021
Geride bıraktığımız yıla damgasını vuran olgunun Covid-19 Salgını ve onun neden olduğu ekonomik ve sosyal sıkıntılar olduğu kesin. Üstelik Salgın etkisini bu yıl da sürdürecek gibi görünüyor.
Kuşkusuz Salgının, hem neden olduğu insani kayıpları
azaltmak için yapılan kamusal sağlık harcamaları, hem de Salgın ile derinleşen
ekonomik krizin yaralarının sarılabilmesi için hazırlanan mali destek paketleri
çok ciddi bütçe açıklarına ve devlet borçlanmasında artışlara neden oldu. Bu da
beraberinde, bu açıkların nasıl kapatılacağı sorusunu gündeme taşıyınca, artık
öneminin kalmadığına inanılan servet vergisi yeniden gündeme taşındı.
Servet vergisi uzunca bir süredir gündemde değildi. Öyle
ki 1990’larda dünyada 12 OECD üyesi ülke bu vergiyi uygularken 2017’de bu sayı 4’e
düştü. Bu vergileri kaldırmanın gerekçeleri olarak; verginin ekonomik olarak etkinliğiyle
ve yönetimiyle ilgili sorunlar, verginin yeterince yeniden bölüşümü
gerçekleştirmeye yardımcı olmadığı ve bu vergiden sağlanan gelirin de oldukça
düşük olduğu gibi savlar ileri sürülüyor.(1)
Covid-19
bütçe açıklarını görülmemiş ölçüde artırdı
Salgının devlet bütçesinden sağlık, gelir ve
istihdam programlarını desteklemeye yönelik olarak ayrılan ödeneklerde ciddi artışlara
neden olduğu biliniyor.
Öyle ki 2007-2009 küresel finans krizi sırasında
küresel vergi geliri tahsilatları yüzde 11,5 oranında azalmışken, Salgın
sonrasında bunun çok daha yüksek olması bekleniyor. Ayrıca gelişkin ülkelerdeki
borç/milli gelir oranı yüzde 20 artmış durumda. Azgelişmiş ülkelerde de benzer
bir durum ortaya çıktı. Ancak Salgının tetiklediği ekonomik krizle birlikte bu
ülkelerden sermaye kaçışları-çıkışları hızlandığından bu ülkelerin uyguladığı genişletici
maliye politikaları diğer ülkelere göre çok yetersiz kaldı.(2)
Nitekim IMF azgelişmiş ülkelerde ortalama bütçe
açığının, Salgın yüzünden artan sağlık harcamaları, ekonomiye destek paketleri
ve Salgının neden olduğu resesyon yüzünden azalan vergi gelirleri nedeniyle,
2019 yılındaki yüzde 4,9’dan 2020’de yüzde 10,7’ye çıkacağını tahmin ediyor.
Ayrıca ekonomiye verilen desteklerin orta gelirli ülkelerde milli gelirin yüzde
3,4’üne kadar yükseleceğini ve böylece borç /milli gelir oranının 2019 yılına
göre yüzde 9,6 artacağını tahmin ediyor. (3)
Türkiye’de
mali açık yüzde 100, borç stoku yüzde 27 arttı
Türkiye’de milli gelire oranla 2019 yılında yüzde - 3
olan Genel Devlet Açığının 2020 yılında yüzde- 6,1’e çıkması ve 2019 yılında milli gelire
oranla yüzde 32,5 olan AB tanımlı Genel Yönetim Borç Stokunun 2020 yılında
yüzde 41,1’e yükselmesi öngörülüyor. (4)
Bu durumun Salgının yaralarını sarmakla çok da ilgili
olmadığı görülüyor zira İşsizlik Sigortası Fonu’ndan Salgın nedeniyle
emekçilere, işsizlere, küçük esnafa ve yoksul ailelere verilen 44 milyar
liralık nakit desteği milli gelirin yüzde 1’inin altında kaldı. (5)
İşin kötüsü, iddia edildiği gibi Salgın bu yılın
sonlarına doğru sona erse dahi, ekonomik kriz devam edecek. Çünkü 2008 finansal
krizinden bu yana dünya ekonomisi tam olarak toparlanamamıştı, yani Covid-19
öncesinde ekonomik durgunluk vardı.
Bunun bir nedeni, finansal kriz sonrasında uygulanan
bölüşüm politikalarının geliri emekten sermayeye doğru bölüştürmesi, bunun da
emekçilerin satın alma gücünü, özel tüketim harcamalarını ve böylece efektif toplam
talebi düşürmesiydi. Talebi artırmak için gündeme getirilen kredilendirme/ borçlandırma politikaları ise borç stoklarını,
dolayısıyla da finansal kriz riskini artırdı
Salgın
bitse de ekonomik kriz sürecek
İşte Salgın kapitalizmi böyle bir ortamda yakaladı.
Yani Salgın sona erse dahi, gelir artışına dayanmayan bir tüketim harcaması
artışını esas alan bu paradigma sürdürülemez bir noktaya doğru gittiğinden (bu
paradigma değişmediği sürece) ekonomik kriz devam edecektir. Devletin tüketim
harcamalarını artırarak bu talep açığını kapatması ise Hazinenin içinde
bulunduğu durum nedeniyle çok kolay görünmüyor.
Krizi devam ettirecek olan ikinci etken yatırımların
arz yönlü dışsal şoklar nedeniyle kendini kısa sürede toparlayamayacak olduğu
gerçeği. Yani Salgın sonrasında tüketim talebi eski düzeyine çıksa bile,
yatırım malları üretimi (uzunca bir süre) eski düzeyin altında kalacaktır.
Böyle büyük bir çaplı bir açmazın tarihteki en somut
örneği ABD’deki 1930 Büyük Depresyonu ’dur. Öyle ki Depresyon sonrasındaki birkaç
yıl içinde tüketim malları sektöründe bir toparlanma yaşanmış olsa da, yatırım
malları sektörü toparlanamadığı için kriz devam etti ve sonunda İkinci Dünya
Savaşı sırasında yapılan askeri yatırım ve üretim harcaması artışlarıyla yatırımlarda
ve istihdamda bir toparlanma sağlanabildi. Kısaca ABD ekonomisi savaş sayesinde ekonomik krizden
çıkabildi.(6)
Günümüzde de (Salgını da fırsat bilerek) emekçileri
çağdaş kölelere dönüştüren, doğayı talan etmeyi sürdüren siyasal iktidarların,
savaş biçimindeki çözümlere başvurmasının önünde (milliyetçiliğin tavan yaptığı,
muhalefetin militarist yükselişe destek verdiği bir momentte) ciddi bir engel
bulunmuyor. Yani bu yol onlar için her zaman açık.
Servet
vergisi Covid-19’dan önce gündeme getirildi
Servet vergisi konusunun Covid-19’dan önce,
özellikle de ABD’de Demokrat Partili Başkan adayları tarafından gündeme
getirildiğinin ve bazı akademisyenlerin de 2000’li yıllardan bu yana akademi
dünyasında bunu tartıştığının altını çizelim.
Piketty: küresel servet vergisi şart!
Örnek olarak Thomas Piketty 2014 yılında yazdığı çok
ses getiren kitabında (7); kapitalizmi patrimonyal, oligarşik ve rantçı
eğiliminden kurtarabilmek için bir dizi yeniden bölüştürücü vergi politikası
öneriyor. Bu çerçevede en zenginlerden alınacak olan gelir vergisi oranının
yüzde 80’e kadar çıkartılmasının (bunu daha çok CEO’ların fahiş düzeyde yüksek
ücretlerini vergilemek için öneriyor) yanı sıra milli gelirin yüzde 2’si
oranında gelir yaratacak bir (küresel çapta uygulanması şart olan) artan oranlı
servet vergisi uygulamasının gerekliliğini anlatıyor.
Piketty’e göre kapitalist sistemin devamını ancak
servet ve gelir eşitsizliklerinin azaltılması sağlayabilir. Bunun için de
servetin ve üst gelir gruplarının artan oranlı tarifelerle daha ağır
vergilendirilmesi, böylece düşük gelirliden yana bir yeniden bölüşüm politikasının
uygulanması gerekiyor.
IMF,
JP Morgan, Starbucks: gelir eşitsizliğinin geldiği boyut servet vergisini
gerekli kılıyor
IMF, 2017 yılında ki bir raporunda, değişik çap ve
nitelikteki servet vergileri ile zenginlerden daha yüksek oranda vergi
alınmasının ekonomik büyümeye zarar vermeden gelir eşitsizliğini
azaltabileceğini ileri sürdü.(8)
JPMorgan Chase’nin CEO’su milyarder bankacı Jamie
Dimon’dan Starbucks’ın kurucusu Howard Schultz’a kadar birçok süper zengin,
zenginlerin daha fazla vergi ödemeleri gerektiğini söylediler. Örneğin Dimon:”
En çok kazananların daha fazla ödeyebileceklerine inanıyorum. Toplumumuzda
mevcut temel sorunların ve eşitsizliklerin giderilmesinde kullanıldığı sürece
bu vergilerimizin artmasında bir sorun görmüyorum” açıklamasını yaptı.(9)
Warren
ve Sanders: artan oranlı servet vergisi şart!
ABD’li senatör ve Demokratik Parti’nin Başkan
adaylarından Prof. Elizabeth Warren, 10 yıl süreyle, 50 milyon dolar üzerindeki
servetler için yüzde 2 ve 1 milyar doların üzerindekiler için yüzde 3 servet
vergisi önerdi (bunu sağlık harcamalarını fonlamak için daha sonra yüzde 6‘ya çıkardı).
ABD’li bir diğer Demokrat Parti Başkan adayı Senatör Sanders 10 yıllık süre
boyunca, 10 milyar dolara kadar olan servetlerden yüzde 1’den yüzde 8’e
kadar ve 10 milyar doların
üzerindekilerden yüzde 8 biçiminde artan
oranlı bir servet vergisi alınmasını önerdi. (10)
Akademi:
gelir vergisini artırmak yetmez, servet vergisi de gerekiyor
İki akademisyen, Saez ve Zucman, 2019 yılında
yazdıkları kitaplarında (11) eşitsizlikleri ortadan kaldırabilmek için yüzde
75’e kadar varan dik artan oranlı bir gelir vergisi tarifesi uygulamak, kurumlar
vergisi oranını artırmak ve veraset ve intikal vergisi oranını iki katına
çıkartmak gibi önlemlerin yanı sıra 1 milyar doların üzerindeki servetler için yüzde
10 oranında bir servet vergisi konulmasının gerekliliğini ileri sürdüler.
Yazarlara göre, bu vergisel önlemlerden ilk üçü hayata
geçirilse dahi, servet vergisi konulmazsa, yaygın eşitsizlikleri azaltabilmek
mümkün değil. Çünkü ancak artan oranlı bir servet vergisi servet temerküzünü ve
böylece güç temerküzü önleyebilir. Buradan da anlaşıldığı gibi yazarlar servet vergisini
sadece kamu geliri yaratmak için değil, aynı zamanda servet temerküzünü
önleyebilmek için de gerekli görüyorlar.
Hickel:
servet vergisi ekolojik tahribatı önleyebilir
Servet dağılımı açısından “dengesiz bir toplumun
dengesiz bir ekoloji anlamına geldiğini” ileri süren akademisyen Jason Hickel’e
göre de; sadece en yüksek gelirlerin en yüksek oranda vergilendirilmesi değil,
aynı zamanda servetlerin de artan oranlı bir biçimde vergilendirilmesi
gerekiyor.
Çünkü ekolojik tahribat sadece süper zenginlerin çok
fazla tüketmesinden değil, aynı zamanda tükettiklerinin çok fazla enerji yoğun
olmasından kaynaklanıyor. Öyle ki bu süper zenginlerin devasa boyutlarda evleri,
malikâneleri, lüks otomobilleri, özel jetleri, yatları, lüks tatilleri, lüks
ithalatları vs mevcut. Bunların sadece tüketimleri değil, yatırımları da ekolojiyi
tahrip ediyor. Çünkü harcayabileceklerinden çok fazla parasal servetleri olduğundan
bu servetlerini maden, petrol çıkarımı gibi ekolojiyi tahrip eden sektörlerdeki
yatırımlarda kullanıyorlar ya da kredi, borç, patent, mülk biçiminde başkalarına
satıyor veya kiralıyorlar. Oysa diğer insanlar çalışmak, üretmek, kiralarını ve
bu zenginlere olan borçlarını ödeyebilmek için yoğun bir mücadele içindeler. Bu
durum da ekoloji üzerinde ilave bir basınç oluşturuyor. (12)
Kısaca toplumlar dengesiz olduğunda ekoloji de
dengesiz oluyor. Emekçiler kira ve borç ödeyebilmek için inanılmaz bir baskı
altında çalışıyor ve daha fazla üretmek durumunda kalıyorlar, bu da ekolojik
tahribatı artırıyor. Bu yüzden de servet yığılmasını önleyecek bir servet
vergisi gerekiyor.
Servet
vergisinin 3+1 nedeni
Özetle, servet vergisi tartışmalarının Covid-19
öncesinde hararetlenmesinin kabaca üç (ve Salgın sonrasında ortaya çıkan ilave
bir) nedeni var ve bu nedenler değişik toplumsal kesimler ve onların sözcüleri
tarafından dahi geçerli kabul ediliyor.
Bunlardan ilki gelir ve servet bölüşümünün daha önce
görülmemiş ölçüde adaletsiz bir hale gelmesi. İkincisi vergi cennetleri adı
verilen servet gizleme bölgelerindeki servetlerin bazı cesur gazeteciler
tarafından ifşa edilmesi. Üçüncüsü ise büyük servet sahiplerinin iklim yıkımına
da neden olan tüketim ve yatırımlarının giderek artması.
Covid-19 sonrasında ise bu gerekçelere ilave olarak,
Salgının neden olduğu bütçe açıklarını, yüksek devlet borçlanmasını telafi edebilmek,
iyice yoksullaşan kitlelere devlet bütçesinden maddi destek sağlamak ve
ekonomik toparlanmayı sağlayabilmek için yeni bir kamu geliri yaratma ihtiyacı
ön plana çıkıyor.
İlave kamu geliri yaratma ihtiyacı bundan böyle
kalıcı da olabilir çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nün de son açıklamaları (13)
çerçevesinde Covid-19’un “kötünün en kötüsü olmadığı, en kötülerin bundan sonra
görüleceği” yani yeni virüslerin gündemde olduğu anlaşılıyor.
Kuşkusuz servet vergisi önerileri yapılırken, böyle
bir ilave vergi geliri kaynağının amaca uygun olarak harcanıp harcanmayacağı ya
da otoriter, totaliter rejimlerin elinde topluma karşı kullanılıp
kullanılmayacağı akılda tutulması gereken çok önemli bir husus. Bunun için de
şeffaf ve hesap verilebilir demokratik
kontrol mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor.
Birkaç
bölümlük bir yazı
Böylece; birkaç bölümden oluşan “serveti neden ve nasıl vergilendirmeliyiz”
başlıklı yazımızın ilk bölümünde doğallıkla Covid-19 sonrasında ortaya çıkan
yeni kamu geliri ihtiyacına yer vereceğiz. Yani bir servet vergisinin Salgın ve
ekonomik krizle mücadelede yeterli kamu geliri yaratıp yaratmayacağını
tartışacağız,
Sonrasında dünyadaki ve Türkiye’deki gelir ve servet
bölüşümü eşitsizliklerini azaltmaya dönük bir öneri olarak servet vergisini ele
alacağız. Yani böyle bir verginin servet yığılmasını önleyip önleyemeyeceği ve
servet bölüşümünü daha adaletli bir düzeye getirip getirmeyeceğini
tartışacağız. Bu çerçevede küresel eşitsizliklerin küresel ekolojik tahribata
yol açtığı gerçeğinden hareketle, “küresel bir servet vergisinin bu tahribatı ne
ölçüde önleyebileceği” sorusunu yanıtlamaya çalışacağız.
Ardından bu vergilere hangi gerekçelerle taraftar
olunduğu ya da karşı çıkıldığı hususunu akademik-teorik bir zeminde irdeleyeceğiz.
Bu çerçevede servet vergisinin yatırımlar, sermaye stoku, tasarruflar, servet
ve sermaye göçleri/kaçışları, inovativ girişimsel çabalar, zenginlerin mevcut
bağışları ve makroekonomik istikrar üzerindeki etkilerinin neler olacağını
tartışmaya açacağız.
Son olarak, böyle bir verginin son tahlilde politik
bir tercih olduğundan hareketle, Türkiye’de bir servet vergisinin nasıl
tasarlanabileceği ve böyle bir talebinin nasıl politikleştirilebileceği üzerinde
bir tartışma yürüteceğiz.
Dip notlar:
(1) OECD
Tax Policy Studies, The Role and Design of Net Wealth Taxes in the OECD, No.
26, https://www.oecd.org (12 April
2018).
(2) ICRICT, The
global pandemic, sustainable economic recovery and international taxation
(May 2020).
(3) C. P. Chandrasekhar and Jayati Ghosh, “Covid
Debt and the Tax Paradigm”, https://www.networkideas.org
(20 October 2020).
(4) 2021
Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı, 2020, s. 52.
(5) Hayri Kozanoğlu, “Enine boyuna niye dayanışma
vergisi”, https://www.birgun.net (20
Aralık 2020).
(6) Prabhat Patnaik, “The protracted crisis of
capitalism”, https://mronline.org (8
September 2020).
(7) Thomas Piketty, Capital in the Twenty-First Century (translated by Arthur
Goldhammer), The Belknap Press of Harvard University Press, 2014, s. 493-540.
(8) Larry Elliott and Heather Stewart, “IMF:
higher taxes for rich will cut inequality without hitting growth”, https://www.theguardian.com (11 October
2017).
(9) https://www.marketwatch.com/story/why-a-surtax-on-multimillionaires-income-is-better-than-a-wealth-tax
(9 November 2019).
(10)
Huaqun Li , Karl Smith , “Analysis of Sen.
Warren and Sen. Sanders’Wealth Tax Plans”, https://files.taxfoundation.org
(January 2020).
(11)
Emmanuel Saez, Gabriel Zucman, The Triumph of Injustice: How the Rich
Dodge Taxes and How to Make Them Pay, W.W. Norton & Company, Inc.,
2019.
(12)
Jason Hickel, “We can’t have billionaires and
stop climate change”, https://thecorrespondent.com
(9 October 2020).
(13)
https://www.washingtonpost.com/world/2020/12/29/coronavirus-2020-the-big-one-who-pandemics.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder