10 Ocak 2018 Çarşamba

BITCOIN (3): BITCOIN DOLARIN VE DİĞER ULUSAL PARALARIN YERİNİ ALABİLİR Mİ?



BITCOIN (3):
BITCOIN DOLARIN VE DİĞER ULUSAL PARALARIN YERİNİ ALABİLİR Mİ?

Mustafa Durmuş
9 Ocak 2018
 Bitcoin, parasal işlevleri olduğu gerekçesiyle savunuluyor, kullanılıyor. Bu nedenle de bu konuda sorulması gereken en önemli soru paranın ve onun bir üst biçimi olan kredinin kapitalizmde işlevlerinin neler olduğu ve bitcoinin bu işlevleri yerine getirip getirmediği sorusudur.
Böylece (teorik olarak)bu sorunun yanıtı verildiğinde bitcoin ve diğer kripto paraların bir gün dolar başta olmak üzere sistemdeki mevcut paraların yerine geçip geçemeyeceğini konuşabilmek mümkün olabilir (çünkü pratikte başka engeller de söz konusu).
Bitcoinin geleceğin paralarından biri olacağını ileri sürenler kabaca aşağıdaki gerekçelerden yola çıkıyorlar:

(i) Modası geçmiş finansal analizlerle ve teorilerle bitcoini anlayabilmek mümkün değildir.
Bir yazar günümüzde iktisatçıların ve finansçıların bitcoin başta olmak üzere kripto paraları doğru anlayabilmeleri için artık eskimiş teorilerini değiştirmeleri ya da geliştirerek yeni bir bakış açısına sahip olmaları gerektiğini, buradan hareketle de bu paraları Keynes ya da Schumpeter’in teorilerine başvurarak anlamaya çalışmanın “1999 model Ericsson marka bir cep telefonu ile AppStore’a erişmeye çalışmak gibi sonuç alınamayacak bir girişim” olduğunu ileri sürüyor (1).
Bu bağlamda, bitcoinin dayandığı temel bir değerinin olmadığı yönündeki eleştirilere karşılık; “mevcut finans teorilerinin dijital paraların değerini belirlemek için kullanmasının yanlış olduğu, çünkü örneğin finansal analizlerin devlet tahvillerinin, ulusal paraların ya da borsadaki şirket hisselerinin değerlerinin, gelecekte elde edilmesi beklenen gelirlerin net bugünkü değerine indirgenerek (cari faiz oranını kullanarak) yapılabileceğini, diğer yandan bu hesaplama yönteminin gelecek gelirlerinin en azından şimdilik belli olmadığı ve dünyada geçerli tek bir faiz oranının da olmadığı bir durumda, bitcoin için kullanılması durumunda bitcoinin değeri hesaplanamayacağından, onun bir değerinin olmadığı ya da mevcut fiyatına bakıp aşırı değerli olduğu yönünde bir sonuca varmanın yanlış olduğu” (2) söylüyor.
Gerçekten de kapitalizmin ekonomik politik kanunlarını görmezden gelerek, onu gerçeklerden uzak varsayımlara dayalı soyut modellerle açıklamaya çalışan ana akım teorilerin blockchain teknolojisi esaslı alternatif para biçimlerini sağlıklı bir biçimde açıklayabilmesi çok zor.
Kaldı ki bu teoriler ya da modeller, resesyonlar, büyüme oranları ve ekonomik krizler gibi daha somut gerçekleri bile tahmin etme konusunda son derece yetersizler. IMF, Dünya Bankası, OECD gibi kuruluşların her bir raporunun bir öncekini ciddi biçimde revize ediyor olması bu öngörülen ardındaki teorik bakışın yetersizliğini ya da defosunu gösteriyor.

Para-değer ilişkisi
Ayrıca para- değer ilişkisinin bugünün devasa boyutlarda ve çeşitlilikte gelişmiş finansallaşması karşısında örneğin birebir 19 ve 20yydaki gibi ele alınması da ne kadar doğrudur?
Şöyle ki 1. Dünya Savaşına kadar merkez ülkelerde “altın para sistemi” geçerliydi. Bütün para biçimleri altın birimlerine göre ifade edilmekteydi ve genelde bir bankada eşdeğer miktardaki altın birimiyle değiştiriliyordu. Altın para sisteminde paranın değerini belirleyen şey ise mallar ve altının ortak paydası olan nispi emek miktarıydı.
Marx her hangi bir emek ürününün değerini o ürünü yaratabilmek için harcanan sosyal bakımdan gerekli ortalama emek süresine bağlar. Ancak bu doğrudan ve sadece insan emeğinin ürünü olan ve satış için sürekli olarak üretilen mallar için geçerlidir. Arazilerin, hisse senetlerinin, devlet tahvillerinin ise gelecekte getirmeleri beklenen gelire göre farklılaşan türev değerleri vardır (3).
Ayrıca bugün olduğu gibi, paranın çok büyük bir kısmının bankacılık sistemi aracılığıyla elektronik kayıt biçiminde kredi olarak dolaştığı, yani insan emeğine dayanmaksızın üretildiği bir ortamda onun değerini onun için harcanmış olan sosyal emeğin belirlemesi beklenemez.
Böyle bir emek dışı ürün parasallaştırılabilir çünkü bireysel üreticilerden oluşan bir toplumun dışından sunulmaktadır. Onun değerini belirleyen şey artık onun üretimi için harcanmış olan emeğin miktarı değil, onun sağlanabilme, edinilebilme maliyetidir (4)(örneğin Türkiye’de doların fiyatının yüksekliğinin asıl nedeni onun üretilmesi için harcanan sosyal emeğin yüksekliği değil, başka bir ülkede üretilmiş olan bir küresel rezerv paranın elde edilme maliyetinin yüksekliğidir).

(ii) Bitcoin’in arzı sınırlı, güven veriyor, bu nedenle değerlidir.
Bitcoini yaratanlar bu paranın ulus devletlerin paralarından çok daha değerli olduğuna inanıyorlar, çünkü bu paranın arzını 21 milyon olarak kısıtlamışlar. Her dört yılda bir üretilebilecek bitcoin miktarının yarıya düşürülmesi, böylece de 22. yüzyılın ortalarına doğru bitcoin madenciliğinin sona ermesi bekleniyor.
Kuşkusuz piyasada olacak para miktarına bir üst sınır konulması yani, paranın kıtlaştırılması söz konusu paranın değerini destekleyen bir olgu. Çünkü devletler kendi paralarında böyle sınırlar koymadıkları gibi, kendilerine duyulan güveni sarsarak bütçe açıkları arttıkça yeni para basmaya başlıyorlar.
Buradan hareketle kripto paralar örneğin dijital bir altına, ulus devlet paraları ise daha fazla basıldıkça değeri düşen kağıtlara benzetiliyorlar. Ulus devlet paraları yeterince güven vermediği gibi, onlarla ödeme yapmak da yeterince güvensiz hale gelebiliyor. Giderek herkes dijital paraların üstünlüğünü kabul ettikçe ulusal paralar hızla değer kaybederek yok olabilecekler.
Bu çerçevede bitcoin dijital bir altın olarak kabul edildiğinde, onun paranın temel işlevlerinden biri olarak genel bir eşdeğere sahip olduğundan hareketle, ekonomi politik olarak, para olarak kabul edilmemesi için hiçbir neden olmadığı ileri sürülüyor (5).
Bu konuda iki akademisyenin yapmış olduğu bir çalışma (6) (hali hazırda aşırı değerlenmiş olduğu ileri sürülse de) bitcoinin her hangi bir finansal varlığın sahip olduğu gibi bir temel değerinin olduğunu ortaya koyuyor.
Bitcoinin değeri (bu çalışmaya göre) dayandığı teknolojiden geliyor. Sisteme sokulan her bitcoin blokundaki ve sisteme giren sayısındaki artış her yeni blokun değerinin öncekilerden daha düşük olmasıyla sonuçlanıyor. Keza “hash” adı verilen, mining yaparken bilgisayarın hızı çok önemli oluyor. Hash ne denli hızlı olursa, bitcoin o kadar değerleniyor ve yatırımcı daha fazla ödeme alabiliyor. En sık kullanılan para birimi, daha az kullanılanlardan çok daha değerli oluyor.
Buraya kadar anlattıklarımızla, bitcoinin geçen yılın özellikle de son 3 ayında değerinin spekülatif bir şekilde şiştiği, buna karşılık tamamen değersiz olmayıp dayandığı bir değişim değerinin olduğu kabul edilebilir. Şimdi artık kapitalizmde para (ve kredinin) işlevleri açısından bitcoinin durumuna gelebiliriz.

Kapitalizmde para (ve kredinin) işlevleri
Para en kısa tanımıyla, verili bir zaman ve yerdeki en likit varlık. Normal zamanlarda herkes onu ödeme aracı olarak kabul eder, zira güvenilirdir ve onu kullanan biri diğerlerinin de onu bir ödeme aracı olarak kabul ettiğini bilerek rahat davranır.
Paranın ortaya çıkışından bu yana çeşitli işlevleri oldu. Ticari mal bedelinin ve borçların ödenmesinde genel kabul gören bir değişim ve standart ödeme aracı, sermayenin veya servetin bir kısmının saklanması olarak değer saklama ya da biriktirme aracı ve istikrarlı bir hesap birimi aracı oldu. Ayrıca para, tüm burjuva iktisat yaklaşımlarında para politikalarının temel aracı olarak ön planda tutulurken, sınıflı bir toplum olan kapitalizmde başkalarının emeğini mülk edinmenin bir aracı olarak da kullanılıyor.
19.Yüzyıla kadar para daha çok altın ve gümüş sikke biçimindeydi. Çağdaş kapitalizmde ise para artık altın gibi bir meta değil, madeni para ve banknot biçiminde fiat para, şimdilerde ise asıl olarak bankalardaki kredi niteliğinde işlev görüyor.
Böyle paralar kabul görüyorlar, zira devletlerce basılıyorlar, destekleniyorlar, düzenlemeye tabi tutuluyorlar ve emredici bir güce ve etkiye sahipler. Fiat paranın büyük bir kısmı da artık madeni para ya da banknot biçiminde değil, mevduat ya da bankalardaki alacak (claims) biçiminde tutuluyor (örneğin İngiltere’deki 2,2 trilyon poundluk para arzının sadece yüzde 2,1’inden az fazlası banknot ve madeni para biçiminde tutuluyor (7).

İtibari para-kaydi para (kredi)
“İtibari para” da denilen “banknotlar” ya da kâğıt paralar, her ne kadar toplam para arzı içindeki payları azalsa da, üretim maliyetinin çok üstünde nominal değere sahip bulunduğundan devletlerce giderek daha çok benimseniyorlar.
Hem basım, hem nakliye, hem de stoklama maliyetleri düştüğünde paranın (devleti yönetenler açısından) değeri de artıyor. Bu noktada banknot basmak suretiyle piyasaya ne kadar para sürüleceğine karar veren merci olarak merkez bankalarının ulusal para ile doğrudan ilişkisi kuruluyor, bu paranın sahibi olarak merkez bankasının paranın değerini koruması, onu rakipleriyle olan yarışta desteklemesi rolü ön plana çıkıyor.
İtibari paradan çok daha önemli bir biçimde, ondan çok daha fazla miktarda ve daha çok kendini kredi olarak gösteren bir başka tür para da söz konusu. Bu para, bankaların kendilerine yatırılan mevduatlar üzerinden ve merkez bankasının kanuni karşılık oranı gibi bazı araçlara göre yarattıkları “kaydi para” ya da ‘kredi’.
Merkez bankası karşılık oranını düşürdüğünde bankaların yarattığı kaydi para (kredi) artıyor ya da tersi. Bu nedenle de piyasadaki para arzı konusunda merkez bankalarının çok temel bir rolü var.

Bankalar elin taşıyla elin kuşunu vuruyorlar!
Diğer taraftan kaydi para yaratmak bankalar için havadan para kazanmak demek. Yani bankalar kendi ortaklarının öz sermayelerinden ziyade, halkın kendilerinde tuttukları mevduatlar üzerinden ve buna uygun merkez bankası politikalarıyla kaydi para yaratıyor, kredi satıyor ve önemli kazanç sağlıyorlar. Bu bir tür “elin taşıyla elin kuşunu vurmak” durumu. Bankalar dışarıdan sisteme sokulan, alternatif para biçimleriyle bu tekelci rantlarından vazgeçmek istemiyorlar.
Keza merkez bankaları, çıkardıkları banknotlar dışında, kaydi para yaratılmasındaki rolleri ile de piyasadaki para-kredi miktarını belirlediklerinden para arzını etkiliyorlar. Bu da örneğin enflasyona neden olup fiyat istikrarını bozabiliyor. Enflasyon borsa, tahvil, mevduat faizi gibi spekülatif gelirlerin değerini düşürürken, verimli bir kaynak tahsisini zorlaştırıyor.
Bu nedenle, ne merkez bankası, ne de finans kapital, kendi doğrudan kontrollerinde olmayan, kendilerine meydan okuyabilecek nitelikte, desantralize, anonim bir alternatif paraya sıcak bakmıyor (merkez bankalarının kendi dijital yaratmaları durumu hariç) hariç).
Kısacası bitcoin gibi paralarla ilgili temel mesele onların değersiz ya da bir eşdeğer değişim aracı özelliğine sahip bulunmamaları değil, bu paraların finans kapitalin sistemi yönetme biçimine potansiyel bir tehdit oluşturması.
Öyle ki kripto paralar Ortodoks iktisadi düşünce biçimine doğrudan ve gerçek bir saldırı adeta. Zira kripto teknolojisine göre para yaratmak ya da transfer etmek için devlete, bankaya ya da merkezi bir finansal kuruluşa ihtiyaç yok. Bu nedenle bu paraların kullanımı müesses nizamca sert bir biçimde eleştiriliyor (8).

FED’den uyarı gecikmedi
Bu bağlamda, FED’in İzleme’den sorumlu başkan yardımcısı Randal K. Quarles’ın, bir konferansta dijital paraları değerlendirirken satır arasında söyledikleri çok önemli (9):
“ Fed’in temel amaçlarından biri finansal istikrarın sağlanması ve korunmasıdır. Finansal istikrar ise insanların güvenini kazanmış olan, güvenilir ve istikrarlı bir ödeme sisteminin varlığın gerektirir. Bu bağlamda finans alanındaki yenilikçi teknolojiler önemli faydalarına karşılık finansal istikrar ile çatışabilir. Aralarında böyle bir gerilimin olması mümkündür. Şu anda bazı kişiler tarafından piyasaya sunulmuş olan bitcoin gibi dijital paralar finans dünyasındaki çok küçük hacimleri nedeniyle bir risk oluşturmuyor, ancak kullanımları yaygınlaştığında finansal istikrar açısından ciddi bir risk oluşturabilirler. Risk yönetimi de çaresiz kalabilir ve tüm finansal sistem, fiyat, likidite ve kredi risklerinde ciddi artışla sarsılabilir”.
Görüldüğü gibi, bitcoin gibi paraların mevcut paraların yerine geçip geçemeyeceği sorusu ana akım para teorisi gibi teorilerle ve teknik olarak kolayca yanıtlanabilecek ya da açıklanabilecek bir soru değil. Devletlerin, merkez bankalarının ve finans piyasalarının büyük bir kısmının bu paralara karşı çıkışlarının ardındaki sınıfsal çıkar çatışmalarını ortaya çıkartmak gerekiyor. 

Bu da ekonomi politik bir değerlendirmeyi gerektiriyor.
Devam edecek…
…………………………..
(1) Ryan Chadha, “Please, Stop Freaking Out About a Crypto Crash,”
https://hackernoon.com, Dec 15, 2017.
(2) Ryan Chadha, Please, Stop Freaking Out About a Crypto Crash,
https://hackernoon.com, Dec 15, 2017.
(3) Emile Burns, Para ve Enflasyon, Köz yayınları, s.8.
(4) Chai-On Lee (CNU), Foreign Exchange Rates Determination in the Light of Marx’s Labor-Value Theory, July 2003.
(5) 
https://steemit.com/…/bitcoin-in-ekonomi-politigi-3-genel-e….
(6) Larissa Yarovaya (Lecturer in Accounting and Finance, Anglia Ruskin University), Brian Lucey (Professor of International Finance and Commodities, Trinity College Dublin), The Bitcoin bubble – how we know it will burst, 
https://theconversation.com/uk, December 6, 2017.
(7) M. Roberts, “Blockchains and the crypto craze,”
https://thenextrecession.wordpress.com/…/blockchains-and-th….
(8) Ryan Chadha, Please, Stop Freaking Out About a Crypto Crash,
https://hackernoon.com, Dec 15, 2017.
(9) Thoughts on Prudent Innovation in the Payment System, Vice Chairman for Supervision Randal K. Quarles, At the 2017 Financial Stability and Fintech Conference, 
https://www.federalreserve.gov/…/speech/quarles20171130a.htm 30 November 2017.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder