9 Haziran 2017 Cuma

DİNİME LAF EDEN MÜSLÜMAN OLSA BARİ

"DİNİME LAF EDEN MÜSLÜMAN OLSA BARİ"
Mustafa Durmuş
7 Haziran 2017
Orta Doğu’daki başını S. Arabistan’ın çektiği blok ile Katar arasında ortaya çıkan gerilimin bize anımsatabileceği yaygın bir deyiş mevcut: “Dinime laf eden Müslüman olsa bari !”.
S. Arabistan, Katar’ı Suriye’de IŞİD ile birlikte hareket etmekle (böylece de teröre destek veren bir devlet olmakla) suçluyor.
Doğru, ama eksik. Çünkü taraflar bu konuda başından bu yana birlikte hareket ettiler. IŞİD, başta ABD olmak üzere bazı batılı ülkelerin kurdurup, finanse ettirdikleri ve bugün kavga eden bu ülkelerin doğrudan ya da dolaylı olarak destekledikleri El Nusra gibi Cihatçı örgütlerin geldikleri son nokta değil mi? Bu ülkeler, bu örgütlere her türlü finansal, askeri, örgütsel ve lojistik desteği verirken birlikte değiller miydi?
Bir başka deyişle, “ tahinle pekmez gibi birbirine karışmış” olan bu devletler şimdi birbirine düştüler. S. Arabistan bu kirli işbirliğini, ellerini yıkayıp, bütün faturayı Katar’a keserek unutturmak mı istiyor da Katar’a yükleniyor? Ya da mesele gerçekten terörü destekleyen bir devleti yalnız bırakarak cezalandırmakla sınırlı bir mesele mi? Yoksa derinde başka şeyler mi var?
Eğer mesele gerçekten teröre karşı çıkmak olsaydı, bu denli büyük bir ekonomik ambargo ile Katar ekonomisi boğulmak istenir miydi?
Bizce meselenin çok daha farklı boyutları var. Yani yüzeydeki kavgayı biraz geçip derinde olanlara bakmak lazım. Bunun için de aslında kavgada gözükmeyen iki ülkenin bu konudaki stratejik konumlarını ya da rollerini irdelemek gerekiyor. Bunlar İran (dolayısıyla da Çin, belki biraz Rusya) ve S. Arabistan (dolayısıyla da ABD).
S. Arabistan’ın Bölge’deki etkinliği açısından en büyük rakibinin İran olduğu kuşku götürmez. Ayrıca bu iki devletin Sünni-Şii çatışmasının asıl tarafları olması da işin bir diğer boyutu.
İran, Katar ile özellikle de son yıllarda çok önemli projelerde ortaklık yapmaya başladı. Bunların başında Bölge’deki alan olarak ortak kullandıkları büyük doğal gaz rezervleri geliyor. Yani iki ülke son yıllarda hiç olmadığı kadar ekonomik çıkarlarını ortaklaştırmaya başladı.
Bu durumun S. Arabistan’ı rahatsız ettiği açık. Bu nedenle de “terörist devlet” suçlamasına sığınarak uyguladığı büyük çaplı ekonomik ambargo ile bu zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip küçük ülkeyi İran’ın nüfuzundan kopartmak ve yanında tutmak istiyor (bu arada belki bazı yorumcuların ileri sürdüğü gibi, “gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla” kabilinden bize de mesaj vermek istiyor).
İşin içinde İran, S. Arabistan olunca kaçınılmaz olarak kare tamamlanıyor ve sahneye arka planda Çin ve ABD çıkıyor. Zira Çin, bir süredir ABD ile Orta Doğu’da ve Güney Çin Denizi’nde gerilim yaşıyor. Bu durum bu emperyal güçlerin hegemonya savaşlarında gelinen son safhayı yansıtıyor.
Bu savaşta Çin’in ayrı bir rolü daha var. Çin, İran pazarını ve imtiyazlı petrol yataklarını AB devletlerine ve sermaye gruplarına açarak, onları ABD ve ABD’li sermaye grupları karşısında avantajlı hale getirebilecek olan Avrasya Koridoru’nu kurabilecek konumdaki tek ülke.
Yani sonuçta, Katar üzerinden yaratılan gerilim, emperyalist devletler ve bu devletlerin destekledikleri sermaye gruplarının yürüttükleri vekâlet savaşlarının son biçimini sergiliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder