EYLÜL
DARBELERİ: ŞİLİ VE TÜRKİYE (1) / Sömürgecilik Sonrası Dönemde Yapılmış Olan
Askeri Darbelere İlişkin Bir Değerlendirme
Mustafa
Durmuş
11
Eylül 2019
Bugün, bundan tam 46 yıl önce Şili’de demokratik
yollara iktidara gelmiş olan Sosyalist Başkan Allende ve Hükümetine karşı CIA
tarafından organize edilmiş olan ve faşist General Pinochet öncülüğündeki Cunta
tarafından yapılan kanlı darbenin yıldönümü.
Yarınsa, yine CIA tarafından organize edilmiş olan,
yerli büyük sermaye tarafından da desteklenen ve faşist General Kenan Evren
öncülüğündeki Cunta tarafından gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 askeri darbesinin
39. Yıldönümü.
12
YILDA 15 DARBE
Bu darbelerle birlikte 1973-1985 tarihleri arasında
başta Latin Amerika olmak üzere Uzak Doğu ve Orta Doğu coğrafyasında 15
civarında askeri darbe gerçekleşti. Ardından askeri diktatörlükler iş başına
geldiler.
Bu darbelerin neden olduğu insani kayıplar, sosyal
kayıplar ve ekonomik kayıplar ve nedenleri üzerine şu ana kadar çok şey yazıldı
(bunlardan biri de tarafımca yazılmış olan “12 Eylül Askeri Diktatörlüğünü
Ekonomi Politiği” adlı bir kitapçıktı. Bu çalışma Memleket Siyaset Yönetim
Dergisi’nin 2011 /15 sayısında aynı adla yayımlandı).
Burada bu darbeleri bir başka bağlamda ele alan bir
kitaptan bazı alıntılar yapacağım. Kitabın adı “The Divide-A brief Guide to
Global Inequality and Its Solutions”. Yazarı Britanyalı bir akademisyen Prof. Jason
Hickel. Basım tarihi 2017.
ULUSAL
KALKINMA STRATEJİSİNE KARŞI ASKERİ DARBELER
Kitabın bu darbelere ilişkin temel yaklaşımı; bu
darbelerin yapıldığı ülkelerde sömürgecilik sonrası döneme denk düşen Ulusal
Kalkınmacı strateji ve politikaların uygulanıyor olmasının ABD emperyalizmine ve
batıya verdiği rahatsızlık (yazarın olaylara daha çok emperyalizm (Kuzey) ve
emperyalizme bağımlı ülkeler (Güney) arasındaki çatışmalardan bakan ve tartışmaya
açık bir perspektifi olduğunu belirtelim). Yazının bundan sonrası tarafımdan
kitaptan yapılmış özet çeviri biçiminde olup ve yazara aittir (s. 112-133).
“2. Dünya Savaşı sonrasına denk düşen Sömürgecilik
Sonrası Dönemde Afrika (özellikle de Gana ve Mısır ) bir tür Afrika sosyalizmini
denerken, Hindistan ve Doğu Asya’da benzer uygulamalar görüldü, buralarda bebek
sanayiler kuruldu. Bunlar Batıya karşı yüksek gümrük tarifeleri uyguluyor, yabancı
sermaye kontrolü yapıyor ve yabancıların özel mülkiyeti edinmesini
kısıtlıyordu.
1960-1970’leri kapsayan bu Kalkınmacı Dönemde
azgelişmiş ekonomiler yılda ortalama yüzde 3,2 oranında büyüdüler. Bu, sanayi
devrimi döneminde batı ekonomilerinin büyüme hızlarının 2-3 katı ve
sömürgecilik döneminin sömürge ekonomilerinin büyüme hızının ise 6 katından
fazlaydı.
Gelir ve servet uçurumu azaldı. Öyle ki Latin
Amerika’da en zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki servet farkı yüzde
22 azaldı, refah arttı.
1960 yılında ABD’de ortalama kişi başı gelir Doğu
Asya’dakinden 13,6 kat fazlayken, bu oran 1970’lerin sonlarında 10,1’e geriledi
(yüzde 26 düzelme yaşandı). Güneyin yükselişi Birleşmiş Milletler nezdinde UNCTAD’ın
kurulmasıyla sonuçlandı.
MUSADDIK,
SUKARNO, ALLENDE…
Kuşkusuz bu gelişmeler Batı ve ABD için tehlike arz
ediyor ve darbeler çağının da önünü açıyordu. Öyle ki 1953 yılında ABD’de
Eisenhower Başkan olduğunda, “kalkınmacılığı komünizme açılan yol olarak”
niteleyip lanetlemişti. Bu tutum darbeler dönemini başlattı. İlk hedef İran ve
Musaddık oldu. CIA darbesiyle Musaddık devrildi ve yerine Şah Pehlevi
getirildi.
Guatemala’dan Brezilya’ya kadar birçok Latin Amerika
ülkesinde United Fruit Company gibi büyük Amerikan şirketlerine toprak, arazi gibi imkân ve imtiyazlar sunan yerli diktatörler
korunurken, Kalkınmacı Paradigmaya yönelenler birer birer devrildiler.
Guyana’da, o ana kadar seçilmiş ilk Marksist devlet
başkanı 1953 yılında İngiltere tarafından devrildi. Küba’daki 1961 Domuzlar
Körfezi çıkartması (Castro’ya karşı) başarısız kaldı.
Endonezya’da CIA, IMF politikalarına karşı çıkan ve
yoksullardan yana yeniden bölüşüm programlarını başlatan Sukarno’yu devirmeyi
amaçlayan General Suharto’ya destek verdi. ABD askeri destek ve istihbarat
desteği sundu. Suharto böylece 1965 yılında yüzyılın en kanlı iç savaşını
başlatarak 500 bin ila 1 milyon arasında Sukarno taraftarını katletti. 1967’de
Suharto kontrolü tamamen ele geçirdi.
1966 yılında Gana devlet başkanı bir askeri darbe ile
devrildi ve ekonomi IMF ve Dünya Bankası’na teslim edildi.
Bu arada, 1940-1950’lerde ABD’de gelir vergisi
oranları yüzde 90’a yaklaşmıştı. Bu dönem söylenenin aksine en yüksek büyüme
oranlarının da elde edildiği, aynı
zamanda reel ücretlerin yüksek, sendikalaşma oranının yüzde 35’leri aşarak
tarihsel zirve yaptığı bir dönemdir.
HAYEK
VE FRIEDMAN DEVREDE
Gelişmeler sonucunda servetten aldığı paylar göreli
olarak azalan sermaye sahibi seçkinler çareyi Hayek ve Friedman’a sığınmakta
buldular. Bu iki sağcı 1947 yılında diğer sağcı entellektüeller ve
politikacılarla birlikte Mont Pelerin Topluluğunu kurdu.
Friedman’a göre, enflasyon ve işsizliğin nedeni
piyasaların gerçekten serbest olmamasıydı. Bu nedenle de devlet
müdahaleciliğine son verilmeliydi. Ancak serbest piyasaları sadece ekonominin
yasalarıyla değil, demokrasi ve özgürlük değerleriyle ilişkilendirdiğinden
fikirleri oldukça güçlü bir görünümdeydi (Kapitalizm ve Özgürlük adlı kitabı).
Friedmancılara göre sadece Keynesyenler değil, komünistler,
sosyal demokratlar ve Güney’deki Kalkınmacılar da ulusun düşmanıydılar. Bu iki
sağcı akademisyen fiyat kontrollerine, asgari ücret yasalarına ve yoksullara
verilen sübvansiyonlara karşıydılar.
1929’da patlak veren Büyük Depresyonla birlikte etkisini
yitiren Klasik liberalizmi yeniden canlandıran bu iki akademisyenin öncülüğünü
yaptığı bu ideolojinin adı Neo-liberalizm oldu. Neo liberaller, emekçilere
verilen sübvansiyon ve diğer devlet desteklerine karşı iken, zenginleri ve
büyük şirketleri koruyan düzenlemelerden ve teşviklerden yanaydılar. Şikago
Okulu ise sağcıların 1970’lerdeki mabedi idi.
ŞİLİ:
NEO-LİBERALİZMİN İLK DENEK’İ
Şili uygulamaları Neo-liberalizmin ilk
uygulamalarıdır. Neo liberal uygulamalar asgari ücret yasasını çıkartan,
ekmeğin fiyatını düşüren, ücretsiz öğrenci yemeği veren, düşük gelirlilere
konut imkânı sunan, işçi sınıfının kamusal ulaştırmadan daha fazla
yararlanmasına imkân veren, bakır madenlerini kamulaştıran, köylülere yeniden
toprak dağıtan, sömürgeci Latifundia sistemine son veren Allende Hükümetine
karşı CIA destekli Pinochet darbesi ve askeri diktatörlüğünün ardındaki
ekonomik ve sosyal program olarak hayata geçirildi.
Darbecilere İngiliz yapımı savaş uçakları da Başkanlık
sarayını bombalamak suretiyle destek verdi.
Darbe ile birlikte CIA’nın fonladığı bir grup Şilili ekonomist (Şikago
Üniversitesi Mezunları- Şikago Çocukları diye bilinirler) yeni rejimin ekonomik
programını oluşturmakla görevlendirildiler. Bunların rehberi ise Friedman’ın
Kapitalizm ve Özgürlük adlı kitabıydı.
Programın ilk etkileri enflasyonun yüzde 341’e,
ekonominin resesyona ve işsizliğin yüzde 19’a yükselmesiyle görüldü. Sonraki
yıllarda devasa bir özelleştirme başlatıldı. 500’den fazla kamu işletmesi
(bankalar dâhil) özelleştirilerek satıldı.
Okullar ve sosyal güvenlik sistemi özelleştirildi, tarifeler kaldırıldı,
fiyat kontrollerine ve gıda sübvansiyonlarına son verildi. Sosyal hizmetler için
bütçeden ayrılan pay yarıya düşürülürken, ordunun payı artırıldı”.
…devam
edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder