ZEYTİN
AĞACINDAN, VERGİ AFFINA BÜTÜN YOLLAR SERMAYEYE ÇIKIYOR
Mustafa
Durmuş
01.06.2017
Zeytin ağacı ve zeytinlikler Akdeniz’in ortak
zenginliğidir. Beyaz güvercinin ağzındaki zeytin dalı barışın simgesi, zeytinyağı
insan sağlığı için en sağlıklı yağdır. Aynı zamanda zeytin bir zamanlar yoksulun
kahvaltı sofrasının vazgeçilmezi ve ekmek, peynir ve domatesle birlikte inşaat
işçilerinin en çok tükettikleri besindi.
Bir süredir izlenen tarım politikaları nedeniyle
giderek neredeyse lüks gıda maddesi olarak marketlerde satılan zeytin ve verimi
düşen zeytinliklerle ilgili bir kötü haber yeni bir yasa tasarısı ile gündeme
geldi.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı’nın açıklamasına
göre, Meclis’te bir torba yasa ile düzenlenecek olan ‘Üretim Reform Paketi’yle sanayide atılım yaşanacak. Bu yıl sanayi üretim endeksinin yüzde 1’e yakın bir
oranda gerilediği göz önüne alındığında bu açıklama olumlu bir haber gibi algılanabilir.
Ama ayrıntıya bakıldığında bunun zeytinliklerin tahrip edilmesiyle
sonuçlanabileceği anlaşılıyor. Öyle ki bu
tasarı ile 120 milyonu aşkın zeytin ağacı risk altında olacak. Zira bu zeytinlik
arazileri sanayi, inşaat ve ranta
açılırken, artık zeytini ve zeytinyağını çok daha yüksek fiyatlarla tüketmek
durumunda kalacağız ve ithalata yükleneceğiz.
Kıdem
tazminatında geri adım mı?
Yapılması planlanan düzenlemeler sadece ekolojik
etkilerle ya da tüketiciler üzerindeki etkileriyle sınırlı değil. Bir başka
yasa tasarısı ile (İş Mahkemesi Kanunu Yasa Tasarısı), başta kıdem tazminatları, haksız fesih
tazminatı ve kötü niyet tazminatı olmak üzere birçok işçi alacağı ile ilgili
olarak işçilerin dava açma zaman aşımı süresi 10 yıldan 5 yıla indiriliyor.
Yani bundan böyle işçiler haklarını almak için
açacakları davalarda ellerini daha çabuk tutmak zorunda kalacaklar. Bu haber de
kıdem tazminatının fona devredilmesi ile ilgili çalışmaların rafa
kaldırıldığını müjdeleyen TÜRK-İŞ’ in başkanının kulağına küpe olmalı.
İnşaata
destek sürecek
Hatırlayalım, birkaç ay önce 684 Sayılı KHK ile
konut satışların ile ilgili olarak yeni bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme ile
2014 yılında yürürlüğe giren “Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun” ile konut alanlara ilişkin yasada değişikliğe
gidildi.
Böylece daha önce, tüketicilere
alım tarihinden itibaren 14 gün içinde sebepsiz ve her hangi bir tazminat
ödemek zorunda kalmaksızın alımdan cayma ve projenin teslimine kadar olan
yaklaşık 3 sene içinde yüzde 2 gibi bir tazminatla satıştan dönebilme hakkı
tanınmışken, bu KHK ile tazminat oranı da yüzde 8’e kadar yükseltildi. Konutu
iade eden tüketici parasını eski düzenlemede 90 günde geri alırken, artık bu
süre 180 güne çıkartıldı. Yani sektörde işler yüklenici firmalar için
kolaylaştırılırken tüketiciler için zorlaştırıldı.
Sermaye için vergi ve prim afları serisi sürüyor
Son olarak, irili, ufaklı sermaye kesimlerinin esas
olarak vergi ve SGK primlerinden oluşan ödenmemiş borçlarıyla ilgili olarak borçların
yeniden yapılandırılması adı verilen vergi ve SGK prim affının 2011 yılından bu
yana dördüncüsü birkaç gün önce çıkartıldı.
Böylece 2017 yılı
Nisan ayı itibariyle yapılandırılan vergi alacağı 80 milyar olarak belirlendi. Aynı ay itibariyle bu alacaklardan tahsil
edilen miktar ise sadece 15 milyar lira olabildi (bu tür aflar ekonomik kriz
gibi ortamlarda nadiren ve genelde kamu alacaklarının tahsilatlarını
hızlandırmak için yapılırlar).
Yılın geri kalanında tahsilat
rakamının çok artmasını beklememek gerekiyor. Zira artık vergi mükellefi bu tür
afları siyasal iktidarlarla bir karşılıklı alış veriş olarak görüyor ve bu
nedenle de bizlerden tahsil ettiği KDV’yi dahi götürüp yatırmıyor. Bu aflarda
vergi aslına bağlı cezaların tamamı, bağlı olmayanların yarısı siliniyor ve
daha düşük oranlı gecikme faizi uygulanıyor.
Bu afların kaçınılmaz
sonucu, bu yılın ilk dört ayında olduğu gibi, KDV’de tahsilat oranının yüzde
24, gelir vergisinde yüzde 60’ı dahi bulmaması.
Özcesi inşaat- finans
ve rant üzerine kurulu bir birikim stratejisi hem doğa, hem emek tahribatıyla
sonuçlanırken, hem de başta vergi gelirleri olmak üzere kamu gelirlerinin
azalmasıyla sonuçlanıyor.
Bu bütçe açıklarının daha
da artmasına yol açıyor. Bu açığı artıran bir faktör işverenlerden toplanmayan
primler oluyor. Bu da Bütçeden SGK’ ya kaynak aktarımına neden oluyor. Son
afların konularından birini oluşturan SGK açıklarının kapatılması için Bütçeden
bu kuruma aktarılan payın 2003 yılından bu yana reel değerlerle 3 kat artmış
olması bu sorunun büyüklüğünü ortaya koyuyor. Yani deyim yerindeyse SGK da
iflasa doğru gidiyor. Böyle olunca zorunlu BES gibi uygulamalarla devlet bu
yükü üstünden atmaya çalışıyor. Bu patronların işine geliyor, zira onlar da
böyle bir sorumlulukta kurtulmak istiyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder