2 Haziran 2017 Cuma

ZEYTİN AĞACINDAN, VERGİ AFFINA BÜTÜN YOLLAR SERMAYEYE ÇIKIYOR


ZEYTİN AĞACINDAN, VERGİ AFFINA BÜTÜN YOLLAR SERMAYEYE ÇIKIYOR

Mustafa Durmuş

01.06.2017

Zeytin ağacı ve zeytinlikler Akdeniz’in ortak zenginliğidir. Beyaz güvercinin ağzındaki zeytin dalı barışın simgesi, zeytinyağı insan sağlığı için en sağlıklı yağdır. Aynı zamanda zeytin bir zamanlar yoksulun kahvaltı sofrasının vazgeçilmezi ve ekmek, peynir ve domatesle birlikte inşaat işçilerinin en çok tükettikleri besindi.

Bir süredir izlenen tarım politikaları nedeniyle giderek neredeyse lüks gıda maddesi olarak marketlerde satılan zeytin ve verimi düşen zeytinliklerle ilgili bir kötü haber yeni bir yasa tasarısı ile gündeme geldi.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı’nın açıklamasına göre, Meclis’te bir torba yasa ile düzenlenecek olan  ‘Üretim Reform Paketi’yle sanayide atılım yaşanacak. Bu yıl sanayi üretim endeksinin yüzde 1’e yakın bir oranda gerilediği göz önüne alındığında bu açıklama olumlu bir haber gibi algılanabilir. Ama ayrıntıya bakıldığında bunun  zeytinliklerin tahrip edilmesiyle sonuçlanabileceği  anlaşılıyor. Öyle ki bu tasarı ile 120 milyonu aşkın zeytin ağacı risk altında olacak. Zira bu zeytinlik arazileri sanayi,  inşaat ve ranta açılırken, artık zeytini ve zeytinyağını çok daha yüksek fiyatlarla tüketmek durumunda kalacağız ve ithalata yükleneceğiz.

Kıdem tazminatında geri adım mı?

Yapılması planlanan düzenlemeler sadece ekolojik etkilerle ya da tüketiciler üzerindeki etkileriyle sınırlı değil. Bir başka yasa tasarısı ile (İş Mahkemesi Kanunu Yasa Tasarısı),  başta kıdem tazminatları, haksız fesih tazminatı ve kötü niyet tazminatı olmak üzere birçok işçi alacağı ile ilgili olarak işçilerin dava açma zaman aşımı süresi 10 yıldan 5 yıla indiriliyor.

Yani bundan böyle işçiler haklarını almak için açacakları davalarda ellerini daha çabuk tutmak zorunda kalacaklar. Bu haber de kıdem tazminatının fona devredilmesi ile ilgili çalışmaların rafa kaldırıldığını müjdeleyen TÜRK-İŞ’ in başkanının kulağına küpe olmalı.

İnşaata destek sürecek

Hatırlayalım, birkaç ay önce 684 Sayılı KHK ile konut satışların ile ilgili olarak yeni bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme ile 2014 yılında yürürlüğe giren “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” ile konut alanlara ilişkin yasada değişikliğe gidildi.
Böylece daha önce, tüketicilere alım tarihinden itibaren 14 gün içinde sebepsiz ve her hangi bir tazminat ödemek zorunda kalmaksızın alımdan cayma ve projenin teslimine kadar olan yaklaşık 3 sene içinde yüzde 2 gibi bir tazminatla satıştan dönebilme hakkı tanınmışken, bu KHK ile tazminat oranı da yüzde 8’e kadar yükseltildi. Konutu iade eden tüketici parasını eski düzenlemede 90 günde geri alırken, artık bu süre 180 güne çıkartıldı. Yani sektörde işler yüklenici firmalar için kolaylaştırılırken tüketiciler için zorlaştırıldı.

Sermaye için vergi ve prim afları serisi sürüyor

Son olarak,  irili, ufaklı sermaye kesimlerinin esas olarak vergi ve SGK primlerinden oluşan ödenmemiş borçlarıyla ilgili olarak borçların yeniden yapılandırılması adı verilen vergi ve SGK prim affının 2011 yılından bu yana dördüncüsü birkaç gün önce çıkartıldı.

Böylece 2017 yılı Nisan ayı itibariyle yapılandırılan vergi alacağı 80 milyar olarak belirlendi.  Aynı ay itibariyle bu alacaklardan tahsil edilen miktar ise sadece 15 milyar lira olabildi (bu tür aflar ekonomik kriz gibi ortamlarda nadiren ve genelde kamu alacaklarının tahsilatlarını hızlandırmak için yapılırlar).

Yılın geri kalanında tahsilat rakamının çok artmasını beklememek gerekiyor. Zira artık vergi mükellefi bu tür afları siyasal iktidarlarla bir karşılıklı alış veriş olarak görüyor ve bu nedenle de bizlerden tahsil ettiği KDV’yi dahi götürüp yatırmıyor. Bu aflarda vergi aslına bağlı cezaların tamamı, bağlı olmayanların yarısı siliniyor ve daha düşük oranlı gecikme faizi uygulanıyor.

Bu afların kaçınılmaz sonucu, bu yılın ilk dört ayında olduğu gibi, KDV’de tahsilat oranının yüzde 24, gelir vergisinde yüzde 60’ı dahi bulmaması.

Özcesi inşaat- finans ve rant üzerine kurulu bir birikim stratejisi hem doğa, hem emek tahribatıyla sonuçlanırken, hem de başta vergi gelirleri olmak üzere kamu gelirlerinin azalmasıyla sonuçlanıyor.

Bu bütçe açıklarının daha da artmasına yol açıyor. Bu açığı artıran bir faktör işverenlerden toplanmayan primler oluyor. Bu da Bütçeden SGK’ ya kaynak aktarımına neden oluyor. Son afların konularından birini oluşturan SGK açıklarının kapatılması için Bütçeden bu kuruma aktarılan payın 2003 yılından bu yana reel değerlerle 3 kat artmış olması bu sorunun büyüklüğünü ortaya koyuyor. Yani deyim yerindeyse SGK da iflasa doğru gidiyor. Böyle olunca zorunlu BES gibi uygulamalarla devlet bu yükü üstünden atmaya çalışıyor. Bu patronların işine geliyor, zira onlar da böyle bir sorumlulukta kurtulmak istiyorlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder