BÜYÜYEN DÜNYA EKONOMİSİ, DAVOS’TAN DÜŞEN ÇIĞ VE ZÜCCACİYECİ DÜKKÂNINDAKİ
FİL…
Mustafa Durmuş
23 Ocak 2018
IMF dün açıkladığı ‘Güncellenmiş Dünyanın Ekonomik Raporu’nda (1), bir
önceki küresel büyüme öngörülerini bir kez daha değiştirdi. Buna göre dünya
ekonomisi daha önce açıklanan oranlardan binde 2 oranında daha hızlı büyüyecek
ve böylece hem bu yıl, hem de gelecek yıl büyüme hızı yüzde 3,9’a ulaşacak.
Rapora göre merkez ekonomileri bu yıl yüzde 2,3; yükselenler ve diğer az
gelişmişler yüzde 4,9; Çin yüzde 6,6 ve Hindistan yüzde 7,4 oranında
büyüyecekler.
Küresel çapta devlet teşvikli büyüme
Bu göreli olumlu tabloya rağmen (zira IMF artık Büyük Resesyon’un geride
kaldığını düşünüyor), IMF bu yüksek büyüme hızlarını asıl olarak devlet
desteğiyle, yani para ve özellikle de maliye politikası alanındaki devasa
teşviklerle sağlandığının, bu yüzden de bunun geleceğin ‘yeni normal’i
olmayacağının altını çizerek, ekonomilerdeki sorunlu, kırılgan alanların
üzerine gidilmesi gerektiğini (özellikle de düşük hızda artan emek gücü
verimliliğine dikkat çekiyor), aksi takdirde bu büyüme oranlarının tekrar
düşeceğini ileri sürüyor.
Yani IMF bir nevi sistemin aktörlerine aba altından sopa gösterirken, diğer
yandan da kapitalizmin artık sadece teşviklerle büyüyebildiği gerçeğini itiraf
ediyor.
Yavaş artan emek gücü verimliliği
IMF’nin vurgu yaptığı sorunlu alanların başında Neo klasik iktisat
öğretisinin temel büyüme modeli olarak savunduğu emek gücü verimliliklerindeki
yavaş artış yer alıyor. Bu yüzden de IMF, hem teknolojik gelişmelere hız
verilmesini, hem de emeği daha sıkı-verimli çalıştıracak çalışma pratiklerinin
(mikro reformlar) gerekli olduğunu savunuyor.
Nitekim IMF Başkanı C. Lagarde geçen ay bir toplantıda, emek gücü
verimliliğinin önemini anlatırken, “bu verimlilikler 2008 krizi öncesi
düzeylerinde olsalardı, bugün merkez ekonomiler yüzde 5 puan daha fazla
büyüyebilirlerdi” demişti (2).
Diğer yandan bu raporun bulguları ve
önermeleri bazı açılardan sorunlu. Şöyle ki;
(i) IMF’nin ikiz kardeşi Dünya
Bankası’nın 2018 yılı küresel ekonomik büyüme tahmini yüzde 3,1. Banka hem
merkez ekonomilerdeki (yüzde 2,2) hem de yükselenlerdeki büyümeyi (yüzde 4,5)
daha düşük öngörüyor. Eğer raporunu güncellediğinde o da bu oranları
yükseltmezse, iki kuruluşun öngördüğü büyüme hızı arasındaki fark yüzde 30
civarında olacak. Dünyanın en iyi ekonomistlerini istihdam eden bu iki
kuruluşun öngörüleri arasındaki bu yüksek fark düşündürücü.
Dünya Bankası bu öngörüsünü şu kabule dayandırıyor: Küresel ekonominin
maksimum büyüme kapasitesi yüzde 3’ün biraz üzerindedir. Özellikle de faiz
oranlarının yükseltilerek normale döndürüldüğü ve neredeyse tam istihdama
yaklaşıldığı bir dönemde bundan daha hızlı büyüyebilmek çok zor. Kaldı ki bu
ekonomilerde nüfusun hızla yaşlanması, yaşam süresinin uzaması emek gücünün
verimli çalıştırılmasını önlüyor (3).
(ii) IMF tıpkı diğer uluslararası mali
örgütler gibi sıklıkla öngörülerini değiştiriyor. Öyle ki bir çalışmaya göre
(grafikten de görüleceği üzere), bu durum nedeniyle 2010 yılından bu yana
öngörülerle fiilen gerçekleşen büyüme oranları arasındaki sürekli bir makas
oluşmuş (4).
Kuşkusuz bu denli karmaşık bir dünyada büyüme hızlarını tam olarak
belirleyebilmek mümkün değil. Ama tahminlerin sürekli düzeltilmesinin de bir
açıklaması olmalı. Bu, istihdam edilen ekonomistlerin yetersizliklerinden
ziyade, arka planda onları eğitimleri sırasında biçimlendiren dünya görüşü ve
bunun ekonomik olay ve olguları çözümleme yöntemleriyle ilgili bir durum.
Ekonomik gelişmeleri son derece tartışmalı varsayımlara dayanan soyut
ekonometrik modellerle açıklayabilmek mümkün değil. Ancak ekonominin hareket
ettirici nesnel yasaları ve bunların birbirleriyle içsel bağları bilindiğinde,
(tam olmasa da) daha doğru bir ölçme mümkün olabilir.
(iii)Toplumsal iyiliği, ekonomik ve
sosyal refahı GSYH büyümesine indirgemek ve onun büyüme hızı ile açıklamak
artık ana akım iktisatçılar tarafından dahi giderek terk edilen bir yöntem.
Örneğin bir çalışmaya göre, toplumun iyilik hali gelirin yüksekliğinin ve
adil dağılımının yanı sıra; istihdam kalitesine, evlilik kurumunun işlemesine,
kimlik ve inançların niteliğine ve bunların özgürce var olabilmesine ve
yoksulluğun ortadan kaldırılmasına bağlı (5).
Günümüzdeki gibi bir dijital çağda ise 20.yüzyılın başlarında ortaya
atılmış olan GSYH ölçme yönteminin artık gerçeği tam olarak yansıtmadığı
gerçeği, konu ile ilgili olarak IMF İstatistik Forumu’nda konuşan Manchester
Üniversitesi öğretim üyesi ekonomist Profesör Diane Coyle tarafından ortaya
konuldu (6).
Davos’tan düşen çığ!
The Guardian Gazetesi yazarı ekonomist Larry Elliot ise Davos zirvesini
değerlendirdiği yazısında küresel ekonomik büyümeye ilişkin resmi kurumların
olumlu beklentilerine rağmen, gelir ve servet eşitsizliğinin, sosyal
adaletsizliğin ve ekolojik tahribatın arttığına ve dünyanın giderek
demokrasilerden uzaklaşarak otoriterleştiğine dikkat çekiyor.
Elliot yazısını Davos ile ilişkilendirerek şöyle bir metaforla tamamlıyor:
“Bir çığ düşebilir. Bunu bir silah sesi, hatta zamanı belli olmayan bir çığlık
tetikleyebilir. İşte o zaman koca dağ bütünüyle yer inebilir”. (7)
UNCTAD’dan kötü haber!
Ekonomik büyümenin sürdürülebilir ve istihdam yaratıcı olabilmesinin asıl
olarak yeni yatırımların yapılmasıyla mümkün olabileceği genel kabul gören bir
çıkarım.
Bu açıdan küresel ekonomiye ve IMF’ye kötü haber dün UNCTAD’dan geldi.
Örgüt’ün son uluslararası yatırım raporuna göre (8), küresel çapta doğrudan
yabancı sermaye yatırımları geçen yıl (2016 yılına göre) yüzde 16 oranında
azalarak, toplamda 1,8 trilyon dolardan, 1,5 trilyon dolara geriledi. Üstelik
bu gerileme ekonomik toparlanmanın merkez üsleri olduğu öne sürülen K. Amerika
ve Avrupa’ya gelen doğrudan yabancı yatırımlarının keskin bir biçimde
azalmasıyla gerçekleşti (sırasıyla yüzde – 33 ve yüzde – 27).
Bu tür yatırımların emek gücü verimliliği üzerinde önemli bir etkisi var.
Gerçekte ekonomik büyümeyi sağlayan da verimlilik; yeni sermaye ve teknoloji
yatırımları ve inovasyonlarla (yeniliklerle) üretkenliği artan emek gücünün
verimliliği.
Yani tek başına yeni fikirler, internet, IT ve elektronik sektörlerindeki
teknolojik yenilikler verimlilik artışını sağlayamıyor. Bunların emek gücü
verimliliğini artırması gerekiyor.
Diğer yandan yatırımların arttığı dönemde verimlilikler hızla ararken, yatırımlar
azaldığında emek gücü verimliliği de azalıyor.
Sorun emek gücü verimliliği mi,
bölüşüm adaletsizliği mi?
(iv) Son olarak sorun tek başına emek
gücü verimliliklerinin artışındaki yavaşlamadan mı kaynaklanıyor? Kaldı ki
ekonomi literatüründe verimliliğin tanımında bile geniş bir uzlaşma mevcut
değil. Ayrıca verimlilikleri ölçme yöntemlerinde de büyük farklılıklar var. Bu
da sonuçların farklılaşmasına neden oluyor.
Ancak bilinen bir şey var ki (neredeyse tüm kurumlar bunun kabul ediyor)
özellikle de merkez ekonomilerde olmak üzere işçi ücretlerindeki nominal
artışlar çok yavaş. Hatta son yıllara kadar azalma eğilimi gösteriyor. Buna
karşılık emek gücü verimlilik artışı bunun üzerinde seyrediyor.
Bu konuda Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) son raporunun (9) bulguları
kapitalizmin nasıl bir eşitsizlikler ve adaletsizlikler düzeni olduğunun resmi
ağızdan bir itirafı niteliğinde.
Reel ücret artışı verimlilik
artışının gerisinde kaldı!
Bu rapora göre, küresel düzeyde reel ücret artışları 2008 krizinden bu yana
giderek yavaşladı. Özellikle 2013’ten bu yana bu yavaşlama belirginleşti. Artış
oranları kriz önceki seviyeleri hala yakalayamadı. Öyle ki 2007 yılında küresel
çapta yüzde 3,1 olan reel ücret artışları 2013’te yüzde 1,1’de kaldı.
Oysa emek gücü verimliliği bu dönemde artmaya devam etti. Öyle ki 1999 yılı
baz alındığında merkez ekonomilerde 100 olan emek gücü verimliliği endeksi,
2015 yılında 118 olurken, yine 1999’da 100 olan az gelişmiş ülkeler reel ücret
endeksi sadece 108’e çıkabildi.
Bunun sonucunda emek gelirlerinin milli gelir içindeki payı hızla
azalırken, gelir bölüşümü adaletsizliği de görülmemiş ölçüde arttı.
1990’lardan bu yana ücret gelirlerinin milli gelir içindeki payı yaklaşık
13 puan gerileyerek yüzde 66’lardan yüzde 53’e geriledi (10). Türkiye’de ise
durum daha vahim: Ücret gelirlerinin milli gelir içindeki payı 1999’da yüzde 50
civarındayken bugün yüzde 30’un altına düştü (11).
İşte bu da asıl sorunun emek gücü verimlilik artışının zayıflığından ziyade
bölüşüm ilişkilerinde olduğunu ortaya koyuyor.
Yani mevcut eşitsiz-adaletsiz bölüşüm ilişkisi (kapitalist sistemin işleyiş
mantığı içinde) yeterli bir efektif talebin yaratılmasını, bu da ekonominin
yüksek hızda büyümesini önlüyor.
Kısaca eğer yaratılan hâsıla bunu yaratanların ücretlerinden daha hızlı
büyüyorsa, bu hasılayı kimler satın alacaktır? Üretilen meta satılmayınca kâr
realize edilemeyecek, bu da yeni yatırımların yapılmasını anlamsız kılacak ve
büyümeyi yavaşlatarak ekonominin durgunluğa girmesine neden olacaktır.
Neo liberal dönemdeki gibi bol kredilerle ve yaygın finansallaşma ve
küreselleşmeyle bu sorunun aşılması çabaları bir süre sonra (2008 krizinde
yaşandığı gibi) kapitalizmi bu kez finansal krizlerle baş başa bırakacaktır.
Böyle bir durumda kumdan yapılmış kaleler kolayca yerle bir olabilir.
Finansallaşmanın, kredi-borç
stoklarının görülmemiş ölçüde arttığı, borsaların yanı sıra kripto paraların da
yeni balonlara neden olduğu günümüzde böyle bir eşitsizlik Branko Milanoviç’in
küresel eşitsizliğin geldiği noktayı tarif ederken yarattığı fil eğrisindeki
fil gibi her şeyi dümdüz edebilir.
……….
……….
(1) https://blogs.imf.org/…/the-current-economic-sweet-spot-i…/…, 22 January 2017.
(2) Gerald Holtham, “Instability, Not Productivity, Is The Economic Problem”,https://www.socialeurope.eu, 16 January 2018.
(3) http://www.mauldineconomics.com/…/a-fly-in-the-economic-oin…, 20 January 2018.
(4) Ryan Chadha, Please, “Stop Freaking Out About a Crypto Crash”,https://hackernoon.com, 15 December 2017.
(5) Wellbeing and the Role of Government (Edt. Philip Booth), and the Pursuit of Happiness, The Institute of Economic Affairs (IEA), 2012.
(6) Diane Coyle, GDP :A Brief but Affectionate History, 2014;https://blogs.imf.org/2017/12/22/gdp-falling-short.
(7) https://www.theguardian.com/…/davos-avalanche-country-conce….
(8) UNCTAD, Investment Trend Monitor, Global FDI Flow Slipped Further 2017, 22 Ocak 2018.
(9) ILO, Global Wage Report 2016/17: Wage inequality in the workplace,www.ilo.org, 2016, şekil 11.
(10) Agr.
(11) TÜİK, Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, III. Çeyrek: Temmuz - Eylül, 2017 (11 Aralık 2017).
(12) https://urpe.wordpress.com/…/01/14/the-elephant-in-the-world, 14 January 2018.
Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
YanıtlaSilAyrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.
NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.