KAPİTALİZM VE KONUT SORUNU: SPEKÜLATİF
Mİ, DOĞAL MI, YAPAY MI?
Mustafa Durmuş
8 Eylül 2019
Ağustos ayının yarısını Londra’da
geçirdim. Gözlemlerime göre bu kentte yaşayanların şikâyetçi olduğu konuların
başında (Brexit’in neden olduğu belirsizlikleri dışarıda tutarsak) yüksek konut
fiyatları ve konut kiraları geliyor.
YOLUN BAŞINDAN SONUNA BİRBİRİNİN AYNI EVLER
Londra’daki konut bölgelerinde, her
hangi bir sokağın başından sokağa baktığınızda ipe dizilmiş gibi aynı türden
(genellikle de iki katlı) evler görüyorsunuz. Estetik açıdan hoş bir görüntü
sergiliyorlar.
Kendi ülkenizdeki inşaat ve konut
alanındaki son yıllarda yaşanan yapılaşma kaosu ve anarşisi, doğayı
katledercesine yapılmış lüks beyaz fil rezidanslar ve ucubeye benzeyen yüksek
katlı TOKİ binalarıyla kıyasladığınızda bu duygu üzüntüye dönüşüyor.
Ancak bu aynı tip evlerin içleri
dışarıdan görüldüğü kadar keyif verici değil. Çünkü lüks sayılan 3 oda bir
salon (cuk) evler ya da dairelerin, bahçeli evlerin içleri (deyim yerindeyse)
dökülüyor. Ahşap doğramaların kalitesi bizimkilerin gerisinde kalıyor.
İzolasyon çok kötü. Biraz yüksek sesle konuşsanız yan odadan şikâyet
gelebiliyor. Yer döşemeleri genelde çok eski olduğundan her yer boydan boya
ucuz halılarla kaplanmış. Bu nedenle de evlerde güveden geçilmiyor.
LONDRA: KONUT FİYATLARI VE KİRALARININ EN YÜKSEK OLDUĞU KENT
Buna rağmen Londra konut fiyatları ve
kiraları açısından dünyanın en pahalı kentleri arasında yer alıyor. Öyle ki 2
oda bir salon (cuk) dairenin fiyatı ortalama bir semtte 400,000 -450,000 pound
ve kirası aylık 1,500 pounddan aşağı değil (TL karşılığı için rakamı ortalama 7
ile çarpın. Londra dışında fiyatlar belirgin bir biçimde düşüyor).
Diğer yandan kabul etmek lazım ki,
Londra kalite etin de, şarküteri ürünlerinin de, ekmeğin de, meyvenin de ucuza
satıldığı kentlerin başında geliyor. Bu kentte yaşayan ve son birkaç yılda
sayıları birkaç bini bulan Ankara Anlaşması ile Türkiye’den gelip iş kurup
yerleşenler, ulaştırma ve ev kiraları dışında, bu ülkede yaşamın zor olmadığı
konusunda hemfikirler.
SOSYAL DEVLETTEN GERİYE KALANLAR
Bu doğru, çünkü bu insanların okul
çağındaki çocukları (yurttaş olup olmadığına bakılmaksızın) devlet okullarında
ücretsiz okuyabiliyor, sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanabiliyorlar.
Ayrıca bu insanlar eğer 60 yaşın üzerinde iseler kamusal ulaştırmadan ücretsiz
olarak yararlanabiliyorlar (bizde bu yaş sınırı, sanki bizim ortalama ömrümüz
daha uzunmuş gibi, daha yüksek: 65). Yani sosyal devletten geriye halk için
hala bazı haklar kalmış görünüyor.
Konut fiyatlarının ve kiralarının çok
yüksek olmasının temel nedeni; konut arzının yetersiz, konut talebinin çok
yüksek, konutun son 30 yıldır finansal spekülasyonun bir aracı haline
getirilmiş olması ve belediyelerin giderek sosyal konut sunumundan çekilmesi.
Sonuç olarak, binlerce lüks konutun yıl
içinde çok az kullanımda olduğu gerçeği ortadayken, otoritelerce yılda en az
300 bin yeni konutun yapılması gerektiği ileri sürülüyor.
Konuta talep ise çok fazla. Çünkü sadece
ülkesinden memnun olmayıp göç eden orta sınıfa mensup gençlerin değil, başta
Arap zenginleri, Rus oligarkları, Çin’in ve Türkiye’nin zenginlerinin
bazılarının servetlerini kaçırarak getirdikleri ve ev satın aldıkları ülkelerin
başında geliyor İngiltere ve başkenti Londra. Bu nedenle de konut ve diğer
işyeri fiyatları ve kiraları aşırı yüksek.
Böylece biz emekçiler sadece
patronlar için değil, Londra gibi konut kiralarının aşırı yüksek olduğu
kentlerde ev sahipleri için de çalışıyoruz. Birçoğumuz gün boyunca ev kirasını
ödeyebilmek için işe gidiyoruz.
Kiracılar böyle çalışırken, birden fazla evi olan ev sahipleri kiracılar
sayesinde dünyanın tatil beldelerinde tatil yapıyor, eğleniyor, boş zamanlarını
istedikleri gibi değerlendiriyorlar. Bu
bağlamda yüksek kiralar, ev sahiplerinin kiracılardan tahsil ettiği özel bir
vergiye dönüşüyor. Üstelik devletin aldığı vergi ile kıyaslandığında sonuçları
çok daha ağır türden bir vergi. Çünkü vergi ödemezseniz devlet sizi evinizden
atmaz ama ev sahibi kirayı ödeyemediğinizde sizi evden atar (1).
TÜRKİYE: KONUT FAZLASINA RAĞMEN YÜKSEK KİRALAR!
Türkiye’de de (farklı bir biçimde ortaya
çıksa da) ciddi bir konut sorunu var. Ama bu sorun farklı sınıflara mensup
insanlar için farklı biçimde kendini gösteriyor.
Son 17 yıldır izlenmekte olan sermaye ve
servet birikim stratejisi sonucunda boş tutulan ve satılamamış yüzbinlerce
konuttan oluşan bir konut stoku oluştu ülkede. Bu durum, yılda binlerce konut
üreten büyük müteahhitler ve konut sektörü için büyük bir sorun. Bu olgu aynı
zamanda, ülke ekonomisinin genelinin çıkarlarıyla ters düşebilecek bir şekilde
de olsa, ülkedeki faiz ve para politikaları başta olmak üzere, temel ekonomi
politikalarının belirlenmesinde etkili oluyor.
KONUT SEKTÖRÜ KRİZİN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİYOR
Bir başka anlatımla, konut sorunu yüksek
konut fiyatları ve kiraları bağlamında sadece kitleleri yoksullaştıran,
bölüşümü daha da adaletsiz hale getiren bir bölüşüm sorunu değil. Aynı zamanda
makroekonomik dengelerle ya da ekonomik krizlerle ilgili de bir sorun (2008
küresel finansal krizini ABD’deki konut sektöründe patlayan konut balonunun
tetiklediği unutulmamalı).
OECD bünyesinde yapılan çalışmalar; hem
bu sektörden kaynaklı ekonomik krizlerin önlenmesinde, hem de konut sektörü ile
bağlantılı krizlerden çıkışlarda, para ve kredi politikaları (konut kredisi faizleri
vb) kadar, kira kontrolü gibi düzenlemelerin de (regülasyon), sektöre yönelik
vergilerin de çok önemli olduğunu ortaya koyuyor (2). Çünkü hem konut
fiyatları, hem konut kiraları, hem de konut kredisi faizleri ve sektöre yönelik
vergiler hanelerin servetlerini, gelirlerini, harcamalarını, dolayısıyla da
toplam talep düzeyini etkiliyor.
Sorunun boyutlarını verilerle
sergilemeye çalışalım.
İnşaat Mühendisleri Odası bünyesinde
yapılan bir çalışmaya göre (3), Türkiye’de satışı yapılmamış toplam 2 milyon
171 bin 232 konut bulunuyor. İstanbul’da 2013-2018 yılları arasında toplam 655
bin 566 ilk el konut satışı gerçekleşti. Aynı yıllar arasında alınan yapı
kullanım izin belgeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, 254 bin 152 konut
satışı gerçekleşmeyerek konut stokuna eklendi.
Ankara’da ise aynı dönemde toplam 333
bin 875 ilk el konut satışı gerçekleşti. Yapı kullanım izin belgeleriyle
birlikte değerlendirildiğinde 79 bin 882 konutun satışı gerçekleşmedi ve
satılamayan konut stokuna eklendi.
Piyasadan sağlanan verilere göre ise, bu
yılın Haziran ayı itibariyle ülkedeki konut stoku 1,8 milyon adede ulaştı. Öyle
ki sektördeki büyük 14 firmanın sahip olduğu konut stokunun Emlak Katılım
Bankası aracılığıyla satışa sürüleceği ve böylece bu stokların eritileceği
ileri sürülüyor (4).
Coldwell Banker adlı bir kuruluşun, TÜİK
verileri üzerinden birinci el satış konut üretimi ve satışı üzerinden yaptığı
çalışmaya göre, Türkiye’de 3,5 yıllık konut stoku bulunuyor (5). Yani
önümüzdeki 3,5 yıl yeni konut üretilmese de mevcut stok talebi karşılamaya
yeterli durumda.
KİRACI SAYISI ARTARKEN, EV SAHİBİ OLMAK ZORLAŞTI
Bu kurumun Türkiye Grubu Başkanı G. Taş
(niyetten bağımsız olarak) konut sorununun bir başka boyutunu sergiliyor. Ona
göre: “Türkiye’de konut ihtiyacı olan kesimin yüzde 85’inin gelir seviyesi orta
ve ortanın altında” (6). Yani asıl ihtiyaç sahipleri, kolayca tahmin
edilebileceği gibi, yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımız.
Türkiye’de yaklaşık 6 milyon hane (20
milyonun üzerinde insan) başkasının evinde kiracı olarak oturuyor. Bu sayı
kendi evinde oturanların yarısı civarında. Ev sahibi olanların oranı 2002’den
2017’ye Yüzde 73’ten yüzde 57’ye gerilemiş durumda (7). Yani ev sahibi olmak
giderek zorlaşıyor.
KONUT HARCAMALARI HANE BÜTÇESİNİN İLK SIRASINDA YER ALIYOR
TÜİK’in hane halkı bütçe araştırmasının
2018 yılı sonuçlarına göre (8) konut ve kiraya yapılan harcamalar hanelerin
harcamaları arasında ilk sırada yer alıyor. Türkiye genelinde hane halklarının
tüketim amaçlı yaptığı harcamalar içinde en yüksek payı yüzde 23,7 ile konut ve
kira harcamaları alırken, en düşük payı alan harcama grupları yüzde 2,2 ile
sağlık ve yüzde 2,3 ile eğitim hizmetleri oldu.
Yani eğitim ve sağlıktan önce insanlar,
öncelikli olarak başlarını sokabilecekleri, kirasını karşılayabilecekleri bir
ev bulma derdindeler. Gıda harcamalarını da çıktıktan sonra geriye bir şey
kalırsa harcayabiliyorlar.
Ancak bir ayrıntıya özellikle dikkat
çekmek gerekiyor. Konut ve kira harcamalarının payı en düşük gelirli yüzde
20’lik nüfus (en yoksullar) içinde yüzde 31,4. Yani ortalamanın üçte bir
üzerinde. Emekliler gelirlerinin yüzde 28,6’sını kira ve konuta harcarken,
girişim geliri elde edenlerde (iş sahipleri) bu oran yüzde 19,7 (9). Yani konut
sorunu sınıfsal farklılıklara göre daha da derinleşiyor.
‘BOLLUK’ VE ‘YAPAY KITLIK’ DİYALEKTİĞİ İŞLİYOR
Bir yanda boş milyonlarca konut
bulunurken, insanların konut için bu denli yüksek oranda harcamada bulunmak
zorunda kalmaları, çok kötü konutlarda yaşamaya zorlanmaları nasıl
açıklanabilir?
Her şeyin kâr ve sermaye-servet birikimi
için düzenlendiği bir sistem olan kapitalizmde sermayedarların kârlarının,
dolayısıyla da sermayelerinin ve servetlerinin artması onlar için bolluk
anlamına gelirken, geri kalan yığınlar için kıtlık demek oluyor. Bu nedenle de
spekülatif kazançlar elde edebilmek amacıyla üretilmiş yüzbinlerce konut boş
dururken, milyonlarca insan, diğer harcamalarından kısarak yüksek kiralar
ödemek zorunda kalıyor ya da yaşanamayacak kadar kötü koşullardaki evlerde
barınıyor.
Bu, bir yüzünde bolluk, diğerinde ise
kıtlık olan bir madalyonun iki yüzü gibi. Bu durum aslında sınıfsal ayrışmanın
bir sonucu olarak ortaya çıkan zenginlik-yoksulluk çelişkisinin bir dışa
vurumu.
DOĞAL DEĞİL YAPAY KITLIK
Buradaki kıtlığın ya da yokluğun doğal
değil, yapay bir kıtlık olduğunun altını çizelim. Yani sistemin işleyişine
bağlı olarak sistemin egemenlerince yaratılmış bir kıtlıktan söz ediyoruz.
Çünkü örneğin gezegende yeterince kaynak mevcut. Örneğin Dünya Gıda Örgütü
(FAO) küresel çapta 12 milyar insanı besleyebilecek büyüklükte tarımsal
kaynağımızın olduğunu ileri sürüyor (10).
Herkese fazlasıyla yetecek kadar üretim
ve kaynak varken, küresel çapta milyarlarca insanın yoksulluk ve açlık çekiyor
olması; 4,2 milyar insanın yoksulluk sınırının, 1,5 - 2,5 milyar insanın ise
açlık sınırın altında yaşıyor olması (11); Eurostat verilerine göre Türkiye’de
nüfusun yüzde 41,3’ünün yoksul, nüfusun yüzde 36,6’sının ise çürük evlerde
yaşıyor olması (12) bir kader değil, bir doğa kanunu değil, olsa olsa
kapitalizmin “yoksullaştırma kanununun” sonucudur.
Kısaca kapitalizmde bolluk, refah, boş
zaman, nitelikli istihdam, ucuz ve sağlıklı konut-barınma, güvenilir ve çevre
dostu ulaştırma gibi temel ihtiyaçlar ya da hizmetler biz emekçilerin
tercihleri ya da isteklerinden ziyade, sistemin yüzde 1’i olarak adlandırılan
egemenlerinin istekleriyle ve sistemin işleyişine hâkim olan ve bu egemenlere
hizmet amacıyla konulmuş olan kurallarca belirleniyor.
Kapitalizm varlığını sürdürdükçe biz
yüzde 99’un bu hizmetlere yeterince erişebilmesi imkânsız. Çünkü aksi bir
durum, kârların azaltılması, sermaye birikiminin yavaşlatılması, yani altın
yumurtlayan tavuğun kesilmesi anlamına gelir ki- yüzde 1 bunu istemez, gerçekleşmesine
izin vermez.
Bir başka anlatımla, kapitalizmde refah,
bolluk ve boş zamandan asıl olarak faydalananlar sermaye ve servet sahibi
sınıflar. Emekçilerin payına düşen ise yapay bir biçimde yaratılan ve
sürdürülen kıtlığa katlanmak, kötü, sağlıksız evlerde yüksek kiralarla oturmak,
yüksek banka kredileriyle onlarca yıl süren ev sahibi olma mücadelesi vermek,
yoksulluk ve kölelik koşullarında istikrarsız, garantisi olmayan, güvencesiz,
uzun saatli, düşük ücretli işlerde çalışmak ve tüm bunlar için halimize
şükretmek.
DÜZEN BÖYLE AMA BU KADER DEĞİL…
Bu düzenin kuralları böyle işliyor. Bu
kuralları, dolayısıyla da bu işleyişi değiştirmek gerekiyor. Bunu yapabilecek
güç (bilimsel olarak da), sadece işçi ve emekçi sınıflar ve ezilen halklarda
mevcut. Çünkü egemen sınıflar ve siyasal sözcüleri doğal olarak statükoyu
korumak istiyor. Bu arada hem devletin zor aygıtları, hem de rıza üretmeyi
sağlayan araçları ve büyük sermaye medyası emekçilerin mevcut duruma razı
olmalarını, hatta desteklemelerini sağlayabiliyor.
Ancak böyle köklü bir değişim bilinçli
bir mücadeleyi ve zamanı gerektiriyor. Bu değişimin mücadelesi verilirken de
bugünden de yapılacak şeyler olmalı. Bunlar; ücret-gelir politikalarından
sosyal politikalara, vergi politikalarından kurumsal değişikliklere kadar geniş
bir ekonomik ve sosyal haklara ilişkin talepler zincirini içermeli.
BUGÜN YAPILABİLECEK ŞEYLER MEVCUT
Bu bağlamda öncelikle insanların barınma
hakkını finansallaşmanın bir aracı haline getiren ve konut edinmeyi
müteahhitlerin ve bankaların insafına bırakan emek karşıtı politikalara son
verilmeli, reel ücret düzeyleri yükseltilmeli ve “kira kontrol yasası”
çıkartılarak kiralara üst sınır getirilmeli.
Örneğin hükümet konut kiralarını yarı yarıya indiren
bir tavan fiyat uygulamasıyla mevcut konut stoklarını kısmen de olsa ticari bir
mal olmaktan çıkartsaydı ne olurdu?
Normal koşullarda kirayı ödemek için çok fazla saat
çalışmak ya da ikinci bir iş yapmak durumunda kalmazlardı. Kiradan tasarruf
edecekleri gelirleri eğitim, kültürel faaliyetler için harcayabilecekleri gibi,
boşa çıkan zamanlarını kendilerine de ayırabilirlerdi. Daha az çalışarak aşırı
üretim sorununa daha az katkı vermiş olurlardı. Böylece gereksiz bir aşırı
tüketim baskısını da hafifletmiş olurlardı.
Aynı amaçla kişilerin ve şirketlerin
sahip olabilecekleri konut sayısına üst sınır getirilmeli, ya da belli sayıda
konut edinimi yüzde 100 vergilemeyle caydırılmalı. Bu anlamda mutlaka bir rant
vergisi hayata geçirilmeli. Keza konut alım satımında (konutu elde tutma süreleri
anlamında) vergiden kaçınmayı kolaylaştıran uygulamalara son verilmeli.
Belli bir sürenin üzerinde boş tutulan
evlere para cezaları uygulanarak spekülatif amaçlı konut edinimi önlenmeli.
Belli bir sürenin üzerinde boş kalan evlere (kamunun denetiminde) ihtiyaç
sahibi evsizlerin yerleştirilmesi sağlanarak mevcut kaynakların verimli
kullanılması sağlanmalı.
Sosyal-ekolojik konut yapımı ve sunumu
piyasa dışına çıkartılarak bütünüyle kamuya bırakılmalı. Bu konuda TOKİ gibi
doğrudan merkezi devlet yapılanması değil, mali ve idari özerkliğe sahip
belediyeler, kooperatifler, kâr amacı gütmeyen vakıflar ve diğer sivil toplum
kuruluşlarının oluşturacakları yeni kurumsal yapılar söz sahibi olmalı. Bu
yapıların gerçekleştireceği projelerin fonlaması devlet bütçesinden yapılacak
aktarmalarla ve Merkez Bankası’nın bu yapının çıkartacağı tahviller
karşılığında sunacağı finansman ile yapılmalı.
İhtiyaç duyduğumuz şey bu ve benzeri
politikaları bugünden hayata geçirebilecek bir siyasal iradenin varlığı ve
ekonomik ve demokratik haklarımızın korunması ve genişletilmesine yönelik
demokratik mücadelenin örgütlenmesidir.
DİP NOTLAR:
(1) George Monbiot,
“Private Taxation”, https://www.monbiot.com
(19 July 2019).
(2) Boris Cournède,
Sahra Sakha and Volker Ziemann, “Housing-related policies matter for economic
resilience”, https://oecdecoscope.blog (9 August 2019).
(3) Selim Tulumtaş, “Satılamayan konutlar-Plansızlığın sonuçları”, https://www.gazeteduvar.com.tr (27 Mart 2019).
(4) https://www.emlak365.com/…/turkiye-de-konut-stoku-18-milyon… (8 Haziran 2019).
(5) https://businessht.bloomberght.com/…/1955145-konutta-3-5-yi… (8 Mayıs 2018).
(6) Agh.
(7) https://www.emlak365.com/…/turkiyedeki-hane-sayisi-ev-sahib… (30 Temmuz 2018).
(8) TÜİK, Hanehalkı Tüketim Harcaması, 2018, TÜİK Haber Bülteni, Sayı: 30584, http://www.tuik.gov.tr (26 Temmuz 2019)
(9) Agr.
(10) FAO, The State of Food Insecurity in the World, 2013’den aktaran Jean Ziegler interviewed by Éric Toussaint, Geopolitics of Hunger, http://brechtforum.org/economywatch/geopolitics-hunger (16 February 2012).
(11) Jason Hickel, Divide- A Brief Guide to Global Inequality and its Solutions, Windmill Books, 2017, s. 2, 45.
(12) “Türkiye yoksullukta Avrupa birincisi oldu!”, https://gazetemanifesto.com (14 Ağustos 2019).
(3) Selim Tulumtaş, “Satılamayan konutlar-Plansızlığın sonuçları”, https://www.gazeteduvar.com.tr (27 Mart 2019).
(4) https://www.emlak365.com/…/turkiye-de-konut-stoku-18-milyon… (8 Haziran 2019).
(5) https://businessht.bloomberght.com/…/1955145-konutta-3-5-yi… (8 Mayıs 2018).
(6) Agh.
(7) https://www.emlak365.com/…/turkiyedeki-hane-sayisi-ev-sahib… (30 Temmuz 2018).
(8) TÜİK, Hanehalkı Tüketim Harcaması, 2018, TÜİK Haber Bülteni, Sayı: 30584, http://www.tuik.gov.tr (26 Temmuz 2019)
(9) Agr.
(10) FAO, The State of Food Insecurity in the World, 2013’den aktaran Jean Ziegler interviewed by Éric Toussaint, Geopolitics of Hunger, http://brechtforum.org/economywatch/geopolitics-hunger (16 February 2012).
(11) Jason Hickel, Divide- A Brief Guide to Global Inequality and its Solutions, Windmill Books, 2017, s. 2, 45.
(12) “Türkiye yoksullukta Avrupa birincisi oldu!”, https://gazetemanifesto.com (14 Ağustos 2019).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder