“DEVLET
HASTANESİ ZOR DURUMDAYMIŞ”, KİMİN UMURUNDA?
Mustafa
Durmuş
7
Ocak 2018
Sabah sabah Hürriyet Gazetesi’nin haberi ile canımız
bir kez daha sıkıldı.
“Üniversite hastanesi alarm verdi!” başlıklı habere
göre (1), Türkiye’de ilk kez yapılan yüz ve kol nakilleriyle ismini dünyaya
duyuran, yılda 50 bin ameliyat yapılan, 1 milyon 100 bin hastaya poliklinik
hizmeti verilen Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (Antalya) medikal
firmalara olan 250 milyon liralık borç yüzünden kırmızı alarm veriyor. Vadesi
gelen borçlarını tahsil edemeyen firmalar malzeme satışını durdurmuş, bu
nedenle de hastanenin başhekiminin ileri sürdüğüne göre, artık birçok hizmet
sunulamaz, zaruri ameliyatlar yapılamaz noktasına gelinmiş.
Şaşırmadım. Burası bir devlet hastanesi ve devlet
bütçesinden bu hastanelere ayrılan kaynak yetersiz.
“250 milyon lira da nedir” diyebilirsiniz.
Haklısınız. Bu miktar ‘örtülü ödenek’ ya da Diyanet’in bütçesiyle, bu sektörde
faaliyet gösteren dönemin gözde inşaat firmalarının yıllık kârlarıyla, ticari bankaların
bir gecede kendilerine sağlanan dolar/ lira arbitrajı imkanı ile kazandıkları
rant miktarıyla karşılaştırıldığında tabiri caiz ise “devede kulak kalıyor”.
Ancak bunun bir devlet hastanesi, yani hizmeti
alanların seçkin zenginlerimiz değil de, büyük bir kesiminin ‘toplumun
lanetlileri’ gibi görülen yoksul halkımızın olduğu bir hastane olduğunun altını
çizmek gerekiyor. Söz konusu halk ise her türlü kamu kaynağı “dikkatle
”veriliyor.
Yılda yatak başına 72,000 avro!
Diğer taraftan yerli ve yabancı bankaları- finansman
kuruluşlarını, büyük inşaat firmalarını, aracı danışman kuruluşları adeta
paraya boğan Şehir Hastaneleri söz konusu olduğunda onlar için kesenin ağzı
açılabiliyor.
Optimal ölçeklerinin çok üzerinde yatak kapasitesine
sahip bulunan (bazıları 2,500 yatağa kadar varıyor), koridorlarında doktorların
adeta ginger araçlarla odaları ziyaret edecekleri, bu ultra modern hastaneler
için devlet, yapılan Kamu Özel İşbirliği sözleşmeleriyle, yılda yatak başına
72,000 avro hizmet alım garantisi veriyor.
Bir araştırmaya göre, önümüzdeki 25 yıl içinde bu
hastanelere hizmet geri satın alımı karşılığında 57 milyar avro (bugünün
parasıyla 257 milyar lira) ödenecek (2). Bu bedeli Sağlık Bakanlığı ödeyecek.
Böylece devlet bütçesinin önemli bir kısmı bu güzide
yerli-yabancı işletmeci firmalara aktarılacağı için devlet hastanelerine artık
neredeyse hiç kaynak kalmayacak (belki bunlara ihtiyaç da kalmayacak).
Bowling
salonu olan Şehir Hastanesi
İşin bu boyutunun farkında olmayanlar “ne güzel
Avrupa’da bile olmayan, modern hastanelerimiz var” diyebiliyorlar. Yıllardır
kaynak yetersizliği, alt yapı ve doktor –hemşire açığı sorunları gibi nedenlerle
böyle bir duruma sokulan, muayene için geceden sıraya girilen devlet ya da
üniversite hastanelerinin karşısında bu yeni hastanelerin inanılmaz bir görüntü
üstünlüğü var.
Evet, bu hastanelerde deyim yerindeyse “5 yıldızlı
otel hizmeti” verilebilecek, parasını ödemeniz kaydıyla her türlü yeme-içme
hizmetini alabileceksiniz (odanıza bir telefonla jambonlu sandviç ve Amerikan
kahvesi sipariş edebileceksiniz), hatta hasta yakınları buralarda bowling bile
oynayabilecekler (şaka değil Yozgat Şehir Hastanesinin projesinde bowling
salonu olduğu ileri sürülüyor).
Sadece bir küçük kusurumuz var: ‘Sağlıklı’ bir
sağlık hizmetini alamayabilirsiniz. Ama olsun. Onca ilgi, alaka, “bal dök yala
koridorlar”, ginger ile gezen uçan doktorlar bize yeter de artar bile.
Bir küçük sorunumuz daha var: Tüm bu hizmetler için
muayene, ilaç farkı gibi cepten ücret ödeyeceğiniz gibi, yukarıda anlatılan
hizmet bedeli de sizden, her yıl artırılarak alınan vergilerle ya da diğer
kamusal hizmetlerin fiyatlarına yapılan zamlarla (olmadı yeni borçlanmalarla) karşılanacak.
Ama olsun! Göze, kulağa hitap eden büyük çaplı köprülerimiz,
hava limanlarımız, yüzlerce HES’imiz, RES’imiz, modern cezaevlerimiz gibi lüks
hastanelerimiz de olacak.
Bundan birkaç yıl önce kızım henüz lise sonda iken,
öğretmen-veli görüşmesinde bir sınıf öğretmeninin sözleri bende şok etkisi
yaratmıştı. Öğretmen ballandıra ballandıra “öğrencileri üniversite sınavı için
hazırlarken, onları kıyasıya bir rekabete soktuklarını ve amaçlarının da 25-30
kişilik sınıfta 3-4 öğrencinin çok iyi yetiştirilerek çok yüksek puan
almalarının sağlanması” olduğunu anlatmıştı.
Bu durumun diğer öğrenciler açısından adaletsiz bir
şey olduğunu hatırlattığımda, bu öğretmen “birkaç çok yüksek puanlı öğrenci
lisemizin itibarını ve sıralamadaki yerini artırıyor, bu da bize olan talebi
artırıyor” biçiminde maalesef bir öğretmenden ziyade özel bir firmanın
pazarlama müdürünün ağzıyla açıklama yapmıştı.
Mesele anlaşıldı sanırım. Şehir Hastanelerini büyük
finansman maliyetleri ve optimal olmayan bir ölçekle (yani israfla) parlatalım,
itibarımız artsın, geri kalan sorunları da halının altına süpürürüz. Kimin
umurunda!
…….
(1) http://www.hurryet.com.tr/unverste-hastanes-alarm-verd-bashekm-olay-son-noktaya-geld-,
7 Ocak 2018.
(2) http://uemek.blogspot.com.tr/…/kamu-ozel-isbirligi-koi.html….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder