"DİNİME LAF EDEN MÜSLÜMAN OLSA
BARİ"
Mustafa Durmuş
7 Haziran
2017
Orta
Doğu’daki başını S. Arabistan’ın çektiği blok ile Katar arasında ortaya çıkan
gerilimin bize anımsatabileceği yaygın bir deyiş mevcut: “Dinime laf eden
Müslüman olsa bari !”.
S. Arabistan,
Katar’ı Suriye’de IŞİD ile birlikte hareket etmekle (böylece de teröre destek
veren bir devlet olmakla) suçluyor.
Doğru, ama
eksik. Çünkü taraflar bu konuda başından bu yana birlikte hareket ettiler.
IŞİD, başta ABD olmak üzere bazı batılı ülkelerin kurdurup, finanse
ettirdikleri ve bugün kavga eden bu ülkelerin doğrudan ya da dolaylı olarak
destekledikleri El Nusra gibi Cihatçı örgütlerin geldikleri son nokta değil mi?
Bu ülkeler, bu örgütlere her türlü finansal, askeri, örgütsel ve lojistik desteği
verirken birlikte değiller miydi?
Bir başka
deyişle, “ tahinle pekmez gibi birbirine karışmış” olan bu devletler şimdi
birbirine düştüler. S. Arabistan bu kirli işbirliğini, ellerini yıkayıp, bütün
faturayı Katar’a keserek unutturmak mı istiyor da Katar’a yükleniyor? Ya da
mesele gerçekten terörü destekleyen bir devleti yalnız bırakarak
cezalandırmakla sınırlı bir mesele mi? Yoksa derinde başka şeyler mi var?
Eğer mesele
gerçekten teröre karşı çıkmak olsaydı, bu denli büyük bir ekonomik ambargo ile
Katar ekonomisi boğulmak istenir miydi?
Bizce
meselenin çok daha farklı boyutları var. Yani yüzeydeki kavgayı biraz geçip
derinde olanlara bakmak lazım. Bunun için de aslında kavgada gözükmeyen iki
ülkenin bu konudaki stratejik konumlarını ya da rollerini irdelemek gerekiyor.
Bunlar İran (dolayısıyla da Çin, belki biraz Rusya) ve S. Arabistan
(dolayısıyla da ABD).
S.
Arabistan’ın Bölge’deki etkinliği açısından en büyük rakibinin İran olduğu
kuşku götürmez. Ayrıca bu iki devletin Sünni-Şii çatışmasının asıl tarafları
olması da işin bir diğer boyutu.
İran, Katar
ile özellikle de son yıllarda çok önemli projelerde ortaklık yapmaya başladı.
Bunların başında Bölge’deki alan olarak ortak kullandıkları büyük doğal gaz
rezervleri geliyor. Yani iki ülke son yıllarda hiç olmadığı kadar ekonomik
çıkarlarını ortaklaştırmaya başladı.
Bu durumun
S. Arabistan’ı rahatsız ettiği açık. Bu nedenle de “terörist devlet”
suçlamasına sığınarak uyguladığı büyük çaplı ekonomik ambargo ile bu zengin
petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip küçük ülkeyi İran’ın nüfuzundan
kopartmak ve yanında tutmak istiyor (bu arada belki bazı yorumcuların ileri
sürdüğü gibi, “gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla” kabilinden bize de
mesaj vermek istiyor).
İşin içinde
İran, S. Arabistan olunca kaçınılmaz olarak kare tamamlanıyor ve sahneye arka
planda Çin ve ABD çıkıyor. Zira Çin, bir süredir ABD ile Orta Doğu’da ve Güney
Çin Denizi’nde gerilim yaşıyor. Bu durum bu emperyal güçlerin hegemonya
savaşlarında gelinen son safhayı yansıtıyor.
Bu savaşta
Çin’in ayrı bir rolü daha var. Çin, İran pazarını ve imtiyazlı petrol
yataklarını AB devletlerine ve sermaye gruplarına açarak, onları ABD ve ABD’li
sermaye grupları karşısında avantajlı hale getirebilecek olan Avrasya
Koridoru’nu kurabilecek konumdaki tek ülke.
Yani sonuçta, Katar üzerinden yaratılan gerilim, emperyalist
devletler ve bu devletlerin destekledikleri sermaye gruplarının yürüttükleri
vekâlet savaşlarının son biçimini sergiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder